Türkiye Cumhuriyeti Ordusunun bütün amiralleri, jiletle kazınır gibi, önce tutuklanıp sonra ordudan atıldı. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, ilk kez, hiç amiral kalmadığı için bir Denizci Albay; Deniz Kuvvetleri Komutanı oldu.

Bütün Amirallerin tutuklanmalarına ve atılmalarına gerekçe olarak gösterilen ceza davalarının uydurma olduğu, tasfiye edilmeleri için özel olarak açtırıldığı, kanıtların ve savların düzmece, sahte olduğu ortaya çıktı. Bu davaların savcı ve yargıçları bir gizli örgütün (Fetullahçı Terör Örgütünün) emrindeki militanlar olduğu için cezalandırıldı.

Ergenekon ve Balyoz davalarının yargılaması sırasında Cumhuriyet Gazetesi başyazarı İlhan Selçuk,  Bağımsız Cumhuriyet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Engin Aydın,  İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Uçkun Geray, ÇYDD Başkanı ve bilim insanı Prof.Dr. Türkan Saylan, Araştırmacı Erhan Gökse, Kuddusi Okkır, Yarbay Ali Tatar,  Yüzbaşı Olgun Ural, Kâşif Kozinoğlu ve  Albay Tanju Ünal; yargılandıkları ya da gözaltına alınmak istendikleri sırada farklı nedenlerle hayatlarını kaybettiler.

Bütün sanıklar; gerek gözaltına alınırken gerekse tutuklanırken yandaş medya basın ve yayın kuruluşları tarafından hedef gösterildiler, onurları kırıldı, sadece kendileri değil, yakınları, eşleri, çocukları da büyük acılar çektiler.

Balyoz davasının Yargıtay’daki duruşmasında, milletvekili sıfatıyla dinleyici olarak bulundum. Hukuka aykırı, yasal kanıtlara dayanmayan kararın Yargıtay tarafından onanması üzerine koridorlarda ve bahçede “hayatlarımızı çaldınız!” diye bağıran bir kadının çığlıkları hâlâ kulaklarımda çınlıyor.

İşin duygusal yanı bir yana; hukuksal olarak zarar görmüş insanların zararlarının giderilmesi, adaletin yerini bulması gerekir. Hukuk Devleti dediğimiz kavram sadece devletin hukuka bağlılığını değil eşitlik ilkesine göre zarara uğrayan her yurttaşın haklarının korunmasını gerektirir.

Bu nedenle haksızlığa uğramış tüm subayların, amirallerin orduya törenlerle geri alınması, birikmiş tüm maaşlarının topluca ve faiziyle birlikte kendilerine verilmesi, terfilerinin sağlanması, yeni terfilerine uygun yerlere atamalarının yapılması gerekir.

Devletin özür dilemesi ve hapiste geçen yıllar için yakınlarının çektiklerini de karşılayacak miktarlarda manevi ödence verilmesi adaletin yerini bulması için zorunludur.

Hukuku ayağına bağ sayan, tüm yargıçları baskı altında tutan, kendi siyasal kadrolarını savcı ve yargıç olarak atayan bir siyasal anlayıştan böyle bir adil davranış beklenir mi?

Dünyada eşi benzeri bulunmayan bu olaylar elbette sadece bizleri değil; ülkemizin iyiliğini isteyen, huzur ve gönenç içinde yaşamamızı dileyen, adaletin herkes için geçerli olduğuna inanan diğer tüm yurttaşlarımızı da rahatsız etmektedir.

Bu nedenle daha önce terör başlar korkusuyla iktidara oy veren kitleleri bu kez de “savaş halindeyiz, çay geçerken at değiştirilmez” gerekçesiyle bir arada tutmaya çalışan AKP yönetimi baş aşağıya gidişi durdurmayı başaramayacaktır. Çünkü adaletsizliğin bu kadar yoğun olduğu bir ülkede paranın değeri de 17 yıl öncesine göre yüzde altı yüz kayba uğradıysa, halk hiçbir özrü kabul etmeyecektir…

Bu nedenle iktidarın; “itibarsızlaştırma merkezleriyle” , satın alınmış TV ve gazeteler eliyle, yargısız infaz edilen insanların onurlarıyla, itibarları geri verilmeyen yüz binlerce mağdurun gözyaşlarıyla, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin her gün ihlal edilmesiyle, daha fazla gidebileceği, ulaşabileceği bir yer yoktur.

