Yer Ankara, konu da Bürokrasisi olunca konuşulacak ne de çok şey, gülünecek ne de çok olay vardır, sormayın gitsin.

--Geçen günlerde, Devlet bürokrasisi içinde halen nitelikli görev yapan bazı tanıdık ve arkadaşlar ile birlikteydik.

--Hal hatır sorulduktan sonra, bir süre sonra sohbet doğal olarak Ülke genel siyaseti ile, kanayan yara İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı(İBŞBB) seçimlerine geldi.

--Eskiden Ankara bürokrasisinin en nitelikli/havalı yerleri hem eğitimleri hem de ilişkileri gereğince yine buraların eş-dost-akraba ve tanıdıklarınca doluydu.

--Kalan yerleri de, Anadolu'nun kavruk kızları ile yiğit delikanlıları Analarının ak sütü gibi helal, bilek ve yüreklerinin hakkı ile alırlardı.

--Her şey, bizim öğrencilik yıllarımızda "Akıncılar" dediğimiz bazı dinci/islâmcı kişilerin mâlûm ilişkiler ile iktidara gelmeleri ile sermaye gibi devlet bürokrasisi de değişti ve dönüştü.

--Aradan o kadar zaman geçti ki, artık birçok olandan aklı başında vicdanlı bürokratlar bile çok rahatsız oluyorlardı.

--Böyle bir ortamda, bu arkadaş ve tanıdıklar ile İstanbul ve seçimi kazanan, ama bürokrasinin derin dehlizlerinin oyunları ile mazbatası elinden alınan Ekrem İmamoğlu ve CHP'nin kazandığı belediyeleri konuştuk.

--Hemen hemen hepsi daha ilk günden(2002) bu yana AKP iktidarını genelde ve yerelde büyük bir heyecan ve sevinç ile desteklemişlerdi. Doğal olarak da, süreç içinde yönetimin içinde de yer aldılar.

--Zaman, olağan gelişmeyen, değişmeyen her şey gibi iktidarları da bozuyor ve kirletiyordu. Bu olağan olmayan ve olağan iktidara gelmeyen iktidar süreci de, zaman ile bozuldu, kirlendi, değişti ve içtenlikle ve inançla destekleyenlerinin bile "bu kadar da olmaz" dedikleri bir noktaya getirdi.

--Devleti tanıyan, bilen ve içinde yer almış bir kişi olarak şu kadarını söyleyebilirim. AKP ve Erdoğan İktidarı ve Yönetimi sayıları az da olsa, son derece nitelikli bir danışman ve üst yönetim kadrosu ile süreci yönetti.

--Gel gör ki, hemen hemen hepsi iyi niyetli bir çok kişinin düşünceleri süreç içinde tam tersi oldu.. Ve günden güne o nitelikli kadrolar birer birer bu yönetim sürecinden uzaklaştı/uzaklaştırıldı ve İBŞBB seçimleri de her şeyin üstüne tuz biber oldu.

--Artık bu vicdanlı kişiler bile olanlara kendi aralarında ve çok özel toplantılarda, hatta bazıları da yazdıkları köşelerde bu isyanlarını gizliden ya da açıktan seslendirmekten çekinmez oldular.

--Böyle bir toplantıda, hemen hemen hepsi bu guruptan olan kişiler ile birlikteydim. Beni de bildiklerinden;

--"Sahiden ya, senin adamlar ne yapıyorlar öyle ya?" diyen sorular ile konuşmaya başladılar. Neden ise, yaşamım boyunca, bizim cenahta birleri yemeği yer Anadolu değimi ile "kıçını silker gider" ama sofrayı toplama ve bulaşıkları yıkama görevi hep benim gibi olanlara kalır. Sanırım bu kere de öyle olacak gibi. Bir kere daha "DELA VU!.." olmaz inşallah.

--Konuşanlardan birisi, "kirli el ile, beyaz çamaşır asılmaz" diye başladı sözüne. "Böyle tesadüfen ya da birbirini ihbar edenlerin sayesinde ortaya çıkan yolsuzluklar ile, işin içinden çıkamaz, başarılı olmaz sizinkiler" dedi.

--Evet, konu bir kez daha "bizimkilere" gelmişti; bu sözleri de nasıl olsa bizimkiler duymaz, bari ben duyurayım dedim.

--Gerçekten, anlatılanlara bakınca bildiğim ve yapılış yöntemlerinden neler olabileceğini sandığım çok yasal ve ahlaki olman iş ve işlem vardı. Ama bunları, bu usulsüz işleri yapanlar ile bulmak, gidermek mümkün değildi.

--O arkadaşların dediği gibi, sadece bu yolsuzluklar bile sulandırılmadan halka anlatılsa, her şeyin farkında olan halk bu kez isyanlarını sandıkta muhalif oyları patlatarak gösterecek.

--Sosyal medyada sıradan kişilerin paylaşımlarına bile bakmak bunun için yeter.

--Ama asıl sorun, sorunu çözmesi ve görmesi gerekenlerin niyetleri ve böyle bir ortamda amaçlarının sorunu çözmek mi, yoksa çözüyormuş gibi görünerek; vaziyeti idare etmek mi olduğunu iyi anlamak gerek.

--Yıllardır birkaç yerel yönetim hariç, kamu yönetsel süreçlerin dışında olan SOL ve SOSYALDEMOKRAT anlayış ve düşüncede ki kişileri de görmezlikten gelerek bir süreç yönetilir ise (ki öyle söylenmiyor ama, öyle görünüyor) o zaman hoş geldin 1989.

--DEJA VU!..., hoş geldin hüzün!.. Bu yaz da güneyde olmak varken, ben niye dertleniyor isem. Kendisi, oğlu, kızı, torunu aç ve açık, işsiz kalacak ben değilim ki.

--Onlar üzülmüyor, "soğanın cücüğüne razı" iseler, kimse kusura bakmasın ama bana da "halt etmek" düşer!..

--Verdiğim düşünme rahatsızlıktan dolayı özür dilerim.

--Eşeğini yitiren Nasrettin Hoca'nın dediği gibi, "eşek karşı dağın yamacında da değil ise, sen benim feryadımı seyret!.."

--Umarım, feryadınızı duymam!..