İnsanoğlunun toplumsal bir varlık, İnsan olarak tarih sahnesinde ki varlığının bilinmesi üzerinden neredeyse 4 milyar, çanak çömlek yapmasının üstünden 2.5 milyar; Afrika’da, Habeşistan/Etopya'da bulunan kanıtlara göre de, bu günkü insana benzemesinin üzerinden de ortalama 150 bin yıl geçmiştir.

--İnsanoğlu yaratığı o ilkel aletlerden, bu gün hepimizin kullandığı teknolojik ve elektronik alet ve adevat sayesinde Ay'da uydu kurmuş, Mars'a araştırma aracı indirmiş, güneşe giden araç ise hala uzaydadır. Tabi bizim mollalar edecekleri dualar ile cıvatalarını gevşetip düşürmezler ise(!?)

--Bütün bunlar öyle ya da böyle kayıt ve kanıt altına alınmıştır ama, peki insanı insan yapan en güzel değeri karşı cinse ya da bir başka şeye olan sevgisi ne zamandan bu yana vardır?

--İnsanı, kadın ve erkek olarak iki ayrı cinse ayıracak olur isek, cinsler ne zamandan beri biri birlerini sevmeye, biri birleri ile sevişmeye başlamışlarıdır?

--İlkel toplumlarda sevgiden söz etmek için nelerin kıstas alınması gerektiğini bilemiyorum. Çünkü İlkel insanlar için en önemli gereklilik açlık-tokluk, güvenlik-yaşamda kalma mücadelesi idi. Neslin devamını sağlamak ise kadının görevi, doğan çocukların yetişmesi ise bilinen anlamda bir aile olmadığı için topluluğunda ve bağlandığı erkekte idi.

--Yemek-içmek gibi yaşaması gereksinmeler o gün olduğu gibi bu günde olmazsa olmaz durumda ilk sıralarda, onu bu günde güvenlik izlemekte. Sevgi de bu aralara bir yere sıkışmakta.

--Örneğin iki karşı cinsin(kadın-erkek) biri biri olan ilişkisini sevgi olarak alacak olur isek, nereden başlamalıyız?

--Örneğin ilk çağlarda, kadın insanoğlunun neslinin devamını sağlamak, doğurmak zorunda olduğundan, en güçlü dölü almak için en güçlü erkeği bulmak ve onu seçmek durumda idi. Burada sevgiden çok yaşamsal bir kaygıdan söz edebiliriz.

--Toplumsal yaşama geçiş, ilk çitin çevrilip sınırların çizilmesi ile aile oluşmaya başlamıştır.

--Toplumsal yapı içinde aile kavramının oluşması ise, milyarlık dünya, milyonluk insanlık ve binlik insan tarihinde kıtalar, bölgelerde farklı yapılarda farklılıklar gösterse de binlik yıllar ile tanımlayabiliriz.

--Örneğin Osmanlı ve Arap İslam Kültüründe bir erkek birden fazla kadın ile evlenebilir iken, Afrika'da bazı kabilelerde, hatta bu gün bile Nepal-Nyimba Vadisi'nde Niyma adındaki bir topluluk da bir kadın, nüfusu ve tarlada çalışan erkek gücü sayısını arttırmak için 7 kocaya kadar erkek alabilmektedir.

--Üretim araçlarının çoğalması, sanayileşme, kadının yeniden sosyal, toplumsal alandan emeği ile üretken olarak var olması ile toplumsal yapı, statü ve roller değişmiş ve sosyal, toplumsal roller ekonomik duruma göre yeniden belirlenmiştir.

--Hele 21.yy ilk çeyreğinde ki teknolojik, elektronik gelişmeler, ekonomik özgürlükler ile kişiler, kadın erkek arasında ki iletişim ve ilişkiler ise bambaşka bir boyuta taşınmıştır.

--Aynı evde yaşayan, ortak paydaları azalan kişiler çoğalmış, yine aynı evde yaşayan, ellerinde ki akıllı telefonlar ve internet aracılığı ile sanal da olsa, bu ortamda "arkadaşlıklar" artmıştır

--Elbette ki bu sanayi toplumu olmanın getirdiği bir sonuçtur. Artık İnsanlar eskisi gibi sosyal ortamlar yaratamıyor, buldukları ortamlarda, buldukları-tanıdıkları kişiler ile arkadaş olup; yarattıkları ortama uygun şeyler paylaşabilmektedirler.

--BU YAZIYI NASIL BİTİREYİM DERKEN, gözleri görmeyen bir kızılderili büyücünün öyküsü aklıma geldi.

--Gökyüzünde, gün boyu özgürce dolaşan iki dişi kartal varmış. Gece kayalıklarda ki yuvalarında dinlenirlerken, bir gün bulacakları bir erkek kartal ile yaşayacakları aşkı ve birlikte kuracakları yuvayı düşünürlermiş.

--Kartallardan birisi bir gün yine yükseklerde özgürce uçar iken bir erkek Kartal'a rastlamış ve biri birlerinden çok hoşlanmışlar. Bir süre sonra da aynı yuvada yaşamaya başlarlar.

--Bir süre günboyu dağların, ovaların, göllerin, ormanların üstlerinde birlikte uçmuşlar, gece boyu sevişmişler, biri birlerine sarılmışlar ve günleri böyle geçmeye başlamış.

--Bir süre sonra aynı şeyleri yapmaktan, tek başlarına özgürce dolaşmaktan sıkılmaya başlamışlar. En sonunda da, konuşup ortak bir yaşamda, kişisel yaşam ve özgürlükleri içinde yaşamaya ve kalmaya karar vermişler ve yaşamışlar.

--Ve kartal dayanamayıp sevgilisine, güzeller güzeli kartala şöyle demiş: “Yıllarca birbirimizin hayalini kurduk, birbirimizi istedik. Sen beni bulduğunda dünyanın en mutlu çifti olduğumuza inandık. Fakat bir şeyi unuttuk; artık özgür değildik. Aşk özgürleştiriyorsa aşktır. Özgürlüğü öldüren aşk aşk değildir. ikimizin de aklı bulutların beyazında, dağların doruklarında ve gidilmemiş görülmemiş ovaların ve nehirlerin gizeminde. Beraberiz ama mutlu değiliz. Beraberiz ama kolumuz, kanadımız kökünden kırılmış gibi. Aşk kanat çırparsa aşktır; kanadı kırık aşk kartala ölümdür. Aşk dağların doruklarına konabiliyorsa aşktır; toprağa kök salmış aşk sevdiğini gömmektir ölmeden…”

--Elbette ki Kızılderili Büyücünün dinleyenlerine, bizim Dede Korkut Masallarında olduğu gibi bir nasihatı olacaktır.

--"Köleleştiren aşkın bir sahibi vardır, o da ızdıraptır!

--Aşk tenin tene, gözün göze, elin ele değmesi değil; aşk tenin, gözün ve elin değmediğini sevebilmekmiş.

--Aşk sevdiğini özgürlüğü ile sevebilmekmiş…"