“Güne Adliye’de
başladık. Gazeteciler ya cezaevinde ya da adliyede”
Gazeteci arkadaşımız Ebru Küçükaydın’ın dünkü facebook
paylaşımı böyleydi..
Kuşkusuz 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü öncesinde bu
paylaşım çok anlamlıydı..
Evet bugün 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü..
Yine nutuklar
atılacak, yine basın özgürlüğü üzerine methiyeler dizilecek, hatta Türkiye’nin
özgürlükler ülkesi olduğu söylenecek..
Dünya genelinde basın özgürlüğü önündeki engellerin ve
sorunların tartışıldığı bu önemli günde,
gözler Türkiye'nin karnesine çevriliyor.
Acı ama gerçek
Türkiye, son birkaç yıldır bazı endekslerde 'özgür olmayan' kategoride yer
alıyor
Birkaç yıl öncesine kadar 'kısmen özgür' kategorisinde
olan ülke Sınır Tanımayan Gazeteciler
Örgütü'ne (RSF) göre şu an 180 ülke arasında 157. sırada bulunuyor.
Son değerlendirmeler bizim açımızdan kaygı verici,
Türkiye aynı zamanda dünyada en fazla gazetecinin hapiste olduğu yer.
Basın örgütlerinin
hapiste olan gazeteci sayısı ve farkı kriterlerine göre, Türkiye açık ara en
kalabalık basın hapishanesine çevrilmiş durumda..
Gelin basın kuruluşlarının verilerine bir göz atalım..
Uluslararası Basın Enstitüsü’nün (IPI) verilerine göre Türkiye’de
161 gazeteci hapiste.
Türkiye Gazeteciler Sendikası'na (TGS) göre bu sayı 148.
Çağdaş Gazeteciler Derneği'ne (ÇGD) göre 140
gazeteci demir parmaklıklar arasında çile çekiyor.
Bağımsız Gazetecilik Platformu ise en az 184 basın
çalışanının cezaevinde olduğunu bildiriliyor.
Hükümet ise konuya
farklı bir pencereden bakıyor.
Yetkililer, hapiste olanların gazeteci olmadığını,
olanların da gazetecilikten ötürü hapiste olmadığını her fırsatta iddia ediyor.
Gazetecilerin yargılanması konusunda ise çarpıcı bir
durum söz konusu.
Çünkü iddianamesi yazılmamış çok sayıda kişi hangi
suçların hangi gerekçelerle istinat edildiğini bilmeden aylar ve hatta yıllarca
hapiste yargılanmayı bekliyor.
Daha da vahimi
İddianameler açıklandığında, dava dosyalarında köşe yazıları, yayınlanan
haberler, atılan twitler, yapılan röportajlar veya 'üye olmadan terör örgütüne
yardım' gibi suç istinatları olduğu gibi garip bir durum ortaya çıkıyor.
Bu noktada son çarpıcı örnek ise Cumhuriyet Gazetesi
davası..
Cumhuriyet Gazetesi çalışanlarının "üye olmamakla
birlikte terör örgütüne yardım" suçlamasıyla yargılandığı ve 14
çalışanının 7 yıl 6 aya varan hapis cezalarına çarptırıldığı duruşma oldu.
Böylesi kararlar
Türkiye'de ve uluslararası düzeyde tepki çekiyor doğal olarak..
Almanya, Fransa, Hollanda gibi ülkelerden gelen yabancı
gazetecilerin gözaltına alınması, tutuklanması da yurtdışında dikkatleri
Türkiye'ye çekiyor ve uluslararası kamuoyunun Türkiye’ye bakış açısı giderek
daha da olumsuzlaşıyor.
3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü gününde bizim basının
durumunu da irdelemek gerekli..
Türkiye genelinde olduğu gibi Antalya yerel basınının da durumu da
kritik..
Yerel gazeteler büyük sıkıntı yaşıyor..
Bir yandan ilan ve reklam gelirlerinin azalması, diğer
yandan da haberlere ulaşma zorluğu var..
Dahası kağıt başta
olmak üzere girdilere döviz bazında gelen müthiş zamlar yerel gazeteciliğe
gönül verenlerin elini kolunu bağlıyor.
Kimi gazeteler kepenk indiriyor, kimi gazeteler ise el
değiştiriyor..
Ekonomik zorluklar nedeniyle kadroda daralmaya
gidilmesiyle işsiz gazeteciler arasına her gün yenileri ekleniyor.
Antalya’da yerel
gazetelerin reklam, ilan pastasından payını alamayışındaki bir başka etken ise
yaygın gazetelerin ücretsiz ekleri..
Bu haksız rekabet yüzünden ayakta kalmaya çalışan
gazetelerin direncinin giderek kırılıyor olmasını kaygıyla izliyoruz..
Herkes Türkiye’nin
Kurucu Babası Gazi Mustafa Kemal Atatürk, “Yerel Gazeteler Fazilet Adalarıdır”
vecizesi çok anlamlı olduğunu söylüyor ama iş yerel basını sahiplenme, destek
noktasına gelince kimse elini taşın altına sokmayı düşünmüyor..
Bu olumsuz tabloda basın özgürlüğünden söz edilebilir mi
?