İstanbul seçimlerini bitirmemeye, zaman kazanmaya, sayımları yavaşlatmaya, yavaşlatamazsa engellemeye çalışan AKP iktidarı 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra TBMM’de çoğunluğu kaybedince uyguladığı taktiği uyguluyor.

O zaman da kırk beş güne yakın “istikşafi görüşmeler” yapmış, evirmiş çevirmiş Anayasaya göre Ana Muhalefet Partisine vermek zorunda olduğu Başbakanlık görevini vermeyerek erken seçime gitmişti…

Şimdi de seçimi kazanmış CHP adayı Ekrem İmamoğlu’na mazbatasını vermeyerek zaman kazanmaya çalışıyor… Bu oyuna CHP’nin ve İstanbul halkının gelmeyeceği kanısındayız.

Durum böyleyken “Yandaş Basın” , “Güdümlü Medya” bütün olanaklar, iktidarın emrindeyken olmayan hileleri bulmaya, İç İşleri Bakanlığının denetimi altında hazırlanan seçmen kütüklerinin sahteliğini ispata çalışarak kamuoyu yaratmaya çalışıyor…

Durum Demokrat Parti’nin 1950’li yıllarına ne kadar da çok benziyor!

Bir gazeteci Emin Karakuş: “40 Yıllık Bir Gazeteci Gözü ile: İşte Ankara” isimli kitabında şöyle diyor:

“Benim çalıştığım gazetenin sahibi (Haldun Simavi), bir gün ansızın Ankara’ya geldi. Geliş nedeni hakkında kimse bir şey bilmiyordu. Geldiği günün akşamı İstanbul’a döndü. Ertesi gün de beni İstanbul’a çağırdı, gittim.

Patronumun bana karşı gerçekten büyük güveni vardı. Hal ve hatır sorduktan sonra ‘Karakuş, seni Ankara temsilciliğinden alacağım” dedi. Neye uğradığımı bilemedim. Takdir onundu. ‘Nasıl isterseniz’ diye karşılık verdim ve ekledim. ‘Benim yapacağım şey, yerime gelecek arkadaşımıza yardımcı olmaktır.’ Bu sözler onun hoşuna gitmiş olacak ki ‘Senden bu cevabı beklerdim’ dedi. Ayrıldık. Sonradan öğrendiğime göre Menderes benim görevden alınmamı istemiş. Çaresiz bu istek kabul olunmuştu.

Bizim gazetenin baş muhasibi Şaban bir gün şunları anlattı: ‘Bir gece saat iki sularındaydı. Telefon çaldı. Ankara’dan Başbakan arıyor, dediler. Önce inanmadım, daha sonra ‘Ben Başbakan Adnan Menderes, sizin gazetedeki Ankara Mektubu yazılarını kim yazıyor?’ diye birden bağırdı. ‘Altında imzası var beyefendi, Emin Karakuş yazıyor’ deyince bağırdı: ‘Hâlâ orada mı O?’. Ne cevap vereceğimi şaşırmıştım. Telefonun şiddetle kapandığını duydum’

(…)Yazılarımda suç unsuru bulunmamasına büyük özen gösterirdim. Bununla birlikte yazılar, Menderes’i yine de çileden çıkarırdı.” (*)

…”Menderes onların ‘yanlış’ değil, çoğu kez ‘doğru’ olanı yazmasından şikâyetçiydi..

Demokrat Parti İktidarı, muhalefete, özellikle İsmet Paşa’ya ağır şekilde hakaret eden ve iftira atan gazeteler söz konusu olunca ne yalandan şikâyetçiydi ne de iftiradan…”

DP iktidarı da basın ve radyoyu denetim ve baskı altına aldı. DP iktidarı da kendi basınını yaratma siyaseti uyguladı. DP iktidarı da yargıyı kendi denetimi altına aldı. DP iktidarı da tahkikat komisyonları kurarak fonksiyon gaspı yaptı, yargının yetkisini yasamaya aktardı.

“Seçim propagandası döneminde, hükümetin o sırada en önemli kitle iletişim aracı olan Devlet Radyosunu, istediği gibi kullanmasına imkân tanıdı. Bun karşın muhalefetin görüşlerini kamuoyuna duyurma olanağı iyice kısıtlandı….

Buna karşı Malatya CHP Milletvekili Kâmil Kırıkoğlu: ‘Fakat maalesef görüyoruz ki tasarı, kanunun ıslahını değil ancak Demokrat Parti sultasının devamlılık şartlarını hazırlama amacı yüzünden sakattır. Bu tasarı memlekette bir rejim buhranı yaratacak hatta demokratik rejimin dikta rejimiyle mübadelesi neticesini yaratacaktır’ dedi.”(**)

Türk halkı bütün olumsuz koşullara rağmen iktidara ciddi bir uyarıda bulunmuştur. Yerel seçimlerde büyük il Belediyelerini, iktidarın elinden çekip almıştır. Demokrasinin önünü açmıştır.

İktidarın, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını kazanmış olan Ekrem İmamoğlu’na mazbatasını verdirmemesi, halkın büyük ikazını anlamadığını gösteriyor. Türkiye’deki tüm devlet güçlerini tekelinde toplamış; birkaç küçük TV kanalı dışında tüm medya kanallarına ve TRT’nin tamamına hâkim, parasal gücü muhalefet partilerinin gücüyle karşılaştırılamayacak kadar büyük bir iktidara karşı halkın kararlı tutumu ülkemizde halkın demokrasiye sahip çıktığına ilişkin umutları yeşertmiştir.

 

(*)Gazetecilikte Geçen O Yıllar

Oktay Ekşi, 2017, sayfa: 158-159)

(**)AGE s.142