‘Çocuğun gördüğü düştür barış. Ananın gördüğü düştür barış. Ağaçlar altında söylenen sevda sözleridir barış’

Yarın 1 Eylül Dünya Barış Günü...

Dünyanın her zaman ihtiyacı olan barış, unutulmaması gereken en önemli kavramlardan birisi..

1 Eylül çok uzun süredir Dünya Barış Günü olarak kutlanıyor..

Barış, kişinin kendi kendiyle barışık olmasını içeren bireysel, devamında ailesel, toplumsal ve evrensel bir ihtiyaç..

Ancak gerçekleri de gözardı etmemek lazım..

20 bin insanlık tarihinde sürekli çatışma, kriz ve savaş içinde bir dünya görüyoruz.

Barışın sözlük adı ‘savaş olmama hali’

Elbette bu kadar basit olamaz barış kavramının tarifi..

Bakınız ‘Umut Vakfı’ barışın nasıl yorumluyor:

“Barış umuttur, sevgidir…

Barış hoşgörüdür, demokrasidir…

Barış emektir, haktır…

Barış huzurdur, barış mutluluktur, barış özgürlüktür”

Barışı tesis etmek kadar korumak da zor..

Ulu Önder Büyük Kurtarıcı Gazi Mustafa Kemal Atatürk “Yurtta sulh, cihanda sulh” demiş ve savaşın içinde ilmek ilmek onun temellerini atmıştı.

Ancak Dünya Barış Günü’nü kutlarken, terör, şiddet ve çatışmaların da sürdüğünü kaygıyla izliyoruz.

Sadece Türkiye’de değil emperyalist ülkelerin, silah tüccarlarının çıkarları, kışkırtmalarıyla tüm Ortadoğu’da, Afganistan, Pakistan, Ukrayna gibi ülkelerde sürüyor terör, şiddet ve iç savaşlar devam ediyor.

Birkaç yıl öncesine kadar  sadece Türkiye’yi etkileyen savaş mağdurlarının göçü ise şimdi başta Avrupa ülküleri olmak üzere, artık tüm dünyayı etkiliyor..

İkinci Dünya savaşından sonraki en büyük insan göçü yaşanıyor

Silah satan, savaşları körükleyen emperyalist ülkeler de artık bu göçten yoğun bir şekilde etkileniyor.

Birleşmiş Milletler 500 bine yakın mültecinin kaçak yollarla Avrupa’ya girdiğini açıklamıştı.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun da işaret ettiği gibi, Türkiye’ye yeni bir göç olasılığı yüksek..

Suriye’de devam eden savaştan kaçanlar, önceden gelenlerin izini sürerek sınırlarımıza dayandı..

Barıştan söz ederken, gerçekleri de görmezlikten gelemeyiz.

İşsizlik, Türkiye’de toplumsal barışı ciddi biçimde tehdit ediyor..

Eğitimde fırsat eşitliği bir diğer tehlike..

Türk vatandaşlarını etnik kimliklerine göre ayrıştırma, ötekileştirme, bölme girişim ve çabaları barışın önünde en önemli etken.

Gelir dağılımındaki adaletsizlik de barışı tehdit ediyor..

İnsanların, dini inançlarına göre, giyim, kuşam ve özel hayatlarına göre kategorize etmek, belli gruplara hedef göstermek toplumsal barışın önündeki en büyük engellerden birisi..

Yüce Atatürk,  çağdaşlığı hedef göstermesine rağmen, siyasi iktidar ve  arka bahçesi konumundaki tarikat, vakıf,dernek ve benzeri oluşumlar, Türkiye’yi Ortaçağ karanlığa götürme çabasına son yıllarda hız verdiler..

Onlara en büyük desteği ise halkın gözü kulağı olması gereken basın veriyor..

‘Yandaş, besleme, yalaka basın’ olarak bilinen iktidar medyası, akla hayale gelmeyen haber ve yorumlarla siyasal iktidara yaranmaya çalışırken, bu toprakların sahiplerini ayrıştırma, ötekileştirme, bölge girişimlerine alkış tutuyor, destek veriyor, iç ve dış mihrakların sırtını sıvıyor..

Yalaka medyanın ihanet,  yalan ve yanlışlarına karşı halk, ‘iyi ki bir kısım medya var’ düşüncesiyle onların kirli tuzaklarına, toplumu birbirine düşürme çabalarına prim vermiyor.

‘Bir kısım medya’ demokrasinin, bağımsızlığın olduğu kadar barışın da, toplumsal barışın da teminatı konumunda.

İyi ki bir kısım medya var..

O nedenle barış için de, tam bağımsız Türkiye için de umudumuzu yitirmiyoruz, yitirmeyeceğiz..

1 Eylül Dünya Barış Günü’müz kutlu olsun..

 

 

 

 

 

 

 

.