Siyasette, özel yaşamda, ikili ilişkilerde, ticarette, aşkta, sevdada aklınıza ne gelir ise orada, her şeyi öyle çabuk eskitiyoruz ki. Acaba neden?

Bu bizim, seçme, alma, bulma sorunumuzdan mı kaynaklanıyor, yoksa her şeyin kalitesi mi değişti. 

Siyasette Antalya'da, Milletvekili Ömer BUYRUKÇU gibi hala örnek olarak anılan ve bir bölümünü de benim de hatırlarım, eskiden siyasetçiler, özleri, sözleri bir, adam gibi adamlardı. Olmayanlar ise çarçabuk elenir, silinir giderdi siyaset sahnesinden.

Halkın derdi dertleri, halkın acı ve sıkıntıları kendi acı ve sıkıntıları olurdu. Belki bu yazının altına eklenecek başka örnekler de olacaktır.

Eskiden halkın kurduğu partiler vardı, kahve köşelerinde, köy odalarında kurulan, halkın dertleri için dertlenen, ülkesi için çırpınan. Elbette ki dünyadan kopuk ve soyut değiller idi. Onların da bir takım ilişki ve bağlantıları vardır. Ama son tahlil de yine tercihleri ülkeleri ve yurttaşları oluyordu. 

İnönü gibi, Menderes gibi, Demirel gibi. Elbette ki yanlışları, eksikleri, hatta dönem dönem hatalı tercihleri elbette ki vardı ama, kimse bu tarafına dokunmuyor, araştırmıyor ama sonunda halkın mı, ABD ve emperyalistlerin çıkarları tercihleri konusu olunca, yine halk oluyordu tercihleri. (Bu Menderes'in, Marshall yardımları, Kore Savaşı vb kusurlarını görmezlikten gelmeden ve ülkenin bu güne kadar gördüğü en demokratik Anayasanın, bütün darbelere karşı bir kişi olarak ve onu asan cuntayı da yok saymadan). Yine de bir asalet, bir adap vardı.

Eskiden adam gibi adamlar, kadın gibi kadınlar vardı. Özü, sözü doğru, kaşı gözü oynamayan. Birini sever ise adam gibi, kadın gibi, üstüne sever ise de adam gibi, kadın gibi severdi. Gönlünü, orasını burasını yol geçen hanı yapmadan. Menderesin Mukaddes hanımı ya da Ayhan Aydan'ı gibi, öyle değil mi sadece kitaplarından ve facebook sayfamdan tanıdığım, sayın Melike İlgün.

Eskiden, bir takım elbiselik alır diktirirdiniz; o sizi eskitir, solar, parlar, küçülür ama asla sizi terk etmedi. Gömleklerin yakaları bir içeri bir dışarı dönmekten yorulmaz, solsa da sahibini terk etmezdi. 

Eskiden, arkadaşlıklar vardı. Mahalle de, sokakta, okulda, askerde, işte, meyhanede saatler geçirilen. Ölünecek ise, orada ölünen. Adamların adam gibi, kadınlarında kadın gibi. Dostça, arkadaşça, yoldaşça, sevgilice. Biri birini atmayan ve satmayan.

Eskiden, gazeteler vardı. Sağcıya, sağcı, solcuya solcu yazan çizen. Şimdiki gibi yanı, yönü belli olmayan değil. İpine kadar da, sapına kadar da anlı, yanlı ve şanlı TERCÜMANLAR, CUMHURİYETLER, MİLLİYETLER .... vardı bab-ı alide.

Yazar ve çizerlerini hiç saymayayım.

Sineması çok ve konforlu değil ama adam gibi, kadın gibi gidilirdi; matinesine, suaresine, aile salonlusuna, bekar salonlusuna.

Eskiden, eskiden, eskiden....... Bu bir eskiye özlem değil. Elbette ki eskiye oranla bu günün güzel şeyleri de var. Bilim insanları adam gibi buluşlar yapıyorlar. Trenler hızlanıyor, uçaklar hayal ötesi. Arabalar ise, nereye götüreyim diyecek kadar teknik ve konforlu.

Ama bir şeyler bozuldu. 

Ne biliyor musunuz?

İNSAN BOZULDU. 

BİZ İNSANLAR, O GÜZELİM İNSANLARI BOZDUK. 

Yalaka, yılışık, aşağılık, üç paralık yaptık. Güvenilmez yaptık. Üç kuruşluk çıkarlarımıza, beş dakikalık zevklerime, BİZ İNSANLAR, İNSANLARI BOZDUK!..

Eyyy, insanlık;

Eyyyy, insanoğlu;

yarattığın bu rezillikten, 

yarattığın bu kepazelikten

ve yarattığın bu ilkellikten 

MEMNUN MUSUN?

Ya insanlar siz?