Yazımın başlığı Cem Karaca'nın aynı adlı şarkısından ödünç alındı...

Kamu  gelir kaynaklarını (toplanan vergileri) harcama yetkisi olanlar bu harcamaları yaparken çok keyfi davranarak, ben yaptım pekala da oldu tavrıyla hareket ederek , tüm 21. yüzyıl boyunca, daima vergi gelirlerini sağlayan, temin , tedarik eden halka açıkça söylemeseler de adeta 
kamu yatırımları ülkeyi yöneten siyasilerin eşlerinin bilezikleri bozdurularak yapılıyormuş izlenimi yarattılar ve yaratmaya devam ediyorlar!


Siz, bu satırları okuyanlar, ne düşünüyorsunuz? Siz de aynı kanaatte misiniz? Siyasiler eşlerinin bileziklerini bozdurarak mı köprü, yol, okul, hastahane yaptırıyor? 


"Faiz sebep, enflasyon sonuç, Ben ekonomistim" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan 6 Haziran 2022 günü "Ülkemizde teknik olarak enflasyon değil, hayat pahalılığı sorunu var" demişti...

Birkaç gün önce de Cumhurbaşkanı Erdoğan "En çok yoğunlaştığımız alanlardan biri de hayat pahalılığı ve enflasyona karşı verdiğimiz mücadeledir. Aylık çekirdek enflasyonun Eylül'deki yüzde 5,3 seviyesinden Aralık ayında yüzde 2,3 seviyesine gerilemesi yürüttüğümüz kararlı mücadelenin işaretidir. Ancak hayat pahalılığı ve enflasyonla mücadelemizde milletimizin yardımını bekliyoruz.Çünkü bu meselenin teknik boyutu kadar psikolojik boyutu da önemlidir. Öncelikle ürettiği ve sattığı malın, verdiği hizmetin fiyatını enflasyonla orantılı olmayan düzeylerde artıran tamahkâr anlayışı ortadan kaldırmalıyız" dedi...


Öte yandan, son dönemde, ekonomiden ve maliyeden sorumlu bakanın da kronik tüm mali, ekonomik sorunlarımızın temel nedeni olarak 16 milyon kişiye ödenen işçi emekli ve bağkur emekli maaşlarının yüksekliği(!) olduğu sonucuna vardığını bilmeyen, öğrenmeyen bir kişi ülkemizde kaldı mı acaba?



2024 İşçi ve bağkur emeklisi için sadaka niteliğindeki maaş artışlarının ilan edilmesiyle birlikte   kabuslar yılına dönüşmüştür!



Corona tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de 2020-2021 döneminde birden fazla kronik hastalıklara sahip, bağışıklık sistemi zayıflamış, özellikle ileri yaştaki insanları kitlesel olarak ölüme sürükledi...



Türkiye'de ölen sayısı : 
2018'de 426.106...2019'da 435.941...2020'de 507.938...2021'de 565.594...2022'de 504.839...

Corona'nın 2021'de neden olduğu ölüm sayıları dehşet verici!

İşçi ve bağkur emeklilerine layık görülen dilenci sadakası niteliğindeki maaşlar ise Corona'nın öldüremediği emeklileri bir başka yolla öldürme niyeti değilse sizce nedir?



On milyonlarca T.C. vatandaşı için 21. yüzyıl hayatlarının en kötü zaman dilimine dönüşmüştür!

KDV (1985) ve EYT (1999) yasalarının zulmü yetmemiş gibi ÖTV (2002) ve Aylık Bağlama Oranları (2008) yasaları da bunlara eklendi...

Aynı zaman diliminde enflasyon rakamları gerçek rakam gizlenerek gerçek rakamın üçte biri ya da dörtte biri oranında olarak ilan edilerek asgari ücretliler ve emekliler insafsızca cezalandırıldı...

Asker kaçakları ve ailelerinden oluşan Afganlı, Suriyeli, Rus, Ukraynalı kalabalıkları (13 milyondan fazla kişi; Kemal Kılıçdaroğlu'nun verdiği ülkemizdeki Suriyeli rakamı 6.500.000+) ev kiralarının asgari ücretten ya da iki asgari ücretten yüksek rakamlara fırlamasına neden olarak dolayısıyla da  kiracı durumundaki T.C. vatandaşlarının barınma sorununa yol açtı...

Mayıs 2023 seçimlerinin sonuçları yoksulluktan kurtulmak isteyen herkes için büyük bir bozgun, yıkım, hayal kırıklığı ve moral bozukluğu olmuştu...

