‘Devletin parasız yatılı okulları kaldırılarak ülkenin fakir ama zeki çocukları cemaatlerin eline verildi’

Duayen eğitimci Mustafa Koç’un bu sözleri pek çok kişinin, özellikle de eğitim camiasının bildiği halde yüksek sesle söyleyemediklerini cesaretle ortaya koyuyor..

Duayen eğitimcinin şu sözleri çok çarpıcı :

“Türkiye’nin başına gelen bu 15 Temmuz belası dahil, tüm bu musibetler bu yüzden oldu. Devlet parasız yatılılığı kaldırınca cemaatler burayı doldurdu. Devlet de destek verince, milletin çocuklarının sahibi oldular”

Kendisinin de parasız yatılı okuduğunu, bunun için de devlete borçlu olduğunu ifade e den Koç, şunları söylüyor :

“Parasız yatılı okullar, bu ülkenin eğitim tarihinin dönüm noktasıdır. Bugün başarılı fakir fukara çocukları eğitimin dışında kaldıysa, imkanları olmayan, parası olmayan yoksul ailelerin çocukları iyi yerlere gelemiyorsa devletin bu başarılı çocuklara verdiği desteği kaldırmasından dolayıdır”

Duayen eğitimci Mustafa Koç, şu sorulara yanıt aranması gerektiğini vurguluyor :

“Hangi ihtiyaç, devletin parasız yatılı okullarını, Cumhuriyetin kimsesizlere, fakirlere yardımı etme felsefesini, sosyal devlet ilkesini bozdu?. Hepimiz bu ülkenin sahibiysek, eğitimde bir yere geleceksek, eğitim sadece varlıklı olan insanların çocuklarının okumasını sağlayacaksa parasız yatılı okullar yeniden açılmalı, devlet babalığını göstermeli ve yoksul çocukların okumasına imkan sağlamalıdır”

Ardından da şunları söylüyor:

“Devlet, parasız yatılı okulları kapatarak sadece çocukların elinden bu imkanı almakla kalmadı. Bu sadece bu hükümet döneminde de olmadı. Bunlar yavaş yavaş ve bilinçli bir şekilde yapıldı. Bu memleketin fakir çocuklarını da cemaatlerin ellerine verdiler. ‘Biz yatılı okutmayalım, siz yurt açın, kendiniz okutun bu çocukları’ dediler. Türkiye’nin başına gelen bu 15 Temmuz belası dahil, tüm bu musibetler bu yüzden oldu. Devlet parasız yatılılığı kaldırınca cemaatler burayı doldurdu. Cemaatlere devlet de destek verince, milletin çocuklarının sahibi oldular. Sonra da böyle devletin başına bela etmişler. 15 Temmuz’da gelip meclisi bombalayacak hale gelmişlerdir”

Bir diğer önemli nokta ile eğitim sisteminin yap-boza dönmüş olması..

Bunun da bilinçli olarak yapıldığını anlamak için kahin olmak gerekmiyor.

Siyasal iktidar, ‘dindar-kindar nesil’ yetiştirmek düşüncesiyle sadece öğrencileri cemaatlerin kucağına atmakla yetinmedi, devlet okullarını ise imam hatipleştirerek, hem öğrenci ve velileri ayrıştırdı, hem de zaten yetersiz olan eğitim kalitesinin iyiden iyiye düşmesine zemin hazırladı..

4+4+4 olarak bilinen ucube eğitim siteminin ağırlık noktasını ise okullara imam hatip bölümlerinin açılması oluşturuyor..

Adrese dayalı sistem nedeniyle başta tercih yanlışlığı yapan ya da sınavda düşük not alan öğrencilerin önemli bir bölümü zorunlu olarak imam hatip okullarına kayıt yaptırıyorlar..

Antalya’da okulların imim hatipleştirilmesi tartışması son günlerde iyice alevlendi..

Antalya’nın 3 büyük mahallesinden birisi olan Konyaaltı-Güzeloba Mahallesi’nde okulun kapasitesi yetersiz kalınca yapılan ilave bölümüne ‘İmam Hatip Ortaokulu’ tabelası asılması velileri ve öğrencileri ayağa kaldırdı..

Olayın ilginç olan yönü ise Güzeloba Mahallesi’nde çok sayıda yabancının, özellikle de Rus ve Ukrayna kökenli ailelerin oturuyor olması..

Bu ailelerin çocuklarının bir bölümünün mevcut sisteme göre İmam Hatip Ortaokulu’na kayıtlarının yapılacak olması kara bir mizah olarak karşımıza çıkıyor..

Düşünebiliyor musunuz Rus öğrenci İvan’ın Güzeloba İmam Hatip Ortaokulu’na kaydının yapıldığını..

Rus İvan, ya da Ukraynalı Roksana’nın zorunlu din dersine girmek zorunda kalmasını, din ve ahlak bilgisi dersini seçmekten başka çaresinin olmayışını..

Tüm bunların üstüne bir de hortlayan kayıt parası var..

Okul değil sanki borsa..

Kayıtlar sırasında okul ve öğretmenin tanınırlığına göre 5 ila 25 bin lira arasında ‘bağış’ adı altında kayıt parası aldıkları konuşuluyor.

Bu bağışlar adrese dayalı kayıt sistemini de doğal olarak geçersiz kılıyor.

Kayıt parası konusunda şaşırta olanı ise sadece yönetenlerin, okul aile birliklerinin değil, velilerin de savunuyor olması..

Eğitim-öğretimin başarı kriterlerini belirlemek amacıyla yapılan araştırmaların sonucu hem düşündürücü hem de derinden kaygı verici..

Araştırmalar, dünyanın en iyi üniversiteler sıralamasının ilk 500'üne bile bir tek Türk üniversitesinin giremediğini gösteriyor.

 Daha kaygı verici olanı, özellikle meslek yüksekokullarında 4 işlemi bilmeyen öğrencilerin bulunduğunun ortaya çıkmış olması..