Başlığın birçoğunuza göre, çok kadar keskin olduğunun farkındayım. Ama siz bana bakmayın. Evet, inanmazsanız "Devrim" yapamazsınız. 2.Dünya savaşı bitmiş, kapitalizm-emparyalizm yeni pazar ve hammadde kaynaklarını paylaşmış, ahaliye de, hani Anadolu'da bir söz vardır. "mal da yalan, mülk de yalan, al birazda sen oyalan" diye hayaller satmaktadırlar.

--Uluslararası sermaye, yerli feodal işbirlikçileri ile birlikte "her mahalle de bir zengin yaratacağız" sözü ile işe başlanmış, halka vaat, umut, hayal ne gerekiyor ise verilmiş ve iktidara gelinmiştir.

--Eskiden "yerli ve milli" söylemi bilinmezdi ama her ne kadar uluslararası bağlantıları olsa da, sermaye de, siyasiler de, askeriye de, halk da, özünde YERLİ ve MİLLİ idi.

--Atatürk, İnönü, Bayar'ı saymaya bile gerek yok. Ama, Ecevit, Demirel, Erbakan, Türkeş sapına kadar "yerli ve milli "idi. Düşünce, yaşayış, işleyiş ve sonuçları ile onlardan hiç kimse şu . "YERLİ ve MİLLİ" sözünü duymamıştı.

--Duyamazdı da, çünkü her ne kadar muhalifleri Demirel'e, ABD'li Morrison Knudsen firmasının Türkiye temsilciliğini yapmış olmasından dolayı; ABD ve emperyalizm patentli oluşunu vurgulamak için "Morrison Süleyman" deseler de, o bu sözden hiç hoşlanmamıştı.

--Hatta Amerikan Büyükelçiliği, Türk-Amerikan Derneği merkezinde, "1923-2007 Türk-Amerikan Diplomatik İlişkileri" isimli bir sergi düzenlemiş, Atatürk'ten o güne kadar ilgili bütün siyasilerin de resimlerini sergilemişti.

--Demirel, kendi resimlerinin sergilendiği alana gelince, bir resmin altında "Morrison Süleyman" deniliyor diye notu görünce, bozuluyor ve duruma Dernek Başkanı Değerli Arkadaşım Ali Kemaloğlu müdahale ediyor, resmi ve notu sergiden kaldırtıyor.

--Uluslararası ilişkiler ve uluslararası ilişkili olmak, elbette 21 yy'ın olmazsa olmazı. Burada önceliğin ne olduğu önemli. Yerel, olunmadan uluslararası olunmayacağını unutmamak gerekti.

--Menderes ve Bayar, her ne kadar başlarda Amerika ve Avrupa destekli iktidara gelmişler ise de, zaman ile kapitalizmin çelişkileri, onları ülke menfaatlerinden dolayı Sovyet-Rusya ile ekonomik, sosyal, siyasi ilişkilerin içine itmişti.

--Hatta 27 Mayıs darbesi öncesi CIA raporlarında, Menderes-Kuruşçev ilişkileri tehlikeli ve kaygı verici oluğu yazılmaktadır.

--TC 1924 Anayasanın Milliyetçilik, Cumhuriyetçilik, Halkçılık ve Laiklik ilkelerine, 1937 yılında Devletçilik ve Devrimcilik ilkeleri eklenmesinden sonra; her ne kadar Menderes ve iki bakanının idamı, 27 Mayıs darbesini lekelemiş olsa da, Demokratik

Özgürlükçü Anayasa ve bir takım ulusal çıkarlı hamleler ise göz ardı edilemeyecek konulardır.

--Bu Ulusalcı hava içerisinde 1961 yılında, Eskişehir DDY Cer Fabrikası Atölyelerinde, Motorundan, kaportasına kadar örnek DEVRİM adı verilen otomobiller yapılmış ve 29 Ekim 1961 Cumhuriyet Bayramında, Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel'in Makam arabası olarak törenlere alınmıştı.

--Şaka gibi ama benzin konmadığı için yolda kaldırılmış DEVRİM OTOMOBİLİ'NİN macerası orada sonlandırılmıştır.

--Değişik zamanlarda "yerli üretim" yapılsa da, ülkeye kendi markasının olduğu araç ürettirilmemiştir.

--Günümüzde ise, teknolojinin başını alıp gittiği bu günler, gazetelerde, "Yerli Otomobil, en kısa zamanda vizyonda" modunda paylaşımlar görülmektedir.

--Elbette ki böyle bir olayın olması ülke açısından muhteşemdir. Ayakta alkışlamak gerekir.

--Cumhuriyetin kazanımı ve daha sonra yerel imkanlar ile kurulan şekerden tutunda, çimentoya kadar, en son da Tank-Palet Fabrikasının başına gelenleri görünce,

--İnsan, ister istemez "şaka mı" diye düşünüyor.

--Benzinli/dizel araçların, elektrikli araçlar karşısında üretim ve kullanım ömürlerinin sayılı olduğu bir dönemde, "YERLİ ve MİLLİ" araba üretilecek sözleri bana biraz kuşkulu geliyor da.

--Artık günümüzde maalesef Ulusalcı olmak, DEVRİMCİ olmayı gerektiriyor.

--Ancak, DEVRİMCİ olanlar, DEVRİM gibi YERLİ ve MİLLİ işleri, yapabilirler, araç, ürün üretebilirler. Yabancı şirketlerin temsilcileri ve sözcülerinden, YERLİ ve MİLLİ işler ve üretimler beklemek, hayalcilikten öte, saflık bile değildir.

--Kimse kurusa bakmasın da, saflık ve salaklığın da bir sınırı vardır. Acaba biz bu sınırın neresindeyiz? Birisi YERLİ ve MİLLİ olarak bir ölçse mi?

--Ne dersiniz?