"Eskiden ya da çocukken" sözcüklerin kullanırken çok özenli olurum. Bu hem yaşlandığınızın kabulüdür hem de, yaşanan günlerden bir hoşnutsuzluğun ifadeleridir.

Tamam tama da, bugün olmayanları da anlatmanın başka yolu yok ki. Çocukken, belki de delikanlı iken, bahara düzülen şu dizeleri pek sık duyar gerçek mi şaka mi diye de düşünmezdim.

"Nisan, Mayıs ayları/ Gevşedi gönül yayları". Kim demiş, neden demiş bilmiyorum kaynağını bulamadım ama bu duruma "bahara" ilişkin bir çok dize bilirim. Ama bunlar bir başka.

Belki de yaşanılan günlerden kaynaklı.

İkinci Milenyumun, ilk çeyreğini de bitirmek üzereyiz.

Üç yıl öne "her şey güzel olacak" denildi, güzel olan şeyler de oldu ama çoğu kişi mutlu ve huzurlu değil. Demek ki, bu güzellik de bir sorun var.

Geçen yıl (2021) 28 Temmuz'da Antalya-Manavgat'ta başlayan orman yangınlarını 29 Temmuz'da Marmaris, Köyceğiz yangınları izledi. En güzel orman alanları ve sahiller yandı kül oldu bitti.

Bu yıl pek erken başladı bu felaketler. Bu kez Marmaris, Köyceğiz yörelerinde en güzel orman alanları, doğal parklar yarın ne olur bilemem ama için için olsa bile hala yanıyor.

Şimdi gel de hani ""Nisan, Mayıs ayları/ Gevşedi gönül yayları" idi demeden geç. Nisan, Mayıs'ı ülke genelinde bu tür yangın felaketlerden kazasız belasız geçirdik derken, "küt" diye yangın haberleri ve orada yaşayanların tepelerine küller yağmaya başladı.

Yıllar önce Refik Durbaş'ın 4 Nisan 2004'de bir gazetede yayınlanan köşe yazısının başlığı "Bugün şiir okuyun" idi.

İyi de Refik Durbaş, siz elbette ki ""Nisan, Mayıs ayları/ Gevşedi gönül yayları" der, Sezen Aksu da "Ben Her Bahar Aşık Olurum" diye şarkı söyler de, biz bugün bunları yapsak, yapsak "Ben gamlı hazan" diye başlarız sanırım şarkılara.

Ya da Orhan Veli'nin "beni bu güzel havalar mahvetti" dizeleri gibi sözler söyler geçemeyiz, hüzne de takılır kalırız.

Gerçekten neler oluyor bu dünyaya, ülkelere, insanlara, doğaya, canlılara. Mutsuzluk sarmış pılısını pırtısını kol geziyor ortalıkta.

Ve insanlar hep bir şeylerden şikayetçi.

Ben ise, insanlardan şikayetçiyim.

Yaşadığımız yıllar için, yıllar öncesinde "milenyum çağı", "bilgi çağı", teknoloji çağı", "bilgisayar çağı" gibi pek çok şatafatlı tanımlar yapılmış ve insanlara umut pompalanmıştı.

Ortalıkta bir mutlu olan kesim var, o da bütün ülkelerde, yönetimler ve yakınındakiler. Bütün yılların birikmiş kaynakları ellerinde, her şey güzel olacak diye bir borsa batıyor, çıkıyor bir döviz, yetmedi şimdi bir de "bit oyun" mudur, "bitcoin" midir nedir bir şey daha çıkmış ortalıkta dolaşıp duruyor.

Her şey karışık mı? Evet.

Sebebi kimdir? Nazım Hikmet'in dediği gibi, sebebi "sensin canım kardeşim." Senin seçimlerin yüzünden, benim de canım yanıyor, yanan yakılan ormanlar, yok edilen, talan edilen doğa, ormanlar, dağlar, ovalar, nehirler gibi.

Ülke gibi, dünya gibi benim de kafam karışık. Hani bazen, Cem Karaca'nın "Entel Demokrat"ı gibi, hani, alıp başımı bu yaz da güneye gideyim demiyor değilim.

Hem de o kadar zorluğa, benzin gibi fırlayan fiyatlara rağmen.

Sokakta herkes bir şeylerden şikayetçi. Tek şikayet edilmeyen ise, seçimleri ile, "şakşakçılığı" ile halk, yani bizleriz.

Dünya'da 17 yüzyıldan bu yana ülkelerde "Demokrasi" diye bir oyun oynanıyor, burada, "alanda memnun, verende" ama herkes bu yarattığından durumdan neden şikayetçi, anlıyor da değilim.

Ben en iyisi, Asaf Halet Çelebi'yi dinleyeyim bari:

"ibrahim

içimdeki putları devir

elindeki baltayla

kırılan putların yerine

yenilerini koyan kim

güneş buzdan evimi yıktı

koca buzlar düştü

putların boyunları kırıldı

İbrahim

güneşi evime sokan kim

asma bahçelerinde dolaşan güzelleri

buhtunnasır put yaptı

ben ki zamansız bahçeleri kucakladım

güzeller bende kaldı

İbrahim

gönlümü put sanıp kıran kim”!..

*Buhtunusur diye de bilinen , birleşik Asur-Babil hükümdarı. MÖ 606'dan 562'ye kadar saltanatlar sürmüş ve birçok zaferler kazanmıştır. Rivayete göre kazandığı bir zaferden gururlanarak tanrılığını ilan etmiş ve bunun üzerine Tanrı'nın emriyle tam yedi yıl kendini "öküz" sanmıştır !