Kafalar karışık mı
ne?
--Köy delikanlısı olmanın bir sonucu mudur bilmem ama
öğrenim yıllarımda biraz dağınık bir öğrenci idim.
--Üniversitede "Sistem Analizi" dersimize giren
hocam Prof. Dr. Ersoy Gürsoy, hep benim derste not tutmamamdan şikayet ederdi
ama yine de fena notlar almazdım. Not tutmazdım ama derste, dersi dikkatle
dinlerdim. Ve bilgiyi yaşamda bir şeyler ile ilişkilendirir, planlardım
--Zaman bana not almayı öğretti ama bu kez de bazen
yoğunluktan aldığım notu unutur oldum. Ama yaşamımda hep bir öncelik sırası ve
A, B, C, D planların oldu.
--Ülkemizde de, not alma, planlama yapma konusunda çok
gelgitler yaşansa da, yine de bütçeleme, uzun olmasa da kısa vadeli planlamalar
yapma geleneği hep var olmuştur.
--Cumhuriyetin kurulduğu 1923'lü yıllardan sonra gerek
ülkenin yönetim organlarının yeni yeni oluşuyor olması, gerekse de yeterli
nitelikli insan gücünün olmaması sebebi ile planlama yapılmış ise de,
süreçlerini takip etmek dünyada yaşanan savaş ve diğer gelişmeler dolayısı ile
pek mümkün olamamıştır.
--Demokrat Parti(DP) ile de planlama toptan ret edilerek,
kaynaklar siyasi iktidarın önceliklerine göre dağıtılmış ve paylaştırılmıştır.
"Her mahallede bir zengin" olmasa da, plansız yapılanma ve yönetimin
doğal sonuçları olarak da bazı mahallelerde çok zenginler yaratılmıştır.
--Marshall Yardımları, NATO'ya alım ile kesenin ağzı
açılsa da, her şeyin bir bedelinin olduğu, yaşanan acı ve tatsız olaylar ile
yıllar yıllar sonra anlaşılmıştır.
--Bu tatsız olaylardan birisi de, 27 Mayıs ihtilalidir.
Süreçlerinin hiçbirisine katılmadığım ve desteklemediğim bu su sürecin en
enteresan yanı, bu güne kadar Ülkemizde yapılan EN DEMOKRATİK ve ÖZGÜRLÜKÇÜ
ANAYASANIN bu dönemde yapılmasıdır. (1961 Anayasası)
--Bu Anayasa ile Devlet kurumları, işleyişleri, kişi hak
ve özgürlükleri tanımlanmış ve sorumluluk, hak ve ödevler tanımlanmıştır. Ve
PLANLI KALKINMA DÖNEMİNE geçilmiştir.
--Daha sonra ki yıllar ise, bize "plan değil, pilav
gerek" denilerek, planlı dönem ret edilmiş ve günü gün ederek yaşanmıştır.
--Ekonomik, sosyal ve siyasi sıkıntılarda başımızdan hiç
eksik olmamıştır.
--2000'li yıllar ve AKP iktidarı ile de, liberal ekonomi
ve yönetim anlayışı her şeye egemen olmuş ve iktidarını sürdürmüştür.
--Planlama değil, iktidarın öncelikleri ön plana çıkmış
ve bu anlayış sürmüştür.
--Devletin hafızası zayıflamış, nerede ise yok edilmiş ya
da yok sayılmıştır.
--İç politikada bütün öncelikler değişmiş, dış politikada
da öncelikler ittifak yapılan müttefik/ortakların (1 mart gibi özel durumlar
hariç) politikalarına uyumlu yürütülmüştür.
--Bir yıl kuzu sarması olduğumuz müttefiklerimiz ile, bir
yıl sonrası düşman olmuşuz. Bir doğuya, bir batıya savrularak ekonomik ve
siyasi dengeler bozulsa da, iktidar gücü, basın ve yayın organlarının
perdelemeleri ile süreçler yönetilmiş, seçimler kazanılmış ve bu günlere
gelinmiştir.
--Dış politikada diplomasi yerine, ikili ilişkiler
çerçevesinde götürülmüş ve diplomasinin ve devletin hafızası zayıflamıştır.
--Orta Doğuda cetvel ile sınırları çizilen ülkeler birer
birer sınırlarını çizenler, cetvel tutanlar, kağıtları katlayanlarca darmadağın
edilmeye başlamışlar, ülkemiz yöneticileri de, Turgut Özal ile başlayan süreç
ile "bir koyup üç alma" beklentisi içinde iken, sorunları içimize
taşımışlardır.
--Güney Doğu, Orta Doğu ile ilgili politikalarda ulusal
çıkarlar kısa vadeli beklentilere kurban edilmiş ve uygulanan yanlış seçim ve
politikalar ile de, güney sınırlarımızda yaşanan karmaşa ve kargaşa, SAVAŞ
HALİNE gelmiştir.
--Sırlar dışında yaşanan savaş ordular ile yapılması gerekir
iken, olay iç güvenlik boyutuna ulaştığından, Devletin iç güvenlik unsurları
bile cepheye gönderilmek durumunda kalınmıştır.
--Karargahta yapılan yanlışlar, medyanın sürece ilişkin
iktidar yanlısı yayınları ile olayların gerçek yüzü halktan gizlenmiş ve
"vatan ve millet" gibi kutsal kavramlar, hamasete kurban edilmiştir.
--Her gün yaşanan kayıp sayısı artmakta, bu öldürülen
terörist sayısı ile baskılanarak gizlenmeye, göz ardı edilmeye çalışılsa da,
acı her gün bir ocağa düşmekte, her akşam bir ocak yalnız ve kimsesiz
kalmaktadır.
--"Yara sıcak iken acı hissedilmez." Ama bu can
kayıpları arttıkça, yaşanan savaş durumu uzadıkça, insanların, ailelerin
acıları kaygıya ve endişeye dönüşmeye başlar ise, işte o zaman bu ne iktidara
ne de muhalefete yaramayacaktır.
--Olan ülkeye ve gelecek günler güzel olsun diye o kadar
emek veren milyonlarca insana olacaktır.
--"Ateş düştüğü yeri yakar" ama külleri
ortalığa savrulur.
--İktidardakiler her ne kadar ellerinde ki devlet
olanakları ile süreçleri yönetseler de, olaylar kaosa doğru sürüklenmektedir.
--Kaos ise yeni doğum demektir.
--Bu kadar acıya değer mi?
--Henüz vakit varken, iktidar süreci bir an önce
toparlamalı, halk da hamaseti bırakıp acıyı yüreklerinde duymalı, akşam
sofralarına Anasız, Babasız oturan çocuklar ile empati kurmalıdırlar.