Dünyanın birinci sorunu nedir?

Hiç şüphesiz; “Taçlı Korona Virüs” salgınıdır. Bu hastalığın önlenmesi ve sağaltımı ile ilgili kısmını; uzmanlarına ve dünyada salgına binlerce kurban veren tabiplerimize bırakıyorum. Salgının başka bir yönüne dikkatinizi çekmek istiyorum.

Bu salgının dehşeti yanında bir yabancı sözcüğü hemen kapıp büyük marifetmiş gibi kullanmaktaki aymazlığımız; bende ayrı bir üzüntü yarattı. Ne kadar meraklıyız yabancı sözcük kullanarak bilgiçlik taslamaya!

Pandemi veya Pandemic sözcüklerini Fransızca sözlükte bulamadım. Ali Püsküllüoğlu’nun “Türkçedeki Yabancı Sözcükler Sözlüğünde” de bulamadım.  İngilizce Sözlükte (Cambridge İngilizce Sözlüğü) “Pandemic: bir hastalığın hemen hemen tüm bir bölgede veya bir grup insan, hayvan veya bitkinin neredeyse tamamında yayılması” olarak açıklanmıştır.

Başka bir şekilde söylersek Pandemi; dünya çapında salgın bulaşıcı hastalık olarak kabul edilebilir. Bizler de (uzmanlar hariç) bunun tam anlamını bilmeksizin, “dünya çapında” olan kısmını savsaklayarak; “Salgın” yerine bol, bol “Pandemi” sözcüğünü kullanıyoruz. “Pandemi” yerine “Bulaşıcı salgın” diyebilirdik. Hepimiz birden "Pandemi” yi kullanarak ne kadar bilgiç insanlar olduğumuzu dünya aleme kanıtladık (!)…Böylece dehşet verici virüs ve hastalık önce bizim Türkçemizi hasta etmiş oldu…

Bakınız değerli okurlar Türkçeyi korumazsak geleceğimizi kaybederiz. Ne diyor Türk dâhisi Oktay Sinanoğlu “By By Türkçe” kitabında: “Anadolu; dillerini unuttukları için varlıklarını da kaybetmiş birçok kavmin çanak çömlek parçalarıyla doludur” …

Her yabancı sözcüğün karşılığı olan Türkçe sözcükleri bulmalıyız, kullanmalıyız. Pandemi olmaz “Salgın” olur. Bir öğretim üyesi kısaca “bulaş” demişti. İsterseniz onu kullanalım…

Arapça, Farsçadan kurtulmak için verdiğimiz mücadele yanında iki yüz yıla yakın Arap Alfabesinden kurtulmak için zaman kaybettik. Sesli harflerin olmadığı bir alfabeyi ve Arap harflerini hâlâ kutsal sayan bir milletiz.

Taaa 1862 yılında 34 yaşında genç bir insan Mehmed Münif Paşa Arap harflerinin okur-yazarlığı engelleyici niteliğini öngörerek “Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye” derneğini kurmuştur. Derneğin amacı ise “kullanılmakta olan yazı usulünün iyileştirilmesiyle okuma ve yazma yöntemini olabildiğine kolaylaştırmaktır”.

Diyor ki “şimdi kullanılmakta olan yazılarımıza hareke konulmak adet olmadığından, her kelimenin beş on şekilde okunmağa kabiliyeti vardır. Bu mahzurun ortadan kaldırılması için farz edelim Arap dilende mevcut olan harekeler kullanılsa bile amacı sağlamaya yetmeyecektir… Avrupalıların yazılarında bu tür zorluk olmadığı gibi, öğretim yöntemi de alabildiğine kolaylaştırıldığından, altı-yedi yaşında çocuklar pek âlâ okuyup yazma öğrenmekte, erkek ve kadından uşak ve amele güruhuna varıncaya kadar herkes amacını ifadeye muktedir olacak derecede yazı yazmayı bilir.

              …Bizim yazının toplumun eğitimi konusunda bir zorluğu daha vardır ki büyük bir sakıncası bulunduğu aşikârdır. Şöyle ki, öğrenimin yayılmasına en güçlü araç olan matbaa sanatına elverişli olmayıp diğer milletlerin alfabeleri otuz, kırk cins-i harf ile istedikleri kitabı bastırmak mümkün iken bizdeki Nesih yazı üslubu ile bir kitabı yazmak en az 500 cins ve Ta’lik yazısı için bunun üç misli harfe gerek bulunduğu bu sanatın ustalarınca malumdur…” (Orhan Koloğlu, Osmanlıcadan Türkçeye Okuryazarlığımız sayfa:124)

Pandemi sözcüğünün teknik bir tıp terimi olduğunu, bu nedenle aynen kullanılması gerektiğini; söyleyenlere İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri profesörü Prof.Dr. Süheyla Ünal’ın “Tıp Dili Türkçeleştirme Çalışmaları” başlıklı araştırmasını incelemelerini söylemekle yetinelim.

                    Diyebiliriz ki 13. Yüzyılda başlayan Tıp Dilini Türkçeleştirme çalışmaları halen sürmektedir. Özellikle 1940’larda Beşinci Türk Dil Kurultayı ile birlikte uzmanlık terimleri üzerinde durulmaya başlanmıştır. (Https://docplayer.biz.tr/62409825-Tip-dili-turkcelestirme-calismalari-prof-dr-suheyla-unal-inonu-universitesi-tip-fakultesi-psikiyatri-malatya.html)

                    Özellikle Cumhuriyet’in 50. Yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi yayınları arasında çıkan Prof. Dr. Kaplan Arıcı ve Alaittin Elhan’ın Anatomi Terimleri

Kılavuzu da önemli bir eserdir.

                    Süreyya Ülker tarafından 1991 yılında yayınlanan 90.000 terimlik “Tıp Terimleri Sözlüğü” de çok değerli bir çalışma olarak bilimsel araştırmalardaki onurlu yerini almıştır.

                    Bu nedenle “Pandemi” değil “Salgın” demeliydik.

    Sonuçta yüz yıllardır Türkçemizi yabancı sözcüklerin etkenliğinden, alfabemizi Arap harflerinden kurtarmak için halkını seven binlerce aydınımızın emeği göz nuru ile Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimci kararlılığıyla uygarlığa attığımız adımı devam ettirmek zorundayız. Teknik terimlerin tamamına Türkçe karşılıklar bulmak dilimizi korumak için gereklidir.