Üzgünüm!

Sebebini gelince.

Birden fazla nedeni var.

Örneğin; eğitim çağa uygun hale gelmesi gerekirken AKP’nin anlayış biçimine göre ayarlanıyor.

Mesela, Türkiye’nin Avrupa ile Asya arasına sıkışarak geri kalmışlık haline üzülmemek mümkün mü?

Ne Asyalı ne de doğru dürüst Avrupalı olabildik.

Yani, ‘iki ara da bir derede kalmış’ olan Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarına yazık oluyor.

Genç, dinamik ve girişimci nüfusa sahip olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları çağdaş eğitim yerine, daha çok Bedevi yaşam biçimini din, Hz. Muhammed’in ebedi ve ezeli düşmanları, Emevi hanedanının kinci ve dinci siyasetini öğretmektedirler.

Diyanet, tarikat Arap, Emevi ve Bedevi zihniyetiyle din adına KÜÇÜCÜK kız çocuklarını evlendirme, taciz ve tecavüzcü, dinci ve kincileri koruma ve kollama, fakir ve fukaranın vermiş olduğu vergileri çalarak hol dikleşmiş olan birçok kişileri “bizden, sizden” diye yolsuzluklara bulaşanları görmemezlikten gelmeleri ülkem ve Müslümanlar adına utanç duymaktayım.

Kadınların hayatını zindana çevirmeleri, Orta çağ zihniyetini ve Arap bedevi yaşam biçimini din diye sunmaları, ilim ve bilimden nasiplenmemiş olan Arap hayranları, ilk okul çağında ki çocukları kendilerine hizmet etmek maksadıyla imam ve vaizleri tahin ederek kendilerine kul ve köle yetiştirmek için beyin yıkamaları ve imam hatip okullarında Atatürk düşmanlığını körüklemeleri ülkenin vatandaşı olarak müteessirim.

Diyanet Kurumu’nun Allah’ın elçisi peygamberin vahilerini insanlara iletmek ve doğrusunu yapmak için değil de iktidarın borazanlığını yaparak zevki sefa içinde olması vatandaşı çok daha derinden üzmektedir.

İşte bu nedenle ülke gençleri din, iman ve inançtan uzaklaştırılmış olması üzüntü kaynağımızdır.

 8 Bakanlıktan daha fazla milli bütçeden pay alan Diyanet’in Türkiye’yi şeriata hazırlamadığını kim bana söyleye bilir ki?

Ne tam demokrat ne de yeterince faşist olduk!

El alem gelişmiş teknolojisiyle Ay’ı, Yıldız'ı zapt etmeye çalışırken, biz otobüs bileti alarak yapmış olduğumuz yolculukla övünmemiz tam olarak abesle iştigaldir. Küçümsediğimden değil. Vatandaşla alay edercesine reklam edilişine binayen dünya basınında trajik komik haline düşüşmüş durumdayız.

Atatürk hariç, gelmiş geçmiş liderlerin tamamına yakını, dinden, imandan, Kuran’dan, mezhepten, meşrepten ve ırkçılıktan medet uman liderler oldu. 

Ne laik ne de şeriatçı olabildik.

Başımıza taş değse “Şu yabancılar var ya…” diyerek feryat edenlere, inananlara ne demeli?

Sıkıştıklarında topu taca atan vizyonsuz politikacılar.

Milleti bölüp parçalayan, kutuplaştırıp çıkar sağlayanlar var ya bunların cenaze namazı kılınmaz.

Aynı vatanın evlatlarıyız.

Asırlardır kapı komşuyuz.

Sevinçte, tasada, savaşta biriz ve beraberiz.

Komşumuzla aşımızı paylaşır, vatan uğruna şehit düşer, koyun koyuna yatarız. 

İnsanlarımızı ikiye değil birçok parçaya bölünmüş “senin adamın, benim adamım, sizden mi, bizde mi” diyerek milletimizi parçalara bölüp kendi malı, kulu, kölesiymiş gibi yönetme gayretleri tam bir vizyonsuzluktur.

Mesela; bir şeyler yapmak için ilahi bir düşman mı seçmek gerek?

Türkçülük yapmak için Kürt düşmanı olmak mı gerek? Veya tam tersi, Kürtçülük yapmak için Türk düşmanı olmak mı lazım? Halbuki, her bir bireyin ırkı ve kimliği o kişinin şerefi ve onurudur.

Önemli olan vatanına, milletine, bayrağına sevmek değil mi?

Asyalılardan kalma, Orta Doğu alışkanlığı, Müslüman Türkiye’nin geri kalmışlığına sirayet etmeye devam ediyor.

Sağcıyı solcuya, solcuyu sağıcıya düşman etmek Türkiye’yi ikiye bölmek siyaset mi?

Aleviyi sünniye, sünniyi aleviye düşman etmek vatana ihanet değil de nedir?

Milliyetçi olmak için ilahi Kürt düşmanı olmak mı lazım? 

Dindar olmak için ille de AKP’li olmak mı gerek?