İnsanoğlu her şeye, iyiye de kötüye de bir bahane bulur. Yaz sıcaktır; kış soğuk; ilkbaharda direnç düşük olur; sonbahar da hüzün taşır. Ne bileyim her halde bir bildiği vardır koca insanoğlunun. Ruhumun asi oluşundan mıdır nedir, ben pek şikayeti sevmem, mutluluğu da, huzuru da içimde yaşarım. Artık bu yaz da yine güneyden, göçmen kuşları misali birer ikişer yollara düştük geldik ya da son demleri yaşayıp, ciğerimizi yakmadan, vücudumuzun bronzlaşan ten renkleri ile yuvaya döneceğiz. Daha sağlıklı, daha güvenli ve inançla. Bir çoğumuz yazlık yörelerde, memleketlerde, yurt içi yurt dışı tatillerde iken, nedense bu yaz da siyaset tatil yapmadı. AKP kongreler yaptı, ilki Atatürk ve Ulusal Kurtuluş savaşı veren kahramanlarca Lozan'da tapusu alınarak kurulan Cumhuriyetten sonra; bilen, gören ve anlayanların DEJA VU(bir olayı ikinci kere yaşama olayı ya da duygusu) dedikleri ikinci Cumhuriyeti kurma çalışmalarına (herkes cambaza bakar iken) yıldırım hızı ile inceden inceye, derinden derinden, saman altından su yürüterek devam ettiler. CHP Adalet dedi, özgürlük dedi, hak-hukuk dedi önde artık lider olma yolunda inceden inceye derin adımlar atan Sayın Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere binler, onbinler yollara düştü yürüdü, meydanlardan, salonlardan ses verdi. Yani, anlayacağınız bu yaz hiç de öyle sakin ve tatil modunda geçmedi. Bizleri sahillerden kah Ankara-İstanbul yollarına, Kah Çanakkale sırtlarına, kah da meydanlara taşıdı. Hem de Ağustosun yakıcı, kavurucu sıcağında. Şikayet etmeden, güzel ülkemiz için, kutsal bir görev, gönülden bir ibadet yaparcasına. Artık yaz biti, güz başladı. Güz, hazan olduğu kadar, hasat bereket mevsimidir de. Ektiğin her şeyi biçersin. Verimli, verimsiz; tohumluk olarak, gereksinimin olarak, pazarda satmak için. Toplar, biçer, harman, hasat edersin. İşte bu yıl da, siyaset için böyle bir yıl oldu. Ekildi, sulandı, budandı, aşılandı, ilaçlandı ve derlenip, toparlanıp hasat edilecek hale geldi.  AKP’de yaşanalar, ucuz siyasi söylemler dışında hiç kimse tarafından derinlemesine tartışılmadı ne yazık. Elbette ki tarihçi değilim, ama okur yazarlığım, anlamam, kavramam da fena sayılmaz hani. İşte bu megalomanlık ile: Sayın Recep Tayyip Erdoğan, sahip olduğu büyün san ve unvanların ötesinde bir projesi olan kişi. En başta bunu görmek gerek.  Bütün bu olanlara, komplo teorileri ile sulandırmadan, düzgün bir analiz yaparak yaklaşmak gerek.  Lütfen bu yazacaklarımı sadece bir aklı evvelin düşünceleri olarak ele alın. Fazla da ciddiye almayın. Sakın adı geçecek kişi ve olayları biri biri ile kıyaslamayın. Bu senaryo da geçen kişi ve olayların gerçek yaşamda ki kişi ve olaylar ile hiç bir bağlantısı yoktur. Birinci Cumhuriyet, Osmanlı döneminden İttihat ve terakki, Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri, Kurtuluş savaşı, Kuvayi Milliye'den gelip, ilk örgütlenmesini 7.Eylül.1919'larda yapıp 9.Eylül.1923'de yapmıştır. Ve bu mücadelenin içinden gelen Liderini de Başkan seçmiştir. En sonunda da 29.Ekim.1923'de bütün bu mücadeleyi açtığı Mecliste Cumhuriyetini ilan ederek taçlandırmıştır. Sonuç: Mustafa Kemal ATATÜRK, Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye Cumhuriyeti (ki bu günden bakılınca Birinci Cumhuriyet demek gerekecek) ve sonrasında da Cumhurbaşkanlığı, Parti değişmez Genel Başkanlığı İlk önceleri Büyük Doğu Cemiyeti ile başlayan, MTTB, DP; 1970'li yılların MTTB ve AKINCI GENÇLİK yılları siyasi mücadelesi MNP ve MSP ile şekillenmiş, RP ile son şeklini aldıktan sonra 
14 Ağustos 2001 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi; Ak Parti/AKP olarak yeni bir siyasi kimlik ve kişiliğe bürünmüştür. 2.Kasım.2002 genel seçimlerinde yurtiçi ve yurtdışı teveccühler ile de Türkiye Cumhuriyeti Devletini, kuracağı Hükümet ile yönetme noktasına gelmiştir. 
7 Haziran 2015 seçimlerinde halktan ilk uyarısını alan AKP, CHP'nin istikşafi, MHP'nin utangaç, HDP'nin de Kandil ile mi, ampul ile mi aydınlanacağı karar verememe sürecinde, Cumhur başkanı da seçilen sayın Recep Tayyip Erdoğan, ilk hamlesini yapmış ve Başkanlık sürecinin Hükümetini kurmuştur.  Yani atı alan, Üsküdar’ı ilk kez 16.Nisan.2017'de değil, 7.Haziran.2015'de geçmişti.
25 Ağustos 2014'de Cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan; 21 Mayıs.2017'de AKP Genel Başkanlığına yeniden seçilmiştir. Atatürk ve İsmet İnönü ulusal kurtuluş savaşı vermiş, Lozan'da ülkenin kuruluş tapusunu almış, daha sonra da, ülkeyi, ülkeyi yönetecek siyasi kadroları yetiştirecek ve Cumhuriyet fikrini yayacak siyasi örgüt ve kadrolar için CHF ve sonra isimi CHP olacak Cumhuriyet Halk Partisini kurmuşlar, bu topraklarda 1'inci paylaşım Savaşı sonrası kurulan Türkiye Cumhuriyetinin yurttaşlarının, yurttaş olmaları için "uluslaşma sürecini" başlatmışlardır.
Celal Bayar her ne kadar kurduğu DP'nin Genel Başkanı olarak Cumhurbaşkanı olmuş ise de, Cumhurbaşkanı seçildikten sonra, Parti ile bağını elinde taşıdığı bastonuna kadar indirmiştir.

Demokrasi mücadelesini Osmanlıdan da alacak olur isek, tam bir asır/yüz yıl sürmüştür. Cumhuriyet kurum ve kuruluşları ile kendisini demokrasiye geçirmek için onca mücadele vermiştir. Ve İnönü'nün partisi CHP ile çok partili seçimleri DP'ye kaybetmesi ile geçilen çok partili sistem ve Demokrasi süreci, "bu kayıp/yenilgi, benim en büyük zaferimdir" şeklinde algılanacak ve ülkemizin demokrasi mücadelesi, bu yenilgi/yengi ile taçlandırılacaktı. Ta ki, 7 Haziran 2015'de sarı öküzü verene kadar.

Geriye ne söylenir ise söylensin. Laf-I Güzaf (Boş Söz)'dır!..