Bazen iki kelam yazmak istersin, sözcükler klavyeye
sığmaz, boğazına dizilir. Hem de tek tek değil, tomarı ile.Yıllar önce okumuş
ve bir kenara atmışımdır. Adını anımsayamadığım için yazmak istemiyorum
amakitabın giriş bölümünde şu tümceler hiç aklımdan çıkmıyor.Üç aşağı, beş
yukarı şöyleydi:"Tarih, hep yenenlerin yazdığı şeydir. Ben de yenilenlerin
tarihini yazalım dedim."
Evet ya, yenilenlerin tarihi var mıdır?O sayfalar arasında, Avrupa’dan gelen yağmacı ordular, her şeyi talan ediyorlar. Avrupa’dan bir soylu da, böyle bir ordunun içine her türlü giderlerini kendisinin karşıladığı bir seyyahı katar ve kendisine YENİLENLERİN tarafından notlar yazmasını ister.
Ne enteresan bir yaklaşım. Yenilenlerin Tarihi.Yol boyunca yaşanan ne var ise, ordunun önünden giden öncüleri, savaş ve talan sonrası orada ki halkın yaşadıkları acıları, halkı, talancı ordular ve bunların bu durumlarından yararlanan yağmacıları, tam bir dram olarak anlatıyordu.
Hatta, bu orduların yazlı-kışlı mevsimlerde Anadolu'dan geçişleri sırasında yaşadıklarından aklımda kalanı ise:Ordular gelmeden önce onların yeme-içme ve konaklama sorunlarını çözmekle görevli askerlerin bile, dağların tepelerine gizlenen yağmacılarca nasıl soyulduğu anlatılıyordu.
Neyse, anlayacağınız bu Anadolu ve Ortadoğu okunmuş, üfürülmüş tekin bir yer değil. Hem da binlerce yıldır. Medeniyet kuranlar, yağmalananlar, ezilenler, ezenler, işgalciler, işbirlikçiler say say bitmez; ne insan ne de talancı çeşidi.Talancıların, Yalancılarını söylemeye bile gerek yok.
Bir bölge düşünün ki, üç(Asya, Afrika, Avrupa) kıtanın kilit yeri. Bir kıtadan diğerine gemi ile geçebiliyorsun, o da aylar sürer. Oysa, İki körfezi bir şekilde aşınca bir diğerine elini kolunu sallaya sallaya gideceğin topraklar.
Bundan daha iyisi ne ola ki. Hele bir de, 18.yy'ın sonlarına doğru, 19 yy'ın başlarında Kapitalizm, Sanayi Devrimi ile başlayan bize tarih kitaplarında "keşifler" iye anlatılan Emperyalist yalanlar ise muhteşem.Sıcak Ak Deniz ve kıyı ülkeleri hep yeni baharat yolları, altın, bakır gibi değerli maden bulmak için gemileri ile dünyayı dolaşıp durdular. Sömürgecilik de 14., 15. yy'larda böyle başladı.
Tarih kitapları, "Amerika'nın Keşfi" diye başlıyor, keşfeden adam ise, orada yaşayan insanlardan, yerlilerden söz ediyor.İşte gariplikler zinciri, yani YENİLMİŞLERİN/YENİLENLERİN tarihi bu nedenden yoktur. Çünkü onlar ile ilgilenen, onların kimsesi yoktur.Her ne hikmet ise, Haçlı Ordularının Kudüs sevdası ile çıktıkları ama asıl amaçları bu gölgeleri talan olan seferlerin acıları, sefaletleri anlatılmaz. Olay, sanki turistik bir seyahat, yaşananlar ve yazılanlar ise acılar değil, seyahat notları, seyahatnamelerdir.18. ve 19. yy'da Birleşik Krallık yeniden yapılanıp, kurulunca, sömürgecilik sanayi devrimi ile başka bir hal almıştır. Talan edilecek Hindistan ve Amerika uzak olduklarından, oralar işgal edilerek elde bir sayılmış; Anadolu ve Ortadoğu hedef seçilmiştir.18. yy'dan sonra bu bölgede en onurlu çıkış Mustafa Kemal ile başlayan Anadolu Ulusal Kurtuluş Savaşı olmuş, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Mustafa Kemal Atatürk ile taçlanan bir süreç yaşanmıştır.Batı Emperyalizmi denilen yapı, Mondros ile taçlandıramadığı hükümranlığı, bir de Lozan ile hezimete uğrayınca, 19 ve 20 yy'ın yeni sömürgecilik yöntemleri ile işe koyulmuştur.Diplomasi, lobi faaliyetleri her ne kadar yasal ve legal faaliyetler olsa da, emperyalist ülke, devlet ve çıkar gruplarının en önemli kurtarıcısı olmuştur.Artık işgallerin ve savaşların yarattığı sorunlar nedeni ile yeni işgal yol ve yönetenleri bulunmuştur. Bu da, sahip olamadığını, kontrol et yöntemi.Bu yöntemlerden birisi de, "it'i, it'e kırdırmak."
Maalesef, İngilizlerin 19 yy'ın sonlarında Ortadoğu için uyguladıkları bu yöntemler çok işe yarmıştır. O yüzden, Ortadoğu bu gün ateş, barut ve kan kokar. Hem de aynı kanlar, aynı canlar ve aynı inançların biri birilerinin kanlarını akıttıklarının farkına varmadan.19 yy'dan bu yana orta doğuda artık Haçlı Seferleri yoktur. Ama Arap’ın Arap'a kırdırıldığı, Müslümanın, Müslüman'a kırdırıldığı bir Orta Doğu vardır. Tabi bu süreçten ülkemizde nasibini almıştır.Özellikle 1970'lerden sonra ve 2000'lerden sonra bu farklı yöntemler ile sahaya sürülmüş ve uygulamaya konuşmuştur.Türklük, maalesef kendini milliyetçi sananlara;Müslümanlık ise, maalesef kendini Müslüman sanan, İslamcılara kırdırılmakta ve yok edilmeye çalışılmaktadır.Bu toprakların yoktan var ettiği Türkiye Cumhuriyeti Devletinin köküne kibrit suyu dökülmekte;1920'ler ile başlayan, kıt kanat olanaklar ile yapılan fabrika, tesis, çiftlik, mal, mülk ne var ise yangından mal kaçırırcasına yok edilmekte, batan geminin malları gibi yok pahasına elden çıkarılmaktadır.Bu işler Türkiye Cumhuriyeti gibi bir yerde hem Türk, hem de Müslüman sanılanlarca yapılmakta, bunu da, Türkler ve Müslümanlar alkışlamaktadır.Karşı mı çıktınız; o zaman da, bunlarca taşlanmaktasınızdır. İngilizlerin orta doğu için kullandıkları yönteme;"İt'i, İt'e kırdırma" yöntemi mi diyorlardı?Bir anlayan olur mu?