Durum böyleyken, Cumhurbaşkanına hakaret suçundan yirmi altı bin dava açıldığını ve bunların görülmekte olan birçoğunda mahkûmiyet kararı verildiğini biliyoruz. Her davada, mahkûm olan sanıklara ayrıca 2.750 TL Cumhurbaşkanı’nın Avukatına ödenmek üzere Avukatlık ücreti yüklenmektedir. Uygulama öyle bir hal almıştır ki en ufak eleştiriler bile mahkûmiyet nedeni sayılabilmektedir:

“Cumhurbaşkanına hakaret suçundan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Parlamenterler Bürosu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın avukatı Hüseyin Aydın’ın 2 Kasım 2018 tarihindeki şikâyetinin ardından yaptığı incelemeleri tamamlayarak 26 Nisan 2019 tarihinde CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu hakkında “fezleke” düzenledi. Kılıçdaroğlu hakkında düzenlenen fezlekede:  Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a yönelik, ‘Cemal Kaşıkçı cinayetini biliyordu...” sözleri suç olarak kabul edilmiştir.

İstanbul Kadıköy’de “Bir aşk hikayesi dediler, talan hikayesi çıktı” yazan ve alt kısmında daha önce de dağıtılan israf faturası” suç olarak kabul edilmiştir.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerinin tekrarlanması sebebiyle Kadıköy’de başlatılan "Demokrasi Kazanacak" seçim kampanyası kapsamında gün boyunca dağıtılan el bildirilerinin cumhurbaşkanına hakaret suçu taşıdığı ileri sürülerek polis müdahale etmiştir.

İl Emniyet Müdürlüğü Güvenlik ve Siber Suçlarla Mücadele Şubesi ekipleri, sosyal paylaşım sitesi üzerinden Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yönelik hakaret içerikli paylaşımlarda bulunduğu tespit edilen Alaattin Z. hakkında işlem başlattı.  Gözaltına alınan Alaattin Z., emniyetteki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edildi. Sulh Ceza Hakimliği'ne çıkarılan Alaattin Z., tutuklanarak Eskişehir H Tipi Cezaevi'ne gönderildi.

Evrensel gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat, 28 Mayıs 2017 tarihli köşe yazısında gazeteci Craig Shaw’ın “Erdoğan Ailesinin Gizli Offshore Anlaşması” başlıklı haberini aynen yayınlamış ve “Erdoğan ailesiyle ilgili bu iddialara muhatapları ne diyor?” diye sormuştu. Bunun üzerine Polat hakkında “Cumhurbaşkanı’na hakaret” iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır.              

Gazeteci Hüsnü Mahalli’nin katıldığı televizyon programında yaptığı konuşma nedeniyle yargılanmasına devam edildi. İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya, tutuksuz yargılanan Hüsnü Mahalli ve avukatları katıldı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ise avukatı Hatice Özay temsil etti.                          

Gazeteci Metin Gülbay, Cumhurbaşkanına hakaretten açılan davanın karar duruşmasında yaptığı savunmada, bahse konu haberin belediye başkanlığı yaparken Erdoğan'ın karşılaştığı davalarla ilgili olduğunu belirterek; “ 24 yıl öncesi açılan davalarla ilgili bir haberi yayımlamanın nasıl cumhurbaşkanına hakaret olabileceğini” sordu.

TİP Kurucular Meclisi Üyesi ve HDP İstanbul Milletvekili Erkan Baş hakkında sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek “Cumhurbaşkanına hakaret” iddiasıyla soruşturma başlatıldı…yaptığı paylaşımda “Diktatör” ifadesini kullanmasının Cumhurbaşkanına hakaret suçunu oluşturduğu kabul edilmektedir.”(*)

Bunca Ergenekon Davası ve Balyoz ve diğer uydurma kumpas davalarla zarar görmüş; binbir emekle yirmi beş-otuz yılda yetişmiş, mesleklerinin en yüksek noktasına ulaşmış insanların toplumsal onurunun geri verilmesi (itibarlarının iade edilmesi) gerekirken sadece AKP Genel Başkanı ve Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın itibarını korumaya çalışan bu hukuk sistemi halka güven vermemektedir.

 (*)http://siyasihaber4.org/

e/cumhurbaskanına-hakaret