
Cengizhan Gököz
İHSAS-I REY
Hukuken veya etik olarak belli konuda karar vermek durumunda olduğu için, tarafsız olması gereken görevli kişinin görüşünün ortaya çıkması, açıklanması veya hissetirilmesi anlamına gelen bu terim, önemi nedeni ile son günlerde öne çıktı.
Deyimi kullanılmasının muhatabı Anayasa Mahkemesi’nin hukukçu olmayan Başkanı Haşim Kılıç …
Yargıtay 9.Ceza Dairesinin “Balyoz Davası” kararlarını onamasından sonra görüş açıklayan Yüksek Mahkeme Başkanı hafızamız ile alay edercesine Dairenin Başkan ve Üyelerinin çok iyi tanıdığını, hepsinin çok iyi ve deneyimli birer hukukçu olduğunu ve kararlarına güvendiğini ve yanlış yapmayacaklarını söyleyerek hepimizi rahatlattı !
Sayın KıIıç bu arada bir hususu düzeltti.
İktidarın bazı Bakanları yine bilgimizle alay edercesine Yargıtay’ın onama kararı ile kararın kesinleşmediğini, sanıkların Anayasa Mahkemesi ve AİHM’e (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) başvuru haklarının bulunduğunu açıkladı. Yandaş ve yalaka yazarlar bu konuyu bir hukukçu edası ile doğruladıkları bu hususun yanlış olduğunu açıklayan Kılıç hiç kimseye yanlış bilgilerle gereksiz ümit verilmemesini söyledi.
Oysa işin aslı şu idi;
Ceza yargılamasında yerel mahkemece verilen kararlar Yargıtay tarafından onaylandıktan sonra kesinleşmenin önünde tek kanuni yol “Tashih-i Karar” yani “Karar Düzeltme Yolu” dur.
Bunun dışında kararın keşinleşmesinin önünde bir hukuki yol yoktur.
Karıştırılan husus;
Gerek “İade-i Muhakeme” gerek ise Anayasa Mahkeme’sine bireysel başvuru ve gerek ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuru, karar kesinleştikten sonra başka usul ve gerekçelerle yapılır.
Konumuz Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru olduğu için bu başvurunun hukuki sonuçlarını paylaşmak isterim.
Bu konuda Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru Yargıtay tarafından onanan kararın bozulması bir başka deyişle kesinleşmemesi hukuki sonucunu doğurmaz.
Aksi düşünce Yüksek Mahkemeler arasında yetki ve görev gaspına yol açar.
Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru ancak yargılama usulleri ile ilgili haksızlık ve hukuksuzluklara karşı yapılır. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru sonucunda yaptığı incelemede başta delillerin hukuksuzluğu ve yargılamanın adil olmadığı yönünde karara varır ise yerel mahkemenin kararını bozamaz.
Bu durumda sanıkların alacağı birinci hukuki tavır;
Bu kararı gerekçe göstererek İade-i Mahkeme (Yargılamanın İadesi) talebidir.
İkincisi ise yine bu karara dayanarak AİHM’e başvurup devlet aleyhine tazminat talebidir.
Bu tazminatın hukuksuzluğu yapan yargıçlara rücu imkanı son düzenleme ile kaldırıldığından (Fiilen) tazminatı millet olarak biz öderiz.
Hukuki durum böyle iken ülkeyi yönetenlerin ve onların görevlendirdiği yüksek mahkeme başkanının bu tavrı hukuka değil; iktidara ve onun amaçlarına hizmet eder.
Demokratik sistemimizde (halen parlamenter) bağımsız ve tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanının, siyasal iktidarın karar ve eylemlerinde veto hakkı olmasına rağmen ihsas-ı reyden kaçındığını hiç gördünüz mü ?
Dolayısı ile veto yetkisini hiç kullandı mı ?
Demokrasi bir kültürdür.
İhsas-ı reyde bulunmamak bir hukuk ve demokrasi erdemidir.
Ülkeyi yönetenlerin demokrasi ve hukuk kültürü ortada iken;
Sahi biz nelerden bahsediyoruz ?;
Saygılarımla,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.