Her türlü yaşam kaynakları üzerindeki denetimsizlik ve kontrolsüzlük adım adım Anadolu'yu, doğudan batıyı, güneyden kuzeyi, yurdun dört bucağını sarmıştır. Maalesef her alanda faaliyet gösteren ticari sektörler; kurumsal bazda yokluğu ve denetimsizliği kanıtlanmış durumlar nedeniyle insanlara acımasızca kazık atarak kişilerin sağlıklı ve yeterli beslenmelerini engelleyerek ihanete dayalı örneklerini sergilemektedirler. Bir iki misalle durumu anlatarak tüketici haklarının (insan haklarının savunulması bakımından) ilgili kurumlarımızın teyakkuza geçmelerinin ne denli hayati önem taşıdığını bir kere daha vurgulamak istedim.
Mesela; genel olarak, sözde turizm alanında iş yapıyor görüntüsü içinde olan birçok otel işletmesine orta gelir sahibi bir insanın bile dış kapıdan dahi içeri adım atması mümkün değildir. Hafif şekilde süslenmiş iki kaşık makarna yemeği + bir iki parça marul ve iki lokma havuçtan ibaret sözde salata = 300, 400 TL. 350 cc (350 gr.) su 4-5 TL. Yemekte bile su parası ödemezseniz susuzluktan biçare olursunuz. Mahiyeti meçhul 100-150 cc şekersiz çay 25-30 TL., lüks kelimler kullanılarak isimleri değiştirilmiş yemekler akıl almaz fiyatlarla size sunuluyor.
Çarşı pazar, sebze- meyve çeşitlerinin yanından bile geçilemiyor. Muğla bölgesi başta olmak üzere Anadolu'muzun batısı güneyi milyonlarca zeytin ağacı, on binlerce hektar zeytin ormanlarına sahip; ama bir litresi 500 TL'ye gelip dayanmış zeytin yağını satın alamayan milyonlar... Ekilemeyen, üretim yapılmayan binlerce hektar, boş bırakılmış araziler...
Bölge halkı konuşuyor; 'Gübre satın alınamayacak kadar pahalı, bitki zararlılarıyla mücadele ilaçlarını satın alamıyoruz. Mazot çok pahalı, traktörlerimizin deposu boş, sulama sıkıntısı da mazota bağlı, tarlalarımız kup kuru, susuzluktan topraklarımızda çatlaklar buluşuyor. Her şeyiniz tamam olsa bile günümüzde arazilerimiz domuz sürüler tarafından işgal edilmiş durumda, bir çoğumuzun kendisine yetecek adar tarlası olsa bile yukarıdaki sebepler nedeniyle arazilerimiz boş duruyor. Bütünüyle bu kadar sorun ortadayken çiftçi olarak bizler hiçbir faaliyet gösteremiyoruz. Mutlaka devlet kurumlarımızın bize el uzatması şarttır' Derinleşen kederlerini yana yakıla bizlere anlatabilmek için nefes nefese kaldıklarına tanık oluyoruz. Güneyden batıya adım adım coğrafyamızda yaptığımız bilgilenme gezilerinde tanık olduğumuz bu ve benzeri yakınmalar, şikâyet ve dertlenmelere bakıldığında ülkemizde muhakkak surette ciddi bir tarımsal revizyona ihtiyaç olduğu çok açık. Özellikle ulusal tarım politikamızda ARGE'lere dayalı çalışmalara ve detaylı araştırmalara temelden ihtiyaç olduğu anlaşılıyor. Ayrıca tarım envanteri yapılması gerekmektedir. Tarımdan kopan on binlerce çiftçinin yeniden tarımla buluşturulması kaçınılmaz noktadadır. Halkımızın ölüm ve açlık sınırından kurtarılması için alınması gereken tüm tedbirlerin yanı sıra her alanda, piyasalarda devlet denetimi ve rotuna dayalı oto kontrol sisteminin yeniden oluşturulmasına, 6502 sayılı yasanın paralelinde ayrıca MİLLİ KORUMA KANUNU’nun çıkarılıp yayınlanmasına şiddetle ihtiyaç var.
Ancak tümüyle bu tedbirlerin alınmasıyla ülkemizi ve insanımızı koruyup kollayabiliriz. Günümüze kadar bu ülke ve toplumumuz adına buna benzer binlerce yazılar yazarak önerilerde bulunduk. Ama ne acıdır ki yetkililerimiz tarafından dikkate alınıp uygulanmaması, gerekli tedbirlerin alınmaması neticesinde ülke yerinde saymayı sürdürmektedir.