Cemil Filmer HATIRALAR (1984) adlı kitabında şöyle yazmıştı: 1939-1945 yılları arasında Naziler İstanbul'da dehşetli beşinci kol faaliyetleri yürütüyorlardı...Subaylarımızdan, askeri doktorlarımızdan pek çoğu Alman kadınlarla evliydi...Bir gün doktor binbaşılardan biri yanında şişman Alman eşiyle birlikte beni ziyaret etti...Fräulein beni şöyle tehdit etti:


"Alman Büyükelçisi ekselans Franz von Papen size selamlarını yolladı ve aynen şöyle dedi: Sinema salonunuzda Nazi aleyhtarı filmler ısrarla ve inatla gösterilmeye devam ediyor...Bu bizi çok rahatsız ediyor...Bildiğiniz gibi Wehrmacht Polonya ordusunu ezip Polonya'yı teslim aldığında Alman aleyhtarı filmler gösteren sinema salonlarının işletmecilerini sahip oldukları sinema salonlarının kapılarında asarak idam etmişti...Sayın Franz von Papen bu eylemlerden sizi de haberdar etmek için benim aracılığımla bu mesajı yolladı..."

*****

Fıkra:  Nasreddin Hocanın iki eşi  varmış. Kadınlar birbirlerini kıskanırlar, hangimizi daha çok seviyorsun diye adamcağızın başının etini yerlermiş. Hoca iki tane mavi boncuk almış. Birbirinden habersiz, ikisini de ayrı ayrı çağınp “Bak,” demiş, “bu mavi boncuk en çok seni sevdiğimin işareti!” Ne zaman Hoca’ya:

– Gönlün ikimizden hangisinde, diye, sorsalar, Hoca:
– Mavi boncuk kimdeyse benim gönlüm ondadır, cevabını verirmiş...

*****

Atatürk Hatay'ı geri alarak ve Çanakkale & İstanbul boğazlarında 20 Temmuz 1936 Pazartesi gününden itibaren en az 30.000 asker bulundurma özgürlüğünü geri kazanarak halkına karşı hizmetlerini taçlandırmıştı...(Montreux anlaşması)


Atbtürk'ün erken vefatıyla birlikte onun görevlerini devralan İsmet İnönü Nasrettin Hoca'nın mavi boncuk politikasını 1938-1945 döneminde  dış güçlere karşı ustalıkla, büyük beceriyle  uygulamıştı...Türk gazetelerinde Hitler, Mussolini ve Stalin'i kızdırabilecek tüm haber, yorum ve eleştiri yazılarının yayınlanması o dönemde yasaklanmıştı...Bu tür yayın yapan gazeteler aylarca yayın hayatından uzak tutulmaya mahkum ediliyordu...


İnönü Cumhurbaşkanı olduğunda Sovyetler, Almanya ve İtalya'nın Türkiye için güvenlik riski oluşturduğunu ve bu üç ülkenin büyük tehditler yarattığını çok iyi biliyordu...


Almanlar ise Stalingrad'da, Kırım'da, Sivastapol'da, Kursk'ta yenildiklerinde, Moskova ve Leningrad'ı fethemediklerinde Türkiye'nin havaalanlarını,limanlarını Almanyayla savaşan ülkelere kullandırtacağı endişesi içindeydiler...Berlin'in en büyük endişe kaynağıysa Türkiye'nin Almanya aleyhine savaşa girmesiydi...

Türk siyasiler yabancı devletler tarafından şöyle sınıflandırılmıştı: 

Mareşal Fevzi Çakmak: Almanya'ya sempatisi var...
Tevfik Rüştü Aras & Rauf Orbay : İngiltere'ye sempati duyuyor... 
Numan Menemencioğlu: Nazi Almanyasına sempati duyuyor...
Fethi Okyar: İngiltere'ye sempati duyuyor...
Hüsrev Gerede:  Nazi Almanyasına sempati duyuyor...
Şükrü Saraçoğlu:  İngiltere'ye sempati duyuyor...


Türkiye'nin Moskova büyükelçisi Zekai Apaydın bile Sovyet Dışişleri bakanı    Maxim Maximovich Litvinov'a (1876 –  1951) Türk Sovyet ilişkilerini dinamitleyenin Aras olduğunu iddia ediyordu...


