Bilindiği üzere 2020 Mart ayı itibariyle ülkemizdeki Milli Eğitim Sistemi Bakanlık kararıyla hiç alışık olmadığı bir yöntemi, yani uzaktan öğretim yaklaşımını çok hızlı bir şekilde uygulamaya sokmak durumunda kaldı. EBA adını verdiğimiz ve çevre ülkelere göre oldukça gelişkin bir MEB eğitim platformu sayesinde öğretmen ve öğrenciler ortak bir ekranda buluşarak öğretim faaliyetlerine başladılar.
Öğretmenlerimiz bu yeni ve teknolojik içerikli yöntemle ders işlemeye ayak uydurmaya çabaladılar. Kullanılan yazılımı hızlı bir şekilde öğrenme çabası gözlemlendi. Sonuç olarak sancılı ancak bugün geriye dönülüp bakılınca hakkını teslim etmemiz gereken ciddi bir “öğretmen gayretiyle” öğrencilerin önemli bir bölümüne ulaşılmış oldu.
Burada internet bağlantısı, bilgisayarı, tablet veya telefonu olmayan kitlelerin mağduriyetini göz ardı etmeksizin ulaşılan tabloyu pozitif yönüyle değerlendirmek istedim. Şüphesiz fırsat eşitsizliğinin oluşturduğu olumsuzlukların da bir makalesi yazılmalıdır.
Bu yazının başlığı gereği geçmişte yaşananlar geride kalıp, Sağlık Bakanının da açıklaması ile pandemi ateşini yitirdiği bu günlerde ne yapmalı? Okul yönetimleri, öğretmenler ve veliler bahar aylarına denk gelen bu “tünelden çıkış” dönemine Antalya (veya diğer iller) özelinde nasıl bir eğitsel metot uygulayarak çocukları tam normalleşme sürecine hazırlayabilirler. Bu ilk yazıda konuya yönelik bazı tavsiyelerimi kamuoyu ile paylaşmak isterim.
Pandemi döneminde evlerde kapalı kalan çocuklar 2021 Eylül ayından itibaren kontrollü bir şekilde okullarda derslere girmeye başladılar. Bu “kontrollü yeniden buluşma” döneminde öğretmenler öğrencilerinin “eğitim kayıplarını” şaşırarak fark ettiler. Kapalı kalmaktan kaynaklanan beden tembelliği, yazma-okuma-çizme faaliyetlerinin ekranlardan okumaya kurban edildiği; fiziksel ve zihinsel performans düşüklükleri, teneffüse, sosyal temasa ve dış ortama duyulan özlem, derse katılmada isteksizlik, dinleme-dikkat bozukluğu, değişen biyo-ritim nedeniyle derslerde gözlemlenen uyku problemleri sınıf içindeki eğitsel faaliyetlere yansımış durumdaydı.
Bu sıkıntıların halen devam ettiği öğretmenler tarafından ifade edilmektedir. Kanımca bu durumun tek çaresi bahar döneminin de avantajı ile özellikle ilk ve ortaokul öğrencilerini okul dışı öğrenme faaliyetlerine yöneltmek olacaktır. Bilindiği üzere açık havada doğa etkinlikleri sayesinde çocukların günlük hayatta yeri olan bir çok ders konusunu (Işık, gölge, bulutlanma, şimşek, yağmur, rüzgar, bitkilerin gelişim özellikleri, hayvanların tür ve karakteristikleri vb) anlaması ve öğrenmesi mümkündür.
Sadece fen eğitimi değil, coğrafya, fizik, astronomi, kimya, matematik alanları okul dışı ortamda rahatlıkla öğretilebilir. Örneğin bir öğrencinin gözlemini anlatma, topluluk karşısında bir obje üzerinden fikrini aktarma etkinliği aslında dil bilgisi, konuşma becerisini geliştirmektir. Mesafe ölçme, farklı birimlerle uzunlukları tanımlama, belli bir mesafeyi koşarken süreyi ölçme Matematik/Fizik; kontrollü ateş yakarak maddenin hal değişimlerini gözlemleme Kimya öğrenme örnekleridir.
Dış ortam adeta bir laboratuvar gibi olup yapılabilecek daha birçok değerli eğitsel çalışmalar vardır ve serbest öğrenme yoluyla öğrencinin müfredattaki bilgileri içselleştirmesi mümkündür.
Bir de bu konunun ruhsal, sosyal ve iletişim temelli faydaları vardır. Eminim biz yetişkinler geçmişte öğretmenlerimizle yaptığımız herhangi bir okul dışı aktiviteyi (gezi, sinema, tiyatro, piknik, doğada deney) çok berrak olarak hatırlamaktayız. Bu etkinlik ve gözlemler, öğrenme açısından 40 dakikalık kuramsal derslerden çok daha verimli ve hafızalarda iz bırakıcıdır.
Çocuklar günlük yaşamda gerçekleşen olayları, geceyi, gündüzü, güneş ve ay ile mevsimleri, doğadaki hareketleri, neden-sonuç ilişkilerini serbest ortamda fakat planlanmış bir düzende, şüphesiz öğretmen rehberliğinde çok daha hızlı algılayarak olaylar-maddeler-süreçler arasındaki bağları daha kolay öğrenebilirler. Antalya’da Dokuma Park alanında artık bir “Bilim Merkezi” var.
Bu imkan tüm okullar tarafından verimli şekilde kullanılmalı, Antalya Bilim Merkezi ve çevresindeki tüm öğrenme alanları öğrencilere doğru metot ve uygulamalarla öğrenme alanına çevrilmelidir.
Prof. Dr. Memduh Sami Taner
Akdeniz Üniversitesi Eğitim Fakültesi