(Cumhuriyet ve Demokrasi Birlikte Güzeldir.)
Geçen haftaki yazımda “Cumhuriyet ve Demokrasi” kavramlarına açıklık getirmiş, bu kavramın iç içe girdiğini ve ülkemizde birbirleri ile karıştırıldığını ifade etmiştim.
Cumhuriyet ancak demokrasinin ilke ve değerlerinin içselleştirilmesi ile ileriye doğru geliştirilebilir. Halkın yönetime katılmadığı, seçimden seçime hatırlandığı bir rejimin adı cumhuriyet olsa da demokratik cumhuriyet değildir.
Cumhuriyet de demokrasi de halkın kendi kendini yönetmesi gerektiğinin altını çizer. Halkın yönetime katılımının engellendiği, sömürü ve eşitsizlik içinde ezildiği, kapitalist sistemin halkı fakirleştirdiği, tek adam rejimlerinin hüküm sürdüğü ülkelerde demokrasiden söz edilemez.
Bizim anladığımız cumhuriyet, demokrasi olmadan zenginleşemez.
Sosyal medyada İSTANBUL Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından yayınlanan bir video dikkatimi çekti. “Cumhuriyet ve demokrasi manifestosu” niteliğindeki metni, buraya aynen alıyorum.
İşte o metin:
“Kurtuluş Savaşı’nın başında “Bu mücadele başarıya ulaşırsa hükümet şekli ne olacak?” diye sorulduğunda Atatürk net bir cevap verir: “Hükümet şekli zamanı geldiğinde Cumhuriyet olacaktır”.
1920’lerden bugüne aynı rotada ilerleyebiliyorsak eğer... Bunu elimizdeki pusulaya borçluyuz. Hep doğru yönü gösteren o pusulanın üzerinde “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Milletin kaderini millet belirler” yazıyor. O pusulanın adı Cumhuriyet’tir.
Cumhuriyet, milli iradeye dayalı devlet düzenidir. Cumhuriyet, eşit yurttaşların onurlu birliğidir. Cumhuriyet, din ve devlet işlerinin ayrılmasını gerektirir.
Ve demokrasi, Cumhuriyet’le en uyumlu yaşam biçimidir. Demokrasi ve Cumhuriyet, birbirinden güç alır, birbirine değer katar. Demokrasi için sandık şarttır ama yeterli değildir.
Bir rejimin demokrasi olabilmesi için özgür ve dürüst seçimlerin yanı sıra kuvvetler ayrılığı, hukuk devleti, çoğulcu ve katılımcı bir siyasi yapı da gerekir.
Çünkü demokrasi, çoğunluğun yönetme, azınlığın var olma hakkı demektir.
Özetle demokrasi, tüm hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı rejimin adıdır.
Cumhuriyet ve demokrasiyi ayakta tutan asıl güç insandır. Bugün bize düşen görev Cumhuriyet ve demokrasinin temel değerlerini hayatımızın her alanında hâkim kılmaktır.”
Bu satırlara noktasına virgülüne kadar katılıyorum.
Cumhuriyet ve demokrasi ile yönetilen toplumların çerçeve ana ilkeleri vardır.
Bunlar genellikle, özgürlük, eşitlik ve adalettir. Özgürlük, eşitlik ve adalet ancak ve ancak Cumhuriyet rejimlerinde gerçekleşebilir.
Bunun için Anayasanın 1.maddeside, “Türkiye Devleti bir CUMHURİYETTİR” denilmiştir. Cumhuriyet, herhangi bir kesimin veya zümrenin bir diğerine tahakkümünü kabul etmez.
Cumhuriyet kavramı; laik, sosyal, demokratik bir hukuk devletinde bir anlam taşır. Cumhuriyet rejimi altında vatandaşlar, Müslüman olur, Yahudi olur, Hristiyan olur, ateist olur…Hepsi de eşit ve özgür olarak yaşarlar.
Ülkemizde cumhuriyet ve demokrasi kavramlarının içi doldurulamamıştır. O nedenle kıymeti de yeterince bilinmemektedir. Dindar bir insanın cumhuriyet ve demokrasi karşıtı olarak algılanması ne kadar yanlışsa…Laikliği savunan bir insanın din karşıtı olduğunu düşünmek de o kadar yanlıştır.
Cumhuriyet ile yönetilen bir ülkede devlet kurumları tarafsız ve laik olmak zorundadır. Lakin insanlar istediği inanca sahip olabilir. Bu birlikte yaşama projesinin hayata geçirilmesidir. Kimse kimliğinden, düşüncesinden ve inancından dolayı hor görülemez. Sosyal barış ancak ve ancak böyle kurulabilir. Bu kazanımlar, sadece cumhuriyetin değil aynı zamanda insanlığın kazanımlarıdır.
Devletin laik olması ülkemizde faaliyet gösteren bazı cemaat ve tarikatları rahatsız etmektedir. Cehalet, onlar için geçim ve mürit kaynağıdır. Cumhuriyet ve demokrasinin tüm fazilet ve kazanımlarından olabildiğince yararlanan bu yapılar; cumhuriyeti yıkmak ve demokrasinin ilke ve değerlerini ortadan kaldırmak için gizli faaliyetlerini sürdürmektedir.
Türkiye’de onlar için uygun ortam oluşturulmuştur. Devlete düşen görev inanç özgürlüğüne müdahale değil, insanları Allah ile aldatan şarlatanları yargı önüne çıkarmaktır.
Son zamanlarda iyice “gemiyi azıya” aldıklarını söylemek yanlış olmaz. Bu konuda yalnız olduklarını düşünmek saflık olur. Küreselleşme ve Ortadoğululaştırma hamleleri ile şu anda kol kola ilerliyorlar. Bugün bu olanlar birbirinden bağımsız olaylar olarak görülür ve ona göre çare aranırsa sonuçsuz kalır.
BOP adım adım ilerliyor. Hem de büyük bir hazırlıkla… Cumhuriyet ve demokrasi idealinin devam etmesi bir nesille sınırlı değildir. Türk milleti uyanmalı ve cumhuriyetini demokrasi ile taçlandırmalıdır.
Yarın çok geç olabilir.