7 milyon yurttaşının ekonomik nedenlerle ülke dışına kaçtığı Venezuela durumuna düştüğümüzü iddia edenler, Hukuk devleti isteyenler, nepotizm yoluyla iş bulunan düzenin yıkılmasını, fırsat eşitliğini arzulayanlar, iş ararken liyakatin yeterli olmasını umanlar, iş bulabilmek için yurt dışına göç etmek zorunda kalmak istemeyenler, laiklik uygulamalarından vazgeçilmesinden dolayı endişeli hale gelenler, gelir adaletsizliğinden kurtulma özlemi çekenler, Mayıs 2023 seçimlerinde ne yazık ki bir kere daha büyük hayal kırıklığına uğradılar...


Muhalefetin her zamanki gibi kırk parçaya bölünmesi, her kafadan farklı ve maalesef işe yaramaz sesler, öneriler çıkması bu sonucu getirdi...

1920'ler, 1930'lar Almanyasında da demokrasi muhalefetin çok parçaya bölünmesinden dolayı korunamamıştı...Alman Komünistlerinin Moskova'nın talimatlarını almadan hareket edememesi de Alman faşistlerinin işine yaramıştı...

Suriyelilere 40 milyar dolar harcadık ve bir 40 milyar dolar harcamaya hazırız diyenler, Ocak 2024'te de işçi emeklisine , bağkur emeklisine aynı cömertliği layık görmedi, onları bir kez daha açlığa mahkum etti...


Halkından bu kadar kopmuş başka hükümetler de  dünya üzerinde mutlaka vardır...Arjantin, Venezuela, Lübnan ( 1975'ten önce Orta Doğu'nun Paris'i olarak anılan Beyrut'un bulunduğu, bugün İran'ın güdümündeki Hizbullah'ın kuklası haline gelen ülke), Afganistan, Pakistan hatta siyasilerinin yolsuzlukla, rüşvetle, zimmetle, yağmayla, talanla birlikte anıldığı Ukrayna bunlar arasında sayılabilir...

Ancak ülkemizde on milyonlarca yeni yoksul yaratan bu düzenden, 1950 sonrasında önlerine her seçim sandığı konulduğunda cami imamlarının tavsiyeleriyle, yönlendirmeleriyle oy kullanan halkımız birinci derecede sorumludur...

En son Mayıs 2023'teki iki seçimde cami imamlarının  "Alevi adaya zinhar oy verilmemeli" propagandası ne yazık ki çok etkili olmuştur ve Sayın Kılıçdaroğlu'nun halka hizmetlerine bir kere engel olunmuştur...

Öte yandan, idare kendisiyle aynı fikirde olmayan herkese ısrarla terörist etiketi vurarak,susturma ve her türlü muhalefeti etkisizleştirme yöntemini kullanmaktadır...

Halkın parasını her zamanki gibi halka vermek istemeyen bir idare vardır...

İşçi ve bağkur emeklisini açlığa mahkum eden büyük plan 2008 aylık bağlama oranları yasasıyla birlikte uygulanmaya başlandı...O tarihe kadar  işçi ve bağkur emeklisi maaşları asgari ücretin daima üzerinde belirlenirdi...AKP 2008'de bundan vazgeçti...Gelir paylaşım adaletsizliği ve haksızlığı 21. yüzyılda Türkiye'de tavan yaptı...


1789 öncesi Fransa'da 4000 süper zengin aile 28 milyon insandan daha zengindi...Şu anda Türk halkı da aynı, benzer durumu yaşıyor! 


1917 öncesi Rusya'da, 1979 öncesi İran'da aynı adaletsiz düzen vardı ve ne yazık ki 1917 halk devrimi Rusya'da otokratik ve oligarşik düzeni değiştirmedi...Sadece iki ülkenin de tüm zenginliklerini elinde tutan minik azınlıkları oluşturanlar değişti...

Şubat 1979 sonrası İran'da da Şahın yakınları kovuldu, onların yerini Şahın yakınlarından daha acımasız, daha açgözlü dindar değil, din istismarcısı, din sömürücüsü mollalar ve yakınları aldı...Yani İran'da da 1979'daki yönetim değişikliği ülkeden sadece laikliği kovarken, kadınları köleleştirirken otokratik ve oligarşik düzeni aynen korudu...Sadece yağmacılar ve talancılar değişti...

2021'de Afganistan'ı babalarının çiftliği gibi kötü yönetenler gitti onların yerini ülke kaynaklarını bir kez daha yağmalamaya ve talan etmeye çok kararlı Taliban yöneticileri geldi...1979-1989 Sovyetler Birliği, 2001-2021 Amerikan işgali ve Taliban'ın ülke kaynaklarına el koyması Afganistan'da bir yeryüzü cehennemi yarattı...




