Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasına karşı başlattığı “Millet İradesine Sahip Çıkıyor” mitinglerine devam ediyor. Bu haftaki adres, protestoların simgesine dönüşen Beyazıt Meydanı oldu. Binlerce vatandaşın katıldığı mitingde, demokrasi ve adalet çağrıları yükseldi.
CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik, Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan Ekrem İmamoğlu’nun miting için kaleme aldığı mektubu okudu. İmamoğlu, mesajında hukuksuzluğa karşı mücadele çağrısı yaparken, “Seçimi çaldılar, diplomayı çaldılar, özgürlüğü çaldılar ama halk büyüktür, umut susmaz” ifadeleriyle meydandaki kalabalığa seslendi.
İmamoğlu ayrıca mesajında, 6 Mayıs 1972'de idam edilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ı anarak demokrasi ve bağımsızlık mücadelesine atıfta bulundu. 2019 yılında İBB seçimlerinin iptal edilmesini “yargı darbesi” olarak nitelendiren İmamoğlu, iktidarın hukuku siyasallaştırdığına dikkat çekti.
İmamoğlu'nun mektubunda şu ifadeler yer aldı:
"Kıymetli hemşerilerim, sevgili İstanbullular. Meydan meydan umudu dayanışmayı, iyiliği, güzelliği çoğaltan yoldaşlarım. Bu akşam İstanbul'un tarihi meydanlarından birinde demokrasi nöbetindeyiz. İstanbul'un muhafızları olarak Beyazıt Meydanı'nı, tarihi dokusuna uygun olarak yeniden İstanbullulara kavuşturduk. Bunun için çok kıvançlıyız. Hepiniz Hoş geldiniz.
Dün 6 Mayıs'tı. Tarihimizin en kara günlerinden biridir. Mustafa Kemal Atatürk'ün izinden, tam bağımsız bir Türkiye için mücadele ederken hayattan koparılan Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ı rahmetle anıyorum.
Üç fidanı koparanlar, halkın tam bağımsızlık ve demokrasi talebini boğmak istiyorlardı. Bu amaçla hukuku hiçe sayıldı, iktidar sahipleri ne istiyorsa yargı ona hükmetti. Ama bu büyük adaletsizliğin vicdanlarda açtığı yara hiç kapanmadı. Tam bağımsız demokratik Türkiye mücadelesinin ateşi hiç sönmedi. İktidar sahipleri, bu milleti sizden bizden diyerek bölmek, vatandaşlar arasına kanlı bir duvar örmek istiyordu. Adnan Menderes ve arkadaşlarıyla, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamını karşı karşıya koyup, milleti birbirine düşman etmeye çalıştılar. Uzun yıllar boyunca siyasi kamplara ayrıldık. Birbirimizin acılarını yeterince hissedemedik. Demokrasi ve adalet temelinde buluşup bir büyük dirilişi gerçekleştiremedik. Asker ya da sivil tüm darbeciler bu ayrışmadan yaralandılar. Hep bu bölünmeden güç aldılar.
Bir başka 6 Mayıs da 2019 yılında bu kez bir yargı darbesiyle karşı karşıya kaldık. İstanbulluların iradesini beğenmeyenler, seçimi iptal ettiler. Sandıktan bizim çıkmadığımız sandık geçerli sayılmaz dediler. Ama 23 Haziran'da demokrasi ve adaletten taviz vermeyen milyonlar sandıkta birleştiler ve yargı darbecilerine hep birlikte büyük bir demokrasi tokadı attılar.
Bir başka 6 Mayıs da 2019 yılında bu kez bir yargı darbesiyle karşı karşıya kaldık. İstanbulluların iradesini beğenmeyenler, seçimi iptal ettiler. Sandıktan bizim çıkmadığımız sandık geçerli sayılmaz dediler. Ama 23 Haziran'da demokrasi ve adaletten taviz vermeyen milyonlar sandıkta birleştiler ve yargı darbecilerine hep birlikte büyük bir demokrasi tokadı attılar.
2024 seçimleri, Türkiye'nin geleceğini milletin sandıkta gerçekleştirdiği demokrasi ve adalet ittifakının belirleyeceğini ortaya koydu. Milletimizin bize gösterdiği teveccüh, iktidarı korkuttu. Bu sebeple siyasi tarihimize kara bir leke olarak kalacak olan operasyonlara başladılar. Önce 30 yıllık diplomamı savcılık baskısıyla, yetkisiz bir kurula iptal ettiler. Ardından da dün yine hukuksuz bir girişimle sistemden sildirdiler.Tarihimizde hiçbir siyasetçi, rakibinden bu kadar çok korkmamıştır. Tekrar ediyorum. Cumhuriyet tarihimizde hiçbir siyasetçi rakibinden bu kadar çok korkmamıştı. Hiçbir siyasetçi, rakibinin korkusundan bu kadar hukuk ve ahlak dışı işlere tevessül etmemiştir. Tarihimizde, hiçbir siyasetçi korktuğu rakibini saf dışı bırakmak için devleti ve hukuku bu kadar ayaklar altında almamıştır.
