Yerel seçimin üzerinden henüz iki ay bile geçmeden yaşanan transferler siyasi nezaket, ya da siyasi duruşu bir kez daha gündeme getirdi. Gündeme getirilen en önemli konu ise diğerlerini solda bırakıyor ki, bu da; omurgalı olabilmek…

Hangi parti yöneticisinin zoruna gitmez ki, kendi listesinden seçilmiş bir belediye başkanı, ya da meclis üyesinin başka bir partiye gitmesi. Hele bu parti, seçim döneminden en çok eleştirdiğin, ülke bütünlüğü açısından tehlike olarak gösterip yerden yere vurduğun bir partiyse… Senin partilin, senin yaptığın siyasi söylemlerle seçilsin ve sonra da kalksın, seçilmesine neden olan gerekçelerle dolu partinin rozetini yakasına taksın. Kim kabullenir ki? Sevgilinin düşmanıyla evlenmesi gibi. Herhalde aldatılmanın en acı yönü de bu olsa gerek.

O yüzden değil midir elindeki meclis üyesinin transferinden sonra “çürük yumurta, hain, oy hırsızı, seçmen düşmanı…” gibi söylemlerle suçlamak. Yaşanan aldatılma acısının isyana dönüşen şeklidir bu. Şimdi diyeceksiniz ki bütün suç gidende mi, gönderenin hiç mi suçu yok? Var elbette. Ama parti içindeki sorun kaçmayı gerektirmez ki.

Seçilenler kendilerinin sürekli pışpışlanacak biri olduğunu düşünüyor –ki onlar bu algıya nasıl sahip oluyorlar anlamıyorum. Oy aldığı seçmeninin dışında bütün bir bölgeye hizmet edeceğini unutan ya da unutmuş gibi görünenler, ışıltılı zarflar içinde kendine sunulan transfer teklifine anında göz kırpabiliyor. Ülkenin gerçek sorunlarını umursamanın ötesinde, farkında bile olmayan ‘hak aramak” gibi zor bir görevi yapmak yerine kolayı seçerek iktidar ampulünün ışıltısıyla kör olanlar, günlük sefa peşinde koşabiliyor. Hatırlatmalıyım ki içki sarhoşluğu ertesi gün geçer ama iktidar sarhoşluğunun sınırı karakterle ölçülüdür.

CHP’den Ercan Merthatun, MHP’den Halil Karataş, AKP’li oldu. Rozetin ardından da kıyamet koptu. Bu iki ismin başlattığı iktidar gücüne koşuşturma yarışa bitmeyecek, önümüzdeki günlerde de sürecek. Gündeme gelen isimler o kadar ters köşe niteliğinde ki, bu vakitten sonra ne siyasi etikten bahsedilecek, ne de omurgalı duruştan…

Geçtiğimiz günlerde yapılan AKP’nin Danışma Kurulu toplantısında yeni transferler de masaya yatırılmış, isimler üzerinde tartışılmıştı. İddia odur ki İl Başkanı Mustafa Köse, “Biz büyükşehir olarak dışarıdan alacağımız destekle de meclis çoğunluğunu sağlayabilir, hizmetlerimizi rahat yapabilirdik. Ama bu siyasi nezakete sığmaz. Başka partinin amblemini taşıyıp, bize oy vererek nereye kadar destek olunabilir. Oy verenin isteklerinin sınırı nasıl belirlenecek?” dediği zaman Başkan Menderes Türel ilginç bir cevap vermiş; “Biz seçmene hizmet vaadinde bulunduk ve seçildik. Sokakta vatandaş çok acil hizmet istiyor. Biz büyükşehir meclisine getirdiğimiz bir proje için kim oy verdi, kim vermedi tartışmasına girecek veya ‘ya destek vermezse’ endişesi taşıyacak durumda değiliz. Bize gelmek isteyenler veya bizim almak istediklerimizi incelenmeli ve artık mecliste rahat hareket etmeliyiz.”

Türel konuşmasını “Ne gerekiyorsa yapmalıyız” sözüyle bitirirken transferde yeşil ışığı gören parti yöneticileri tek tek isimleri sıralamaya başlamış. Çok sivri isimlerin kapıda beklediğini duyan salondaki partililerin, “Yuh, daha düne kadar bize küfrediyordu bu adam…” eleştirisi yaparken, yöneticiler “zaman kimin ne söylediği değil, hizmet etme zamanı…” diyerek homurdanmayı susturmaya çalışmış. Muhalefet partisinden bir belediye başkanının ‘resmi evrak’ üzerindeki sıkıntısı gündeme getirilip, “Bu arkadaş, makamından düşmemek için bile gelir” yorumlarına “zamanı var” cevabı verilmiş.

Kim, nereden, nereye, neden transfer olacak önümüzdeki günlerde tek tek yazacağım…Bekleyin, neler var neler…