Ben, en çok kavramların kargaşasına
gülerim. Çünkü herkes ondan apayrı bir şeyler çıkartır da ondan.
--Örneğin, "etik" ve
"ahlak" sözcük ve kavramlarını ele alalım.
--"Etik": Ahlâk(en yalın
tanımıyla töre bilimi), meslek ahlâkı.
--"Ahlâk": "Ahlâk, kelimenin
en dar anlamıyla, neyin doğru veya yanlış sayıldığı ile ilgilenir. Terim
genellikle kültürel, dinî, seküler ve felsefi topluluklar tarafından,
insanların çeşitli davranışlarının yanlış veya doğru oluşunu belirleyen bir yargı
ve ilkeler sistemi kavramı ve/veya inancı" demektir.
--"Etik" sözcüğünün kökeni
Fransızca, "ahlâk" sözcüğünün kökeni ise arapçadır.
--Dil, genellikle bir toplum ve topluluğun
gündelik yaşamında olumlu ya da olumsuz anlamlarda kullandığı sözcüklerden oluşur
--Demek ki, Türklerin ve dili Türkçe'nin
etik ve ahlak ile ilgili bir sorunları yok ve olmamıştır.
--Bu konuda ki ilk yazılı kaynakların neler
olduğu bile bilinmemektedir. Benzer durumları açıklayan yazılı belgeler olsa
da, gündelik insan yaşamı ile ilgili "etik" ve "ahlak" ile
ilgili belgelere rastlamak pek olası değildir.
--Doç. Dr. Fevzi KARADEMİR'in,
HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisinin 4.yıl, 9'uncu sayısında(GÜZ 2018) 1-32
sayfalarında paylaştığı bilimsel yazıda: "Biri Doğu, diğeri Batı kültürüne
ait bu iki göstergenin Türkçenin söz varlığına katılma süreçlerinin söz konusu
kültürlerle etkileşim seyri ile paralellik gösterdiği, dolayısıyla ahlakın,
Türklerin İslamiyet’le tanışmasını; etik’in ise
Türklerin Batı kültürüne yönelmesini
müteakip Türkçenin söz varlığına katıldığı açıktır." denilerek, her iki
sözcüğün de bize başkalarından geldiğini göstermektedir.
--Düşünce sözcüğü ise, insanoğlunun
toplumsal varlık olarak sosyalleşmeye başlaması ile ortaya çıkmış; insan ve
toplumların yaşamında yerini binlerce yıldır almıştır.
--Peki insanı, insan yapan şey, düşüncesi
midir, yoksa etiği/ahlâkı mıdır?
--İşte asıl soru ve sorun da burada
başlıyor. Konuyu felsefi bir boyuta taşımaktan öte, gündelik yaşamda ki yerine
oturtmak istiyorum.
--İstersek öncelikle gündelik yaşamda
kullanılan şekillerine bir bakalım.
--"Düşünceli insan",
"düşüncesiz insan".
--"Ahlaklı insan", "ahlaksız
insan".
--Etik ise biraz da mesleki kuralların
belirlenmesine ilişkin kullanılmaktadır. Bu işin "etiği" bu, ya da
böyledir gibi daha genel, soyut bir kavram olarak karşımıza çıkar.
--Düşünce, insanın dünyaya daha genel
bakışını ele alırken;
--Ahlak ise, daha özel bir yere ve konuma
sahiptir.
--"Düşüncesiz insan"
denildiğinde, yine de olayın bir hoş görülecek yönü, tarafı vardır.
--Oysa, "ahlaksız insan"
denildiğinde ise, hiç bir tolerans, hoşgörü barındıracak bir yönü yoktur.
--Düşünceli insan denildiğinde, genel bir
olumluluğu tanımlarken;
--Ahlaklı insan denildiğinde ise, çok özel
ve kişisel bir durumu tanımlar. Güven unsurunu da içerir.
--Biz, genellikle yaşımda kavramları tekil
hali ile yaşar ve kullanılırız.
--Düşünceliyizdir ama ahlaklı olmak bizim
için de gerekli midir?
--Ya da tam tersi. Ahlaklı oluruz ama
ahlaklı olurken de düşünceli miyizdir?
--İşte, yaşamda insanoğlunun çelişkisi de
burada başlar.
--Hep bir yerleri, bir şeyleri eksik. Yarım
yamalaktır.
--Çünkü, her şeyin yerli yerinde olması,
kişiye bir sorumluluk, bir bedel yükler.
--Çoğu kişi için sorumsuzca yaşamak, ne de
güzeldir.
--Oysa, yaşamımızda ki bir çok çirkinliğin
sebebi, kendimizin ya da bir başkasının yapmadığı, yerine getirmediği
sorumluluklar, düşüncesizlikler ve ahlaksızlıklardandır.
--Biraz bencilliğimizi bıraksak, etrafa
karşı da sorumluluklarımızın olduğunu düşünsek, bunun ahlaki bedelini ödesek,
bu dünya ne güzel olurdu, kim bilir.!..
--Hepimiz, kapımızın önüne süpürdüğümüz
düşüncesizlikler, ahlaksızlıklara göz yumarak, evlerimizi, sokaklarımı,
ilişkilerimiz ve dünyamızdan sonra, evreni de kirlettik mi ne?
--Ne dersiniz!..