Bizdeyse hukuk devletini, insan hakları konusunda Avrupa, İsviçre standartlarına yaklaşan 1961 anayasasını, laik devrimleri  ne yazık ki korumayı başaramayan,koruyamayan bir halkımız, emeklilerimiz, çalışanlarımız ve kadınlarımız var...

1961 anayasasına savaş açan Demirel'in öncülüğündeki politikacılar, Cumhurbaşkanlığı koltuğunu 1973'te ve 1980'de ele geçirebilmek hırsıyla yanıp tutuşan, bunun için iki askeri darbe tezgahlayan generaller, Menderes, Demirel, Erbakan ve Kenan Evren'in tüm anti laik ve karşı devrimci yani Atatürk devrimlerine karşıt eylemleri maalesef çok başarılı oldu...Şimdilerde bu eylemlerin zehirli meyvelerini yemekteyiz...


2024'te en düşük emekli maaşı 10 bin TL (304 Euro) olmuş.AK Parti, emekli maaşı asgari ücretin en az %110'u kadar olur." maddesini 2008 yılında kaldırdı. Emekli aylığı 2003’de asgari ücretten %47 fazla iken şimdi bunun çok altında..

Vergileri (tüm kamu kaynaklarını) çok çeşitli yollarla israf eden, sığınmacı yabancı ülke vatandaşlarının ihtiyaçları için cömertçe harcayan, yandaşlarına, ilahiyata, diyanete, tarikatlara, cemaatlere partizanca aktaran hükümet anlayışına son vermek için mayıs 2023 seçimleri bir fırsattı, son fırsattı, emekliler çalışanlar işsizler, yoksullar her zamanki gibi bu fırsatı da değerlendiremedi...




Emre Kongar'ın Cumhuriyet gazetesindeki yazısında belirttiği gibi Recep Tayyip Erdoğan İstanbul tarihinde en düşük oyla seçilen belediye başkanıdır.

1963’ten itibaren yapılan seçimlerdeki başkanları, partileri ve aldıkları oylar:

 1963 Haşim İşcan CHP 35.3 

1968 Fahri Atabey AP 48.8

1973 Ahmet İsvan CHP 63.6

1977 Aytekin Kotil CHP 56.0

1984 Bedrettin Dalan ANAP 49.6

1989 Nurettin Sözen SHP 35.9

1994 Recep Tayyip Erdoğan RP 25.1

1999 Ali Müfit Gürtuna FP 27.5

2004 Kadir Topbaş AKP 45.3

2009 Kadir Topbaş AKP 44.7

2014 Kadir Topbaş AKP 47.9

2019 Ekrem İmamoğlu 48.7

2019 (Tekrar) Ekrem İmamoğlu 54.2

Bak, incele, bunun üzerine çokça düşün kardeşim; Oylar bölündüğünde ne oluyor?

Mart 1994 İstanbul seçimi:

Recep Tayyip Erdoğan 973.704 %25,19

Ömer Zülfü Livaneli 784.693 %20,3

İlhan Kesici 855.897 %22,14

Bedrettin Dalan 597.461 %15,46

Necdet Özkan 478.612 %12,38

Ahmet Vefik Alp 72.121 %1,87

Ertuğrul Günay 54.028 %1,4

Ahmet Hamdi Turgut 13.662 %0,35

Ferit Edibali 12.294 %0,32

Hasan Celal Güzel 7.979 %0,21

Arslan Başer Kafaoğlu 7.075 %0,18

Arslan Kılıç 5.215 %0,13

Bağımsız adaylar: 2.388 %0,06

Kullanılan oy: 3.865.126

Geçersiz ya da boş oy: 213.780

Not: Nazif Ülgen, Ahmet Fehmi Ülgen, Hikmet Sivri ve Fatma Ragibe Kanıkuru gibi İstanbul Büyükşehir Belediyesi Bağımsız Başkan Adayları bulunmaktadır. Verilen oy oranı tüm bağımsız adayların toplam oy oranıdır.

Almanya'da 1930 seçimleri de oylar bölündüğünde ne tür felaketler olduğunu göstermektedir:

Anti Faşistler:

Sosyal Demokrat Parti: 8,575,244

Komünist Parti: 4,590,160

Merkez Partisi: 4,127,000

Alman Ulusal Halk Partisi: 2,457,686

Alman Halk Partisi : 1,577,365

Faşistler:

Nazi Partisi : 6,379,672

Not: Anti Faşistler hiçbir zaman bir araya gelemedi ve birbirleriyle sürekli olarak kavga etti...Sonuç: Hitler 1933'te Almanya'yı kontrolü altına aldı...

