ERZİNCAN 1992

Erzincan depremini 1992'de yaşamıştık . Erzincan depreminden 20 gün önce oradaydım. Kentin  girişinde Çağ Lokantası vardı. Llokantada Türkiye'nin o günkü koşullarda kamyoncuların ve tırcıların ortak mola verdikleri tek yerdi, çünkü ikinci bir yer yoktu.  Dükkân sahibi ile sohbet etmiştik. 1983 yılında bin 500 kişinin öldüğü depremi hatırlamıştık. Demiştim ki “nasıl burada güvenle yaşayabiliyorsunuz?”

 Karanlıkta çok az görülebilen yamaçları göstermişti eliyle. “Eski Erzincan şu karşıdaki tepedeydi. Şimdi burası  güvenli.  Ölçümler yapıldı burada fay yok. Biz de güvende yaşıyoruz” demişti.  Erzincan depreminde lokantanın da tamamen göçtüğünü tabelasının yere sıfır indiğini görünce içim burkulmuştu.

3 (3)

Marmara 1999

1999 Marmara depremi ciddi anlamda Türkiye'de bir fay kırılması olmuştu. Çünkü yakın tarihte böyle bir acı yaşanmamıştı, çünkü bölge, özellikle sanayinin can damarıydı.  İzmit şehir merkezine kadar gidip, yerinde gördüm. Yolları kapatmamak için orada arkadaşıma trafiğe çıkmamaya çalışırken moral motivasyon açısından sağlam kalan yerlerin fotoğrafını çekerken, insanların bozulan psikolojisini görmüştüm. Yukarı mahallede söylenen herhangi bir şeyin aşağı mahalleye kalmadan söyleyen tarafından bile inanıldığını görmüştüm. Bir örnek; “Türkcell deprem bölgesindeki müşterilere fatura kesmemeli” dediydi biri. Biraz sonra sokakta bu şöyle telaffuz edildi: “Türkcell 3 ay deprem bölgesine fatura yollamayacak.”  Orada,  yardımların hak edene değil, ulaşabilene gittiğini görmüştüm ki en acısı aslında buydu. Evet mevsim yazdı  ama sonuçta insanlara her şey lazımdı.

 Daha sonra Düzce, Van, Elazığ, izmir gibi depremlerde oldu.  Elazığ depremini de yerinde gördüm. Orada da aksamaları gördüm, iyi niyetli insanların yollara dökülüşünü, yardım ulaştırmaya çalıştığını gördüm. Deprem bölgesinde fırsatçıları gördüm, yine yardımların hak edene değil ulaşabilene gittiğini gördüm. Kurumsal yapısıyla bürokrasi altında yavaş çalışan AFAD'ın bir yerde çaresizliğini gördüm. Yıkıntıların arasından çıkmış ama umudunu kaybetmemiş gencecik çocuklarla görüştüm.

3 (4)

Türkiye 2023

Ve işte bugüne geldik. 6 Şubat bizim Havva hanım ile nişanlanmamızın 29. Yılıdır. Akşam için kafamda plan yapıyordum. Ama olmadı.  Sabah güne, bir kez daha gerçekle yüzleşerek uyandım. Herkesin bildiği,  ama kimsenin sahiplenmediği  gerçek. 

Ben depremi Finike'ye gitmek üzere sabah erken yola çıktığında, oğlumun aile grubuna yazdığı mesajla öğrendim.  Kendisi asker olunca artık sabahları erken kalkıyor 6 aylığına. “Depremi hissettiniz mi?”  diye yazınca o saatte kızım uyanmış,  o da hemen “Baba Antep'te var. Mehmet amcamları ara” yazdı. Bir yandan otobüse doğru koşarken bir yandan da telefondan haberlere ulaşmaya çalışıyordum.  O  saatte hiçbir yere ulaşılmamıştı, hiçbir şeyden kimsenin kimseden de haberi yoktu. Herkes kendi can derdindeydi. Tabii eğer o can betonların arasına gömülmediyse. Otobüse bindim,  şöyle bir arkama yaslandım, soluklandım. Malum şeker ve tansiyon hastasıyım. Hep kaygılıyımdır telefonun karşısında nasıl bir yanıt alacağım ya da alamayacağımı düşünürken.