İngiliz başbakanı Churchill 1939-1940-1941'deki  Türk ordusu için şöyle dedi: 

"Birinci dünya savaşındaki Rus ordusuyla, Eylül 1939'daki Polonya ordusu gibi bir ordudur...Askere aldığı her erine silah,cephane, mühimmat, mermi, üniforma, postal verebilecek durumda değildir.. (Yaklaşık birbuçuk milyon askeri donatmak kolay mı?) .Türk ordusu ilkel,iptidai telsiz, haberleşme sistemine sahiptir...Yeterince modern tank, top, uçak, mayın, tanksavar, uçaksavar, teçhizat Türk ordusunda yoktur...Türk ordusu Messerschmitt, Zero, Spitfire ve Stuka kalitesinde üstün teknoloji uçaklara sahip değildir... Süvari birlikleriyle 1940'larda savaş kazanılamaz...Türk ordusunun araçlarını hareket ettirmek için yeterince petrolü de bulunmamaktadır..."

*****

1789 Fransız halk ayaklanması ve 1917 Rus halk ayaklanmasının temel nedenlerine bakılacak olursa gıda kıtlığı, açlık en temel faktör olarak öne çıkar...1789'da Fransa’nın 28 milyon yoksul vatandaşı 4000 aile tarafından sömürülmekteydi…Rusya'da 1914'te 175 milyon yoksul insanı küçük bir azınlık köleleştirmişti ve fena halde sömürmekteydi...


Türkiye'de yaklaşık bir buçuk milyon erkek tarlalarını,çiftliklerini terk edip askere gittiğinden 1941 ve 1942'de buğday ürünü çok az oldu ve kıtlık, açlık yaşandı...


Nazım Hikmet Memleketimden İnsan Manzaraları şiirinde gıda kıtlığını, karaborsayı, gıda vurguncularını eleştirir:

 "Ekmez isteriz...Buğdayı çıkarın ortaya, kime saklıyorsunuz? Kendileri has ekmek yerler domuzlar..."

Türkiye Cumhuriyeti ilk yıllarında da Yüksel Ülken'in kitabında da belirtildiği gibi patates ve hububatı ithal etmek zorunda kalmıştı...

(Atatürk ve İktisat - İktisadi Kalkınmada Etkinlik Sorunu ve Eklektik Model ; Profesör Doktor Yüksel Ülken; Türkiye İş Bankası Yayınevi; Sayfa 109-110) 

Atatürk, İsmet İnönü, Celal Bayar ve Bülent Ecevit'in nutukları, açıklamaları, tiradları tek tek incelendiğinde her fırsatta "Topraksız köylü kalmamalı" düşüncesinin dile getirildiği görülür...Dile getirilen şuydu: Eğer köylü, çiftçi kendi toprağını ekip biçerse tarımsal verimlilik, rekolteler ve üretim dikkat çekici şekilde yükselecekti; hatta zirveye ulaşacaktı...

İnönü "köylünün başkasının toprağında çalışma oranının en az yüzde elli olduğunu" söylemiştir...

İnönü şöyle dedi: "Köylülerin en az yüzde ellisi başkasının malı olan topraklarda en ağır koşullar altında çalışmaktadır..."


Askere alındığı için üretimden çekilen nüfus  1941-1942   yıllarında Türkiye'ye buğday kıtlığı ve açlık getirdi...

Bir örnek: Süleyman Demirel'in babası 8 yıl askerlik yapmıştı...

Bir zamanlar tarlada, çiftliğinde çalışanlar silah altında, askerde olduğu için böyle olmuştu...Öte yandan devletin köylünün üretimine en düşük fiyatı ödeyerek el koyması da dönemin bir diğer özelliğiydi....


Birinci dünya savaşında Türk ordusu ve Alman ordusu omuz omuza savaşmıştı...İkinci dünya savaşında Türkiye'de Nazilere sempati en yüksek düzeydeydi...Hitler'in ünlü kitabı da Türkiye'de çok satmıştı (Mein Kampf -Kavgam / Mücadelem)...


Nisan 1939 Boğazda yükselecek bir askeri üs ihalesinde Türkiye İngiliz inşaat şirketini değil Alman inşaat şirketini tercih etti...Türk ordusunun silah ihtiyaçları da Almanya'dan satın alınıyordu...