Leon Trotsky Eylül 1930'da İstanbul Büyükada'dan Alman Komünistlerini mektup yazarak uyarmıştı:"Naziler 1928'de 800.000 oy almıştı...Şimdi 6.379.672 oy aldılar...Siz 1928'de 3,264,793 oy almıştınız...1930 seçimlerinde 4,590,160 oy alabildiniz...Nazi Partisi 1930 seçimlerinde ikinci en büyük parti oldu...Sosyal demokratlar 1928'de 9,152,979 oy almıştı, 1930'da 8,575,244 oy alabildiler...Küçük burjuva Almanlar Nazileri tercih etti...Tehlike büyüktür...Alman Komünist Partisi düşmanını, hasmını küçümsüyor ve sonunu,ölümünü hazırlıyor..."  



Cem Karaca'nın şarkısının sözleri:

Bindik bir alamete gideyoz kıyamete
Bindik bir alamete gideyoz kıyamete
Amanieyynn
Yol dediğin yol gibi
Ulaşmalı bir yere
Biz dön baba dönelim
Geliyoz aynı yere
Bu döngü kısır döngü
Başı varda sonu yok
Dönüyom dönemiyom
Sonunda bir çıkış yok
Amanieyynn
Bindik bir alamete gideyoz kıyamete
Bindik bir alamete gideyoz kıyamete
Amanieyynn
Yerel ve genel seçim
Seçin bakalım seçin
Ki dön baba dönelim
Aynı yere gelelim
Çete çeteye çatmış
Çete çete içinde
Battık buruna kadar
Cafer getir peçete
Amanieyynn
Bindik bir alamete gideyoz kıyamete
Bindik bir alamete gideyoz kıyamete
Nush ile uslanmam ben
Etmeli beni tekdir
Tekdirden anlamazsam
Artık hakkım kötektir
Eskiden adam gibi
Oturur meze yerdik
Şimdi meze yer gibi
Oturup adam yiyoz gayri
E o zaman siz buna müstehaksınız len
Gahve köşesinde üç beş tane başbakan oturuvemişlee
Amanieyynn
Vallahül azim biz cihana bedeliz
Var mi bize yan bakan, hee?
Eee essah deyon be Hüseyin Ağa
Hakkaten sence ne oluvecek bu işlee
Valla nolcek, olecee bişey yok
Dönecez, dönecez, ayni yere geleceez
Yavv ben şimdi deyom ki, yani
Bu esas tütün, tütün meselesi
Tütün, tütünün baş fiyati ne olcek
Bu yeni gelen hökümet acaba
Tütün baş fiyatlarını
Yüksek mi duta, alçak mi?
Ne diyon sen hele Hüseyin çavuş
Vallahül azim ben ne deyem ki
Ben bilirim, bilirim onu sölerim
Gulak verin sözüme
Osmannının ipiynen inme sakın guyuya
Bindik bi alamete gedeyoz gıyamete
Bindik bi alamete gedeyoz gıyamete
Hem de oynayıvererekten
Bindik bi alamete gedeyoz gıyamete




Fehmi Koru'nun yazısı her zamanki gibi çok aydınlatıcı:


Devlet harcamaya gelince bayağı müsrif, emekliye zamma gelince kararı verenlerin elleri titriyor…
"Neden SSK ve Bağkurlu emeklilerin maaşına devlet memurlarının maaşına yapılan kadar zam yapılmadığı ise bir muamma."


AK Parti genel başkanı sıfatı da bulunan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, dün, birden bire, SSK ve Bağkur emeklilerinin maaşlarına yeni bir zam daha yapıldığını duyuruverdi.

En az maaş da 10 bin TL oluyormuş…

Daha önce ilan edilen yüzde 37.57 zam oranına yüzde 5 daha eklenmiş ve böylece her SSK ve Bağkur emeklisi bu aydan başlayarak maaşlarını yüzde 42.6 zam eklenerek alacakmış…

Bir emekli olarak sevinmem gerekir herhalde… Ama sevinemedim…

Hayır, zam oranını az bulduğum için değil, evet yeni oranla da yine memur emeklilerine verilen zammın altında kalınıyor ve bu ayrımcılığa da üzülünür; ancak ben henüz üzerinden bir hafta geçmişken, daha önce ilan edilen zam oranına yeniden müdahale edilmek zorunda kalınmasına üzüldüm.

