Biyolojik Evrim'e tamam da, Sosyolojik Evrim'e isyan ediyorum

--Hani yaşamda her şey iyi ve güzelden yana akardı; her şey daha iyi ve güzel olacak, Nazım Hikmetin dediği gibi "motorları maviliklere sürecektik?"; kişiler, toplum olarak daha iyi, daha güzel , daha zengin olacaktık?

--Hani gece yatağa aç giren çocuk olmayacak, sokaklarda mutlu ve huzurlu insanlar olacak, İnsanların sevgi dolu kahkahaları çınlayacaktı sokaklarda!..

--Hani Antalya'da "mutlu bir Hollandalı" olacaktı? Savaşlar olamayıp, insanlar ölmeyecekti!. Hepimiz Din kardeşi idik!..

--Hani komşusu aç iken tok yatan bizden değildi. Ve sevgi kuşun kanadında, uçurtmayı da vurmayacaklardı.

--Haniiiii ?....... ---Haniiiiiiiiii? ..... ---Hani?.

--Üniversiteyi Ankara'da kazandığımı duyunca o yıllar Ankara'da okuyan bir akrabam, hemen bir ikimize bir ev kiralamıştı.

--Yeni Mahalle dolmuşları ve troleybüs Ulus'a, otobüsleri ise Kızılay'a giderdi. Her iki merkezden Hacettepe'ye yürür idik.

--Ulus, kenar mahallerden, köyden, kasabadan gelenlerin uğrak yeri idi. Henüz bozası ile ünlü Anafartalar Çarşısında ki Akman Pastanesi de, diğer ünlü bazı lokanta ve pastaneler gibi kapanmamıştı.

--Kızılay ise, erkekleri kravatlı, tıraşlı, iskarpin ayakkabıları boyalı; kadınları ise saçları yapılmış, dudakları rujlu, şık mantoları içinde orta halli insanların, hatta memurların dolaştığı bir yer idi.

--Kavaklıdere, Çankaya dolayları ise, yabancı elçiliklerin çalışanlarının, hali vakti yerinde olanların yediği, içtiği ve yaşadığı bir yer idi.

--Maltepe, Emek, bahçeli ise bahçeli iki katlı evleri ile orta ve üstü halli, çoğunluğu memur olan Ankaralıların yeri idi.

--Kışları havası kirli olsa da, insanları ve sokakları(çöpçüleri, bir de grev yapmazlar ise) tertemizdi.

--Sinemalar, tiyatrolar, opera ve bale salonları ayak altında uğranacak yerlerdi. Çay bahçeleri ise, çay, ayran ve tosttan ibaret servisleri ile muhteşemdi. Eh masaları ve masa örtüleri biraz yıpranmış olsalar da.

--Bunları yazınca kendimi tarih öncesi yaşamış bir dinozor gibi hissettim. Sanki asırlar öncesinden bahseder gibi.

--Ben ki daha dükü çocuk, yıllar ise onlar ile sınırlı idi.

--Gel gör ki, yaşanalar sanki yüz yıllar önce geçmişçesine idi.

--BU gün ise Ulus ile Kızılay'ın farkı kalmamıştı. Sanki bir el her ikisini de almış, bir leğene koymuş, yoğurmuş, yoğurmuş ve bırakıvermişti ortalığa.

--O zamanlar sadece AKP Genel Başkanı olan, Tayyip Bey, "siz gideceksiniz, biz geleceğiz" dediği zaman hiç kimse, gidecek "siz"in kim, gelecek "biz"in kim olduğunu anlatmamıştı

--Evet bizim gibiler gitmiş, AKP'nin kurucu Genel Başkanı Tayyip Beyin kendisi gibi olduğunu sananlar gelmişti, bizim olduğumuz her yere, hatta yerlerimize. Kızılay’mıza, Çankaya’mıza.

--İşin kötüsü, "siz gideceksiniz, biz geleceğiz" dediği olmuştu ama kendisi ve yakın çevresi değil idi bizim olduğumuz yerlere gelenler. Çünkü onlar, birkaç yılda yaptıkları rezidanslara, villalara, siteler içinde ki apartmanlara gitmişler, yerleşmişler, mal-mülk edinmişler, yoksulu, kıt kanat geçinen ve hala Tayyip Bey gibi olduğunu sananları da bizim kucağımıza bırakıp gitmişlerdi.

--Ankara gittikçe ağaçsızlaşır, kurur iken, kendileri yemyeşil Atatürk Orman Çiftliği ile yeni yerleşime açılan yeşili bol rezidanslara dört çeker j

 

ipleri ve Limuzinleri ile çekip gitmişler, külliyeler içinde ki rezidanslarına, saraylarına kurulmuşlardı.

--Alış verişlerini AVM'lerden yapar, yemeklerini da Tower'larda, Çukuranbar gibi yeni yerleşimlerde ki restaurantlarda yer, caffelerini de Biristo ve Caffeelerde içer olmuşlardı.

--Kendini Tayyip Bey gibi sanan garibanları da, bizim kucağımıza bırakarak gitmişlerdi hem de!... Toplumun "R-Sendromu" hali diyorlar buna. Sürüngen hali Türkçesi.

--Artık Kızılay'dan geçmekten nefret ediyorum. Sokaklarında yığın ile hırpani kılıklı, özensiz kirli (gerçekten kirli) sakallı, yüzleri gülemeyen, yarısının TÜRKÇE DIŞINDA diller konuştuğu insanların dolaştığı bir yer oldu KIZILAY.

--Kızılay'ın göbeğinde, yılların özenli, güzel Zafer, Soysal, Kocabeyoğlu, Amerikan Çarşıları önünden geçerken içeri bom boştu. İçin burkuldu.

--Her gün bir dükkan ya kapanmış ya da bir süreliğine el değiştirmişti. Zevkli ve kaliteli mallar fiyatta, indirimin sınırlarını zorluyorlardı ama cep delik cepken delikti herkesin. Esnaf, halk değimi ile "sinek avlıyordu"

--Siyaseti, sadece Başkanlık, Milletvekilliği, Meclis Üyeliği kazanmak sanan AKP'li, CHP'li, MHP'li, HDP'li, İYİPARTİ'li, SP'lilere seslenmek istiyorum.

--Bu ülkede bütün güzel şeyler birer ikişer yok oluyor.

--Eskiden emekliler şehri de sayılan Ankara, artık yıllarını Devlete-millete vermiş emeklilerini memleketlerine uğurlarken;

--Mültecilik dünyada insanlığın yüz karasıdır. Bir İnsanın yaşayabileceği en son dramdır. Acıdır. Ama,

--Ankara'da da ülkenin dört bir yanında da bir şeyler gözden kaçıyor.

--Bir kaç gün önce, Anıtkabir'in yakınında ki Gençlik Caddesi üstünde "5 kilo altın getirmek serbest" kararından sonra, torbasına altını dolduranlar, bohçasını saranlar ülkenin cadde ve sokaklarına açtıkları dükkanlar ile, yerli esnaflar ile kavga ediyorlardı.

--Duydunuz mu? Anladınız mı?