AKP Grup Başkan Vekili söz söyleme sanatının verdiği bütün yeteneğini kullanarak CHP Grup Başkan Vekili Muharrem İnce hakkında döktürüyordu. “Ben bu kişinin neler yaptığını utanırım söyleyemem… Utanırım söyleyemem! Utanırım söyleyemem!”Sanki ortada utanılacak bir konu varmış gibi, CHP Grup Başkan Vekili hakkındaki bu sözler üç kez tekrarlanınca, Antalya Milletvekili olarak Genel Kurul sıralarından bağırdım: “Hırsızlık yapmaya utanmıyorsunuz ama!”… 

Kısa bir süre sonra Ankara Mahkemelerinden birinden bir zarf geldi, duruşma gününü ve dava dilekçesini içermekteydi. Bülent Turan, kendisine hakaret ettiğimi bildirerek, hakkımda ödence (tazminat) davası açmıştı! Benden manevi ödence istiyordu. AKP iktidarının 17-25 Aralık yolsuzlukları, ayakkabı kutularından çıkan milyon dolarlar, bir yatak odasından çıkan üç para sayma makinesi, dört bakanın istifası, “sıfırladın mı?” sözlerinin herkesin gündeminde olduğu bir dönemdi. Grup Başkan Vekilimize yapılan haksız suçlamalara karşı tepki verdiğim için hakkımda ödence  davası açılmıştı. Milletvekili olduğum dört yıl boyunca

iki yılda bir yapılan Grup Başkan Vekili seçimlerinde kendisine oy vermiştim. Birlikte dört yıl milletvekili olarak çalışmıştık. Saygıdeğer, akıllı, ciddi, zeki bir adamdı benim Grup Başkan Vekilim. Elbette töhmet altında kalmasına gönlüm razı olmayacaktı… Dava dilekçesine verdiğim yanıtta; Davacı Bülent Turan’ın şahsına yönelik bir haksız suçlama yapmadığımı, O’na “sen hırsızsın” demediğimi; genel olarak karşıtı (muhatabı) belli olmayan bir ifade olduğunu, bunun da davacının CHP Grup Başkan Vekiline karşı yapmış olduğu haksız ve üst üste üç kez yinelenen şekilde suçlaması nedeniyle söylendiğini, 17-25 Aralık yolsuzluklarının tartışıldığı bir dönemde bunun Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde tartışılmasının hukuka aykırı olmadığını bildirdim. Bir yıla yakın süren davanın sonucunda Bülent Turan’ın davasının reddine karar verildi. Fakat Yargıtay aşaması vardı. Kararı temyiz ettiler. Yargıtay adil davranarak kararı onadı. Ankara’da hâlâ yargıçlar vardı! Davayı ben kazanmıştım! Adalet yerini bulmuştu… Aradan yıllar geçti, Antalya’da yapılan ön seçimi kaybettim. 45 yıl süren ve Belediye Meclisiüyeliği-Belediye Başkan Vekilliği- dört yıl il başkanlığı, Yıllarca Kurultay Delegeliği, Yerel ve Genel Seçimlerde on beş yıla yakın İl Seçim Komitesi Başkanlığı- aşamalarından sonra 14 kişilik aday listesinde 12. Sıraya gelebilmiştim… Böylece Milletvekilliği dönemini kapatmış oldum. Bir süre sonra güzel gelişmeler oldu ve CHP’nin Cumhurbaşkanı Adayı olarak benim milletvekilliği dönemimde Grup Başkan Vekili olan dört yıl birlikte milletvekili olarak çalıştığımız arkadaşımız saptandı. Millet coşku içindeydi. Dinamik, akıllı, zeki, hazırcevap, genç, dinç Cumhur Başkanı Adayı bulunmuştu… Biz de umutlandık. Mitingler başladı. Millet coşkuyla alanları dolduruyordu. Antalya Mitingi yapılacaktı. Düşündüm, eski bir Antalya milletvekili ve ev sahibi olarak, Cumhurbaşkanı adayımızı hava alanında karşılamamın O’na güç ve ruhsal destek vereceği kararına vardım. Babası yaşında bir adamın O’nu hava alanında karşılaması hoş bir davranış olurdu…

Hava alanında, VİP salonuna kabul edildim. İçerisi tüm Antalya Örgütünün, Belediye Başkanlarının, Adayların ve Aday Adaylarının kalabalığı ile heyecanlı bir hareketlilik içindeydi. Cumhurbaşkanı adayımız uçaktan indi. VİP salonuna girişinde karşılayıcılar sıraya dizildiler. Ben de aralarındaydım. Cumhurbaşkanı adayımız el sıkarak, hızla yaklaştı, yaklaştı, o da ne? Elime ucundan dokunmasıyla uzaklaşması bir oldu! Ne bir söz, ne bir tanıdık işaret, ne de gülümseme yoktu! Acelesi vardı, miting alanına yetişecekti… Sanki dört yıl birlikte çalışan biz değildik, sanki tanıdık bile değildik… Artık kendisi nezdinde hiçbir itibarımızın kalmadığını acı bir şekilde anlamış oldum. O büyük adamdı bundan böyle... Bizim gibi eskimiş unsurlara gereksinmesi yoktu. Talih kapısı aralanmış O’na kanat takmıştı bir kez, uçuyordu. Bizler aşağıda kalmıştık. Zaten ön seçimi kaybetmiş bir eski milletvekilinin kendisine ne yararı olabilirdi? Keşke hava alanına gitmeseydim de yine aklımda, güleç yüzlü, esprili, sevimli haliyle kalsaydı… Dört yıl kendisini desteklemiş; iki kez Grup Başkan Vekili seçilmesi için oy vermiş ve dört yıl birlikte gece yarılarına kadar çalışmıştık. İki yıl askerlik arkadaşlığı yapanlar ömür boyunca onları unutmazlar, anlatırlar… Bizim CHP’nin genel başkanlığına lâyık gördüğümüz siyaset arkadaşımız ilk dönemeçte bizi unutmuştu… “Sen O’na bir bağ verirsin, o sana bir salkım üzüm vermez” sözü gerçek olmuştu…Biz onu dört yıl destekledik ama o bizden bir dost bakışını bile esirgedi…