Devlet bu hale düşmemeliydi.

Ülke ekonomisi iyi durumda değil. Birbiri ardına alınan yanlış kararlar ve o kararları alan kişilerin göreve getirilmeleri yüzünden, ekonomi, tarihinin en bunalımlı dönemini yaşıyor.

İktidara geldiği sırada karşılaştığı ekonomi tablosunu olumlu olarak değiştirmiş, önceki iktidarların pula döndürdüğü için bol sıfırlı hale gelmiş olan TL’yi, altı sıfır birden zayıflatarak, sağlığına kavuşturmuş, kişi başına milli gelire tarihi rekor kırdırarak 25 bin dolar hayalini gerçeğe çevireceği umudunu vermiş olan da AK Parti iktidarıydı.



Şimdi yeniden sıfırı bol paraya ihtiyaç duyuluyor ve milli gelir ancak rötuşlarla 10 bin dolar düzeyinde tutulabiliyor.

Fakirlik sınırı, açlık sınırı gibi kavramlarla sınanıyor çalışanlar…

En çok da emekliler bozuk ekonomiden etkileniyor.

Yeni ekonomi kadrosu ve onların uyguladığı yeni ekonomi politikası herkesten -bu arada devletten de- fedakarlık bekliyor.

Valiler Toplantısı vesilesiyle devletin mülki amirleri önüne çıkan Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, yine dün, muhataplarını tasarrufa davet ederken, belli ki, sıkılıyordu.

Şu sözlerinden ben o sonucu çıkardım:

“Tasarruf tedbirleri bütün bakanlıklar için önemli ama valilerimiz için çok önemli. Hepiniz tasarruf tedbirlerine uymakla mükellefsiniz. Taşıt kullanımından tanıtım giderlerine kadar bu alanda hassasiyet gerekiyor.”

Muhatapları da kendilerinden böyle bir şey talep edildiği için sıkılmışlardır.

“Neden en çok bizler tasarrufa riayet edecekmişimiz” diye düşünmüşlerdir muhakkak.

Devlette israf had safhada çünkü ve tasarruf yapılması gerekiyorsa ‘en çok kim, en az kim’ bakılmaksızın, devlet mekanizması içerisinde yer alan herkesin, en baştan en sonuncuya kadar, bunun gereğini yerine getirmesi gerekir. Tabii, en yukardakiler daha fazla…

Peki getiriliyor mu?

Mehmet Şimşek, aynı konuşmada şunu da söylemiş:

“Ben defterlerimi son sayfasına kadar kullanıyorum. Beyaz kağıt falan kullanmıyorum. Harcadığımız para babamızın parası değil, milletin parası.”

O bunu yapıyor ama başkaları ne yapıyor?

Zahmete katlanarak T24 sitesi yazarı Çiğdem Toker’in bugünkü ‘Tasarruf genelgesi çöktü’ yazısına bir göz atın derim. 

Devlet, geçen yılın Haziran ayında, ‘tasarruf genelgesi’ yayımlayarak uyulması gereken tedbirleri tamim etmiş.

Bakanın ‘defter-kağıt’ tasarrufu titizliğinin devlette mukabili var mıymış peki?

Okuyalım:

“Tasarruf Genelgesi’nin yayımlandığı Haziran ayında, yaklaşık 235 milyon TL olan devletin kırtasiye harcaması, Aralık ayına gelindiğinde yaklaşık 7 kat artarak 1 milyar 607 milyon TL’yi geçmiş.”

Ne olmuş görüyorsunuz: Tasarruf yapacak devlet, kırtasiye harcamalarını tam 7 kat artırmış…

O kağıtlara o kalemlerle neler yazdılar acaba?

Kırtasiye harcaması böyle de, ‘makam’ sahibi olunca beklenen -gelmez veya verilmezse istenen- araç ve gereçlerde durum nedir dersiniz?

‘Temsil, tanıtma, ağırlama’ ile kast edilen nedir bilmiyorum, ama o alandaki harcamanın da altı ay içerisinde tam 17 kat arttığını biliyorum.

Sıra emeklilere gelince… Maaşa yalnızca yüzde 42.6 zam…

En az emekli maaşı 10 bin TL…

O kadar parayla kaç kalem kaç defter alınabiliyor, bilen var mı?

Neden SSK ve Bağkurlu emeklilerin maaşına devlet memurlarının maaşına yapılan kadar zam yapılmadığı ise bir muamma.

“Makam yüzünden” denilse de emekli olunca makam da bitiyor…

*Bu yazı fehmikoru.com adresinden aynen alınmıştır.