Bildiğiniz gibi Üniversite Rektörlerini
atama yetkisi Cumhurbaşkanına aittir.
Rektör atanabilmenin temel koşullarından
birisi de profesörlükte üç yılı tamamlamaktır.
Bunun nedeni Üniversitelerin deneyli ve
nitelikli kadrolarla yönetilmesidir.
Devlet sistemini her konuda bozan iktidar bu
konuda da devletin uygulamasını ve kurallarını bozmuştur.
İktidar; 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname
(KHK) ile rektör olabilmek için Profesörlükte üç yıl bekleme koşulunu kaldırdı.
Hemen arkasından iki Üniversiteye üç yıllık
profesörlük süresini doldurmamış iki rektör atadı. Bunlardan birisi, yeni
oluşturulan Cerrahpaşa Üniversitesi rektörü Nuri Aydın’dır.
Arkasından profesörlükte üç yıl bekleme
koşulu tekrar konuldu.
Çok geçmedi bu kez 17 Nolu Kanun Hükmünde
Kararname ile “üç yıl bekleme koşulu” bir kez daha kaldırıldı. Yeni profesör
olmuş herhangi birisi de rektör olarak atanabilir hale geldi.
Böylece Millî Eğitim Bakanlığı Müsteşarı
Yusuf Tekin, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi rektörü atanabildi…
Şimdi yeniden üç yıllık atama koşulu ne
zaman yürürlüğe konulacak merakla bekliyoruz.
Hukuk istikrar demektir.
Hukuk kuralları, üç güne bir değiştirilmez.
Kanun koyucu, “adama göre kanun” yapmaz.
Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir hafiflik,
oynaklık, belirsizlik kabul edilemez.
Kimsenin “adama göre değişen” hukuka güveni
kalmaz.
Türkiye’de de kalmamıştır.
Kimse artık geleceğini, özgürlüğünü, malını,
mülkünü hukukun garantisi altında görmemektedir. Hukuk güvenliği; sürekli
değiştirilen kanunlarla ortadan kaldırılmıştır.
Hukukun en ağır şekilde ihlal edildiği
dönemlerden biri de 12 Eylül 1980 darbesi ve sonrasındaki uygulamalar olmuştur.
Bu dönemde “güvenlik soruşturması” adı altında, tamamen ihbar ve jurnallere
dayanan, hiçbir ciddi araştırmanın ürünü olmayan kayıtlar tutularak insanların
yaşamları cehenneme çevrilmiştir.
Güvenlik soruşturması nedeniyle onlarca yıl
devlete hizmet etmiş öğretmenler pazarlarda limon satmaya, inşaatlarda amelelik
yapmaya başlamışlardır. Güvenlik soruşturması nedeniyle binlerce yurttaşa
pasaport, ehliyet, memuriyet, özel sektörde bile iş verilmemiştir.
Şimdi bütün bu acılardan sonra Karayolları
Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında 2/860 sıra
sayılı kanunla Güvenlik Soruşturması yeniden hortlatılmıştır.
Yani; “güvenlik ve arşiv araştırması
bakımından Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 171. Ve 231. Maddelerinde yer alan kamu
davasının açılmasının ertelenmesi ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına
dair kayıtlara güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla görevli
birimlerin ulaşabilmesine imkân sağlan”mıştır.
Bundan sonra MİT ve Polis örgütleri, bu
kayıtlara ulaşarak “bağımsız yargıyı” verdiği hüküm açısından bir bakıma
denetleyecektir. Yani bir yargıç karar verirken, bunun daha sonra MİT VE POLİS
tarafından arşivlenme gerekçesi altında gözden geçirileceği, bir şekilde
denetleneceği endişesi içinde olacaktır.
Bu değişiklikle Yürütme (İcra) Organının,
Yargı Organı üzerindeki etkisi artmaktadır. Ülkemizdeki insan hak ve
özgürlüklerini doğrudan etkileyecek böyle bir yasanın “Trafik Kanununda
Değişiklik” adı altında TBMM’ne getirilmesi, kanun yapma tekniği bakımından bir
felâket olduğu gibi asıl amacı da halkın ve muhalefetin uyutulmasıdır.
Adama göre hukuk anlayışının en
önemlilerinden biri de “2003 yılında Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın
oğlu Abdullah Unakıtan’ın ortağı olduğu AB Gıda (şirketi), 2003 yılında 4 bin
ton mısır ithal edince gündeme geldi.
Nedeni de, Bakan Unakıtan’ın ‘Çiftliklerindeki tavuklarına yedirmek
üzere, yemlik olarak tamamen kendi ihtiyaçları için ithal etmiştir’ dediği (!)
ithalatın zamanlamasıydı.
Mısır ithalatında, koruma amaçlı olarak ve genelde de haziran aylarında
gümrük vergisi oranı yüzde 20’den yüzde 70’e çekilir. 2003 yılında düzenleme
zamanında yapılmadı. Bu nedenle AB Gıda (Şirketi)’nin 4 Ağustos’taki ithalatı
artıştan etkilenmedi. Ancak, bu ithalattan 4 gün sonra, 8 Ağustos’ta, oran
yüzde 70’e çekildi. Bu değişikliğin AB Gıda’ya kilo başına 90 TL, toplamda da
366 milyar TL avantaj sağladığı ileri sürüldü.”(*)
Sonuç olarak Türkiye’deki Hukuk Sistemi gittikçe “Hukuk Devleti” olmaktan
çıkıyor ve “Kanun Devleti” haline geliyor. Unutmayalım ki temel hak ve
özgürlükler hep kanun devletlerinde çiğnenmiştir. Tarihteki “yok kanun-yap
kanun” döneminin hortlatılmasına muhalefetin ve halkımızın izin vermemesi
gerekiyor.