Devletin verdiği resmi diplomanın siyasi amaçlarla, zorla hukuku çiğneyerek geçersiz saydığı bir ülkede altında devletin imzası, mühürü olan bütün belgeler değerini yitirir. En başta Türk liramız değerini yitirir. Paramız işte bu yüzden pul oldu. Türkiye Cumhuriyeti devletini kendi kişisel mülkü sanan bir şahıs devletimizin verdiği belgeleri, kendi siyasi ikbali için gerektiğinde geçersiz ilan edebildiği için paramızın kıymeti de düşüyor. Böyle giderse, paramızın değeri daha da düşecek. Çünkü devleti milletin koruyucusu değil, milletin kazanılmış haklarına karşı bir konumda tutmak istiyorlar.
Vesayetçilerle siyasetçiler arasında çok temel bir fark vardır. Siyasetçiler, milletin gözü önünde olmaya, rakipleriyle milletin önüne çıkmaya can atarlar. Rakipleriyle sandıkta yarışmak, milletin huzurunda canlı yayınlarda tartışmak isterler. Çünkü gerçek siyasetçiler millete saygı duyar, milletin fikrini esas alır, milletin fikrini kendi fikirlerini anlatarak etkilemeye çalışır. Vesayetçiler ise siyasi rakipleriyle milletin önünde yüz yüze gelmekten korkar, kaçarlar. Siz hiçbir vesayetçiyi televizyonlarda siyasi rakibiyle milletin önünde tartışırken gördünüz mü? Göremezsiniz. Darbeciler, siyasi rakipleriyle ancak yargı ve polis aracılığıyla muhatap olabilirler; rakiplerinin karşısına çıkmaya ne akılları yeter ne yürekleri. Beni Silivri’de bir hücreye kapattılar ama hâlâ benden ödleri kopuyor.
Günlerdir, “Benim mahkememi televizyondan canlı yayınlayın, millet gerçekleri görsün.” diyorum; tek kelime edemiyorlar. “Tabii yayınlarız.” da diyemiyorlar, “Asla yayınlanamaz.” da diyemiyorlar. Susup kalıyorlar. Çünkü bunlar artık siyasetçi değil; bunlar vesayetçi… Bunlar, milletin gözü önünde olmaktan korkarlar; bunlar her işlerini milletten gizli yapmak isterler.
Seçimi çaldılar. Diplomayı çaldılar. Özgürlüğü çaldılar. 60 milyar doları yaktılar. Ama şunu unutmayın: Millet, tüm vesayetçilerden, darbecilerden büyüktür. Acı çekeceğiz, bedel ödeyeceğiz ama umudumuzu hiç kaybetmeyeceğiz. Güler yüzümüzü hiç soldurmayacağız. Tam bağımsız, demokratik Türkiye için genç ömrünü ortaya koymuş evlatlarımıza, 19 Mart’ta Beyazıt’tan Saraçhane’ye korku dağlarını yıkarak gelen, o günden beri meydanlarda demokrasiye, geleceklerine sahip çıkmak için… Gençlerimize sözümüz var: Bu ülkeye adalet gelecek. Bu ülkeye özgürlük gelecek. Bu ülkeye eşitlik gelecek.
Ve her şey çok güzel olacak. Her şey çok güzel olacak.
Ekrem İmamoğlu, Silivri Zindanı."
Özgür Özel: “Bu Mitingler Umudu Büyütmeye Devam Edecek”
Mitinge katılarak kalabalığa hitap eden CHP Genel Başkanı Özgür Özel, konuşmasında hem iktidarı hem de yargıyı hedef aldı. “Bu ülke susmayacak, biz susmayacağız” diyen Özel, “Halkın iradesi gasp edilemez. Her meydan bu gaspa karşı bir direniş alanı olacak” dedi.
Ali Mahir Başarır: “Işıklarımızı Alana Sokmadılar, Ama Güneş Doğacak!”
CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır ise Halk TV’ye yaptığı açıklamada miting alanına aydınlatma cihazlarının sokulmadığını duyurdu. “Kararttıklarını sanıyorlar ama buradaki binlerce yurttaş cep telefonlarıyla bu alanı aydınlatacak” dedi. Başarır şunları söyledi:
"Bakın arkamızda diplomayı iptal edenler var. Burada da binlerce, on binlerce bu durumu protesto eden yurttaşlarımız var. Buradan bir kez daha sesleniyoruz. Diplomayı verin. Bakın kapkaranlık. Neden biliyor musunuz? Işıklarımızı sokmadılar. Aydınlatma cihazlarımızı sokmadılar. Onlar bu alanı kararttığını mı sanıyorlar? Hayır. Burada on binlerce insan burayı aydınlatacak birazdan telefonlarıyla. Türkiye'yi karartanlar ülkeyi karartanlar burayı kararttığını mı sanıyor? Ne yaparlarsa yapsın o güneş doğacak. Bu ülke aydınlanacak.