1939 yılında Türkiye'nin ihracatında Almanya ve Alman sömürgesi Çekoslovakya'nın toplam payı % 42, Türkiye'nin ithalatındaki Almanya'nın payı % 50 oranındaydı...


1939'da Türkiye dünya krom üretiminin % 16'sını tek başına sağlıyordu...1943 ve 1944'te Almanya Türkiye'den toplam 135.000 ton krom satın almak için anlaşma imzaladı...

7 Ağustos 1940'ta  İnönü Yunus Nadi'yi fena halde azarlayarak "Almanyadan maddi çıkar sağlayarak yazı yazıyorsunuz ben de 12  Ağustos 9  Kasım arasında gazetenizin basılmasını yasakladım," dedi...


9 Ekim 1941 Türkiye Almanya'ya 90.000 ton krom satmayı kabul etti...

1942'de Türkiye Almanya'dan 100 milyon mark tutarında borç aldı...1942'de Türkiye'nin ihracatında Almanya'nın payı % 28'di...Aynı yıl Türkiye'nin ithalatında Almanya'nın payı % 25'di...

21 Nisan 1944'te 218 vagon dolusu kromu Türkiye Almanya'ya yolladı...

Mayıs 1944: Sivastapol'un tahliye eden Alman ordusunun ve Alman müttefiği Romanya'nın gemilerinin Boğazlardan geçişine Türkiye izin vermedi...Savaşı Almanyanın kaybettiği ortaya çıkmıştı...


Vehbi Koç anılarında ikinci dünya savaşı yıllarında yüksek enflasyonun Elazığ Van demiryolu hattında çalışan işçilerin ücretlerini erittiğini söyler.Savaşın ilk iki yılında gündelik yevmiyeler 1 liradan 4 liraya çıkmıştı...Ancak buğdayın kilosu 10 kuruştan 100 kuruşa yükselmişti...


1939'da bir maden işçisi günlük yevmiyesi ile 11,6 kilogram ekmek alabilirken 1942'de bir maden işçisi günlük yevmiyesi ile 5,4  kilogram ekmek alabiliyordu...

1938'den sonra ücretler yarıya artarken ekmek fiyatları dört kat artmıştı...Ekmeğin fiyatı 9-10 kuruştan 39-40 kuruşa çıkmıştı...

1938'de 18  kuruş olan fasulye 1944'te 83 kuruş, 1938'de 26 kuruş olan pirinç 1944'te 155 kuruş, 1938'de 48  kuruş olan peynir 1944'te 183 kuruş, 1938'de 39  kuruş olan zeytin 1944'te 93 kuruş, 1938'de 1  kuruş olan yumurta 1944'te 7 kuruş, 1938'de 8  kuruş olan patates 1944'te 32 kuruş, 1938'de 28  kuruş olan şeker 1944'te 208 kuruş, 1938'de 98  kuruş olan sadeyağ 1944'te 464 kuruş, 1938'de 370  kuruş olan odunun çekisi 1944'te 1,400 kuruşa fırlamıştı...

Remzi Özşenel 1940'ların ilk yarısında tütün işçisiydi...Şöyle demişti: Senenin 8 ayında işsizim...Dört ay boyunca günlük 150 kuruş yevmiye ile çalışırım...Daima ben ve ailem açlık çekiyoruz!


Franz von Papen (1879-1969) 1951’de İstanbul’daki Santa Maria Draperis kilisesini ziyaret ederken “Ruslar Akdeniz’e inemedilerse ve Türkiye’yi işgal edemediyseler bunu bana borçlusunuz, ” demişti…


Birinci dünya savaşında Alman diplomat Franz von Papen (katolik) ABD'nde sabotaj faaliyetleri yürüttü...ABD'nde silah satın alıp bunu Almanya'ya yollama girişiminde bulundu...ABD'nden kovuldu...


