Onlar da beni nöbet değişimi yapan askerleri taşıyan minibüse bindirip yolluyor. “iyi hal” den askerler beni şehir merkezine kadar götürüyor. Çiğ Köfteci beni yolda karşılıyor. Başımdaki Antalyaspor beresinden fark etmiş. Kendisi 30 yıl Elazığspor'a amigoluk yapmış. Bu arada telefonum çalıyor. Kaptan sıranın bizim tıra geldiğini söylüyor. Ben gene panik. Apar topar çıkıyorum sokağa. Elimde paket çiğ köftelerle.

Sora sora durağı bulup dolmuşa biniyorum. Genç kaptan samimi bir sohbete başlamak üzere nereden geldiğimi soruyor. “Antalya” deyice “Ben de Antalya abi” yanıtını veriyor. Meğek kendisi Antalya'da yaşarmış. Bir turizm şirketinde şoför. Kışları da Elazığ'da anne babasının yanına gelirmiş. Dolmuş kullanması sadece hastaneye giden arkadaşına yardım amaçlıymış.

Son yolcuyu almıyor. Şaşırıyorum. Sonra beni gideceğim yere adrese teslim bırakıyor. Bu arada olabilecek en samimi ses tonuyla, “abi evimiz biraz ilerde, yemeğe gidiyorum. Buyur misafirim ol. Antalya bizi doyuruyor, biz de bir Antalyalı'yı misafir edelim. Şeref verirsin” diyor. Bu üsluba hayır demek mümkün değil ama bizim araç kafada. Birazdan depoya yanaşacak, biz de video ve fotoğraf çekeceğiz. “Hayır” dedik.

 

BOŞALAMAYAN TIR

İyi de kafadayız hatta deponun ağzına yanaştık ama sıra bir türlü gelmez. Bizim araç büyük. Depo dışında boşalıyor. Kamyonları deponun içine alıyorlar oysa. Hava kararmaya yüz tuttu. Araya biri kaynak yaptı. Derken kar atamaya başladı ufaktan. Ateş yakıldı. Boşa çıkan ambalajlar, paletler yakılıyor, insanlar ısınmaya çalışıyor ısı – 3 civarı.

Bir grup genç geldi. Muhtemelen Kürt kökenli. Ayrımcı değiliz, depremden sonra “Elazığ Kürt mü?” araması yapanlara anlatıyoruz. “Sosyal medyada paylaşım gördük. Erzak boşaltmaya yardım için geldik” dediler. Fırat Üniversitesi’nde öğrenciymiş hepsi.

Boşaltma çalışması durdu. “Komutan gelecek” denildi. Bu arada ekip mesaiyi bitirip gece ekibine görevi devretti.  Gündüz “protokol” idi, şimdi “komutan” oldu. Meğer bakanın gelme ihtimali varmış. 1 saat aradan sonra  yeniden başladı ama tam “ben gidiyorum kaptan. Her şey için teşekkür ederim.” Deyip yola çıkarken protokol geliyor.

KAYMAKAMA OTOSTOP

Anayola 2. km kadar mesafeyi yürüyüp kavşağa geldiğimde, görevli askerlerden yardım istiyorum. “Komutan gitsin bakarız” deyip, dediklerini de yapıyorlar. Bindiğim aracın ön sağ koltuğunda oturan beyefendi soruyor, kimim, neciyim, nereden gelmişim. Antalyalı bir gazeteci olduğumu, Kepez Belediyesi yardım aracı ile geldiğimi söylüyorum. “Kepez Belediyesi bu dönem Büyükşehir Belediye Başkanı’nın geldiği yer mi?” diye soruyor. “Hayır. Hakan Tütüncü 3. dönemdir görev yapıyor” dediğimde, “Kendisi buradaydı sanırım” diyor. Çiğköftecinin de Kaymakam’ın da hafızasına giren bir ziyaret.

Bakın aradan bir hafta geçti. Şehitler veriliyor elalemin yerinde, benim eli kalem tutanlarım İmamoğlu’nun kayak fotoğrafını tartışıyor. Sanki Ekrem karda değil, bunlara kaymış.Amöa benim Antalyalım bile Ekrem’in yanlışını konuşurken Tütüncü’nün “doğru” sunu yazıp çizmiyor. Ya da ben görmüyorum.

Az evel depodan çıkan komutan, bir çadır kenti ziyaret ediyormuş, biz de orada durduk. Kaymakam beyi komutanın arabasına bırakıp biz kente devam ettik. Uygun yerde ben de indim ve şehir merkezine gitmek üzere taksi çağırdım. Taksiyi beklerken hemen yanımaşımda, kaldırımın kenarında kurulmuş çadırlara baktım. Varıp, “selamünaleyküm. Geçmiş olsun” demek geldi içimden. Sonra vazgeçtim. Zaten yılmış, ruhları çökmüş insanlarla neyi konuşabilirdim, onlara ne verebilirdim ki?

ELAZIĞLI KİMSEYE EL AÇMAZ

Taksiciyle dertleşmek en iyisi.Deprem anında ne hissettiği değil, depremden sonra insanların düştüğü durumu konuşuyoruz. “Elazığlı onurludur. Herşeyi devletten beklemez. Çadır sırasına da yemek sırasına da girmez. Ya köyüne döndü insanlar, ya yakınlarının yanına yerleşti. Bu çadırlarda kalanların tamamına yakını Suriyeli” diyerek özetliyor tabloyu.

Bu arada gecenin saat 23.00'ü. Ev taşıma şirketlerinin kamyonları, asansörleri cirit atıyor sokaklarda. 1999 depreminde dozerler kepçeler can kurtarmak için İzmit sokaklarında geziyordu. Rabbim Elazığ'ı devirmemiş, ama insanlara en azından eşyalarını kurtarmak için zaman vermiş gibi bir durum. Taksiciiçinden geçtiğimiz mahallenin, Elazığ'ın en eski mahallesi olduğunu ve neredeyse tamamının depremde zarar gördüğünü anlatıyor.