O yüzden ben bir kez daha bu üniversiteye bu kararı verenlere ve bu kararı değerlendirecek mahkemelere sesleniyorum. Hukuksuzluğa ortak olmayın. Darbeye ortak olmayın. Cumaya ortak olmayın. Biz on binlerle diplomayı istiyoruz. Alacağız. Cumhurbaşkanımızı seçeceğiz ve bu ülkeyi kurtaracağız."
Halk Telefon ışıklarıyla aydınlattı
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İstanbul Beyazıt Meydanı’nda düzenlenen “Millet İradesine Sahip Çıkıyor” mitinginde binlerce kişiye seslendi. Mitinge damga vuran an ise, aydınlatma cihazlarının alana sokulmamasına karşı halkın telefon ışıklarıyla meydanı aydınlatması oldu.
Özgür Özel, konuşmasında Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’na selam göndererek, meydanda oluşan büyük coşkuya dikkat çekti. “Bu meydan 40 bin kişilik bir otoparktı, gençlerin talebiyle Ekrem Başkan sayesinde bugün İstanbul Üniversitesi’ne yakışır bir meydan oldu” dedi.
“Işıklarımızı Almadılar, Ama Halk Bu Meydanı Aydınlattı”
Özel, yetkililerin miting alanına aydınlatma cihazlarının sokulmasına izin vermediğini belirterek, “Bu büyük coşkuyu gölgelemek isteyenler, bu meydanı karanlıkta bırakmak için her şeyi yaptı” ifadelerini kullandı. Ardından tüm katılımcıları telefonlarının ışıklarını açmaya davet etti ve “Saraçhane'deki o büyük koroyu şimdi bir kez daha göreve çağırıyorum” dedi.
Volkan Konak Şarkısıyla Duygusal Anlar
160 bin kişinin katıldığı mitingde, Özel’in çağrısıyla binlerce kişi cep telefonlarının ışıklarını yaktı. Bu sırada sahneden, yakın zamanda hayatını kaybeden sanatçı Volkan Konak’ın “Yiğidim Aslanım” şarkısı yankılandı. Ortaya çıkan görüntüler, hem duygusal hem de tarihi bir atmosfer yarattı.
Özgür Özel konuşması
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, miting alanında toplanan yüz binlere hitap ediyor
Özgür Özel, konuşmasının devamında şunları söyledi:
"19 Mart darbesine giriştiklerinde, ne olacaksa bu akşam olacak dediğimizde ve darbenin hedefinde olan kayyım atamanın peşinde olanların hedefinde olan, Saraçhane'nin önüne tüm İstanbul'u davet ettiğimizde onlar, bir araya gelmeyi, toplanmayı, yürümeyi yasakladılar. Onlar vapurları iskelelere bağladılar, metroları kapattılar, tarihi yarım adaya gelen bütün köprüleri kaldırdılar. Otobüsleri 10 kilometre sokmadılar. Ve şunu biliyorduk, bir şey olacaksa bu akşam olacak. İşte o gün bu meydanda olanlar oldu. Darülfünun, İstanbul Üniversitesi önündeki barikatları yıkarak Saraçhane'ye geldi, Saraçhane'yi kurtardı. Onların cesaretinin ve bu yüce çatının kim kötülüklere, kim hatalara alet ederse etsin, hangi beceriksiz eller, bu kadim kurumun geleneğini kirletmeye çalışırsa çalışsın, İstanbul Üniversitesi başkadır, işte buradadır.
Bize savaş ilanı kabul ediyorum
Bir gün Ankara'dan İstanbul'a atanan buraya gelen ve eski görevi bir siyasi görev olan birisi tarafından o operasyonlar başlatılınca sordular nedir bu diye... Dedim ki bu yapılanları belediye başkanlarımızı alıp da içeriye tıkmaları, bu kayyum atamaları, bu İstanbul'un iradesine saldırmayı bize savaş ilanı kabul ediyorum. Çünkü biz barışçıyız ama uysallığımıza, iyi niyetimize, yüreğimizin temizliğine, aklımızın iyiliğine güvenip de kimse ama kimse bizi ezmeye kalkmasın.
Hepimiz birimiz için, birimiz hepimiz için.
Eğer bizi kavgaya davet ederseniz o zaman işler değişir. Birileri bizleri kavgaya davet etti, davetleri kabulümüzdür. Biz nasıl bilirsek hep bir ağızdan gülmesini, biliriz öylece yaşamasını, öylece ölmesini. Hepimiz birimiz için, birimiz hepimiz için.
Buraya, bu kapının önüne bütün Türkiye'den diploma almaya geliyorlar. Biz de bugün buraya alın teri ile alınmış, haksızlıkla saldırılmış bir diplomayı geri almaya geldik."