"Bu ne yaman çelişki anne

Kurtlar sofrasına düştüm

Hani benim gençliğim nerde" diye diye kahrından ölenlerin memleketi burası. Şiir olarak dizen Yusuf Hayaloğlu, şarkı olarak söyleyen Ahmet kaya gibi. Ne kadar ve nasıl yaşarım bilemem ama, bu memlekette duyarlı insan olarak yaşamak, sonu belli bir kahır yolculuğundasın demektir!..

--2019'da dün, bir yerel seçim öncesinin 28 Şubatı idi. Herkes kendi meşrebine(kenine/huyna/varlığına) uygun tavır, davranış, söz ve eylemler ile günü geçiştirdi. Günü yaşayanlar zaten gördü, umurlarında olmayanlar için ise söylenecek bir şey yok.

--Oysa bundan 22 yıl önce 1997'nin 28 Şubat'ını çok gürültülü sanmıştık ama, bu günden bakılınca, meğer "fırtına öncesi sessizlik" imiş de, haberimiz yokmuş.

--Hani deriz ya, "kalabalık içinde yalnızlık" diye. Bu da, 1997'nin patırtılı kütürtülü 28 Şubat'ı da meğer, böyle bir şeymiş!.

--Aydın, Laik, Cumhuriyetçi, Yurtsever, Atatürkçü insanlar, aman ülke Ortadoğu’nun 21 yy karanlığına gömülmesin, bataklığına saplanmasın diye kaygılanırken, kendilerini ülkenin sahibi sanan Çevik ağalar ile Bir paşalar, AB-B gibi uluslararası sermayenin stratejik derinliği olan batağına sürüklüyorlarmış da haberimiz yokmuş.

--Bugün de 2019'uz 1 Mart'ı.

--"1 Mart" deyince, "28 Şubat" gibi 1990 sonrasını yaşayanlar için çok farklı bir anlam içeriyor ve çok şeyler çağrıştırıyor.

--28 Şubat, "irtica hortlamasın" diye irticayı hortlatan, 1 Mart'da, ABD askeri, yani emperyalizmin öncü işgal güçlerinin ülke topraklarına sayısı bilinmeyen ABD üslerine rağmen ayak basmasın diye TBMM'de tüm partilerin içinden çoğunluk sayılan Milletvekillerince red edildiği gündür.

--Yani red edilen şey: "Yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması için Hükümet’e yetki verilmesine ilişkin başbakanlık tezkeresi'dir.

--Her iki sürçte de, islamcı çevreler mutsuz olmuşlar ve üzülmüşlerdir.

--Laik, Yurtsever, Atatürkçü çevreler ise, "el elin eşeğini türkü söyleyerek arar" özlü sözünün anlamını kavrayamadıklarından, olanlara ve anlatılanlara inanmışlar ve sonunda da büyük hayal kırıklıkları yaşamışlardır. Hala!..

--Oysa her şey o kadar açıktı ki.

--ABD, 1. ve 2. paylaşım/dünya savaşlarında, Orta Doğunun petrol ve doğal kaynaklarına sahip olmak; mevcudiyetinin yegane temeli İsrail'in güvenliğini ve gelecek planlarına destek için doğrudan kendi elleri ile bağırsaklarını karıştırmak en büyük emeli olmuştur. Her ne kadar yeni Başkan TRUMP, bunun için "maşa varken eli yakmak niye" diyerek yeni maşalar arasa da, artık hiç bir şey eskisi gibi değil ve olmayacaktır da!..

--Ülke içinden diplomasiden eski bir Milletvekili Deniz Bölükbaşı bile, 9 Kasım 2017'de Hürriyet Gazetesinden İpek Özbey'e verdiği röportaj da:'Hâlâ 1 Mart tezkeresinin bedelini ödüyoruz" diyerek; ABD, zaten bunları bunları yapacaktı, bizim "red etmememiz gerekti" diyecekti.

--Oysa, bağımsız bir devletin, yurdunu ve milletini korumak gibi görevleri vardı.

--Maaşını ödediği bürokrat ve seçilmişlerinin yurtsever davranış ve kararları olması kadar doğal bir şey yoktur.

--Bu olayın onlar tarafından manzarası.

--Peki ey halkım, sen adam gibi adamları seçip kendini temsil için TBMM dahil bir çok önemli görev ve kurma yolladın mı?

--Yanıt için sonuçlara bakmak gerek. Siz yanıt verin.

--HER ŞEYE RAĞMEN, 1 MART, Türkiye Cumhuriyeti ve TBMM tarihinde ki anti-emperyalist bir tavır olarak, şanlı yerini alacaktır.

--Bu sürecin Ülke genel politikasında ve TBMM'de ki yılmaz savunucusu, o günün CHP genel Başkanı Deniz Baykal ve partisi CHP ile diğer Partili Milletvekillerinin yurtsever tavırlarını bu gün bile ayakta alkışlıyorum.

--Bunca olay ve yaşanandan sonra gele geldik!..

--Az dindar, az laik, az demokrat ABD ve çıkarlarına karşı çıkmayan yeni hükümetler ile yönetilmeye!..

--1920'lerde, Atatürk ve silah arkadaşları ile Yurtseverler TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE diyerek Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmak için savaşırlarken, bazıları

--AMERİKEN MANDASI'nı savunmuşlardı.

--Ne kadar uzak görüşüler mi imiş demek gerek, işbirlikçiliğin tohumları o günlerde mi atılmış demek gerek?

--Karar SİZİN!..