Köyü  yedi aileden kurdular

Adına “Yörük Bedemlisi” verdiler

Karaçadır kurdular

Deve ile keçiyi sürdüler

 

Yazın yaylaya göçtüler

Al gömlekli gelin kızlar

Deve katarlarını çektiler

Yaylalara kondular

 

Çadırları oba oba kurdular

Güz gelince Bedemli’ye döndüler

Önünde karakeçi elinde kirmeni

Ayağında çarığı, başında sarığı

Adı da Yörük oğlu Yörük.

 

Keçiyi seçer, sağar pişirir

Sütlüklere, leğenlere serer

Yörük ya, kaymaklı sütü pek sever

Sürer tarlayı, eker ekini

Bitince ekin, koşar düver öküzünü

 

Ağustos’ta tınastır

Harmanın hepsi yel esince ayrılır

Samandan tanesine

Kağnılara yükler eve getirir.

Eler kalburda değirmene götürür

Öğütür ununu, yoğurur hamurunu,

Pişirir ekmeğini.

Katına koyar deri peynirini

Sıkmaç yapar yer Yörükoğlu

Belinde kuşağı, çiğninde tüfeği

Günde vurur geyiği

Közleme yapar yer Yörükoğlu

 

Cebindedir kavalı

Bedemli’nin dağları

Morsümbüllü bağları

 

Ocakta pişerdi gagamaşı

Ağaçtandı kaşığı

Yanına ezerdi kese yoğurdunu

İştahla yerdi Yörükoğlu

 

Kızları davul zurnayla gelin ederler

Başına al duvak örterler

Kırata bindirirler, mezarlığı gezdirirler

İndirmelik davar verirler

Kapıda bir tas su teptirirler

Al belekte bebek verirler

Başına ala şeker serperler

Ne güzeldi o günlerde düğünler.

 

Çadırın etrafında keçisi koyunu

Buz gibi tuluktan içerdi suyunu

köze sürerdi kara ot çayını

yudumlar rahat rahat dinlenirdi Yörükoğlu.

(Emine Derinöz)

Bu metin 1991 yılından beri bende. Zamanın, Azize Kahraman Halk Eğitim Müdürü Mustafa Avcı ile dönem sonu sergisi için Akkoç köyüne gitmiştik. Çubukbeli’ni aşınca, Ariassos antik kentinin yolundan gidilen köyde açılan beceri kursunun öğretmeniydi Emine Derinöz. Sadece bu değil, köyün tarihi, yeme- içme, giyim- kuşam, düğün- bayram gibi etkinlikleri bilgilerinin de  yer aldığı bir dosyanın fotokopisini almıştım.

1998 yılında Akdeniz Atılım Gazetesi’nde çalışırken yine yolum düşmüştü bu katışıksız yörük köyüne. Yıl 2020 ve ben yine Akkoç’tayım.

Akkoç artık kırmızı kiremitli, kerpiç sıvalı evleri geride bırakmış. Alınyazısı gibi duran “kuraklık” demeyelim ama “susuzluk” ise kısmen “kader” olmaya devam ediyor. İçme suyu tamam da, sulama suyu yok. Durumun güzel yanı ise Elmalı Karaköy gibi burada da hiç susuz yetişen kavunlar.

Köyün yetişkinleri ile sohbet ettik, Emine Hoca’nın yazdıklarının aynısı, hatta daha fazlasını dinledik. Burada yazmaya kalksak tüm gazeteyi Akkoç’a ayırmamız gerek.

Üçüncü ziyarette daha önceki “gözleme- ayran” tadını unutamayan damağımız, bu kez köyün geleneksel yemekleri ile tanıştı. Muhtarımız Osman Şahin’in eşi bizim için “Topça” denilen köfteli yemekten yapmış. Yanında  mis gibi davar yoğurdu. Birde köyün yine “susuz” üzümlerinin kıvamını iliklerinize kadar hissettiren pekmez. Yine doyamadan ayrılınan bir Akkoç ziyaretinden kalanları paylaştık. Merak mı ettiniz, Basın gidin. Belki 1998 yılında bana “Turis misin, teröris misin?” diyen nenemiz artık yaşamıyordur ama, “açmışın, buyur” diyecek birileri mutlaka çıkacaktır.