Cemil Filmer HATIRALAR (1984) adlı kitabında şöyle yazmıştı: 1939-1945 yılları arasında Naziler İstanbul'da dehşetli beşinci kol faaliyetleri yürütüyorlardı...Subaylarımızdan, askeri doktorlarımızdan pek çoğu Alman kadınlarla evliydi...Bir gün doktor binbaşılardan biri yanında şişman Alman eşiyle birlikte beni ziyaret etti...Fräulein beni şöyle tehdit etti:


"Alman Büyükelçisi ekselans Franz von Papen size selamlarını yolladı ve aynen şöyle dedi: Sinema salonunuzda Nazi aleyhtarı filmler ısrarla ve inatla gösterilmeye devam ediyor...Bu bizi çok rahatsız ediyor...Bildiğiniz gibi Wehrmacht Polonya ordusunu ezip Polonya'yı teslim aldığında Alman aleyhtarı filmler gösteren sinema salonlarının işletmecilerini sahip oldukları sinema salonlarının kapılarında asarak idam etmişti...Sayın Franz von Papen bu eylemlerden sizi de haberdar etmek için benim aracılığımla bu mesajı yolladı..."


Pera Palas oteli Almanların Türkiye'yi işgal planlarında Aşman ordusu karargahlarından biri olarak görünüyordu...

Bu dönemde İngiliz diplomatları öldürmeyi amaçlayan Alman bombası Pera Palas otelinde patlamıştı...

Hitler'in kankası Joseph Goebbels (İstanbul'a geldi ve konferans verdi) ve Franz von Papen (Hitler'den önceki Alman başbakanı) gibi Nazilerin Türkiye'yi Almanya lehine savaşa sürükleme faaliyetleri 1940'ların ilk yarısında Peyami Safa ve Nadir Nadi gibi Hitler sempatizanlarından destek buldu...

Mareşal Fevzi Çakmak da yaygın iddialara göre ikinci dünya savaşını Almanya Japonya ittifakının kazanacağına ilişkin düşüncelerini çevresindeki subaylarla ve Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile paylaşmaktaydı...


Franz von Papen 1932'de Almanya başbakanıydı, 1939-1944 arasında Türkiye'de Alman büyükelçisiydi; 1942'de Stalin'in görevlendirdiği kişiler von Papen'i Ankara'da öldürmeye çalıştı ve suikast girişimi başarısızlıkla sonuçlandı...İsmet İnönü Türkiye'nin savaşta tarafsız kalması için büyük çaba harcadı...O dönemde Alman işgaline uğrayan Yunanistan'dan Türkiye'ye sığınan pek çok Yahudi olmuştu...Almanlar tüm tarım ve hayvancılık ürünlerine el koydukları Yunanlıların açlıktan ölmesine yol açtı...Stalin'de 1932-1933 döneminde Ukrayna ve Kazakistan gibi Sovyetler Birliği eyaletlerinde tarım ve hayvancılık ürünlerine el koyup bunları yurt dışına satmış 15.000.000+ Sovyetler Birliği vatandaşı açlıktan ölmüştü...İkinci Dünya Savaşı'nda açlık ve idamlar 800.000 Yunan vatandaşının ölümüne neden oldu...Yunanistan'da yaşayan Yahudilerden 60.000+ kadarı Holocaust kurbanı oldu...Yunanlılar Almanya'dan 290 ila 320 milyar Euroluk savaş tazminatı istiyor...

20 Ocak 1936 ile 11 Aralık 1936 arasında (toplam 325 gün) İngiltere kralı ünvanını taşıyan ve Temmuz 1936’da askeri bir tören esnasında suikast tehlikesi atlatan 8. Edward (1894 – 1972) daha önce evlenip – boşanmış Amerikalı sevgilisi Mrs. Wallis Warfield Simpson (1896 – 1986) ile birlikte 1936 sonbaharında Kraliyete ait Nahlin adlı yatla Akdeniz’de (özellikle Dalmaçya kıyılarında) geziye / tatile çıktı. O tarihlerde Kral 8. Edward ile Mrs. Wallis Simpson’ın mayolu fotoğrafları İngiliz gazeteleri haricinde tüm dünya gazetelerinde geniş yer buldu…


İngiltere Kralı 8. Edward ve aşık olduğu kadın Wallis Simpson uğruna tahtından vazgeçti...Aslında Romeo ve Juliet'ten çok daha şanslı bir çiftti...Peter Morgan onların büyük aşkını The Crown (2016-2023) adlı televizyon dizisiyle ölümsüzleştirdi...İngiltere Kraliyet /monarşisinin, Windsor hanedanı/ sülalesinin, İngiliz Kilisesinin katı, demode kurallarına göre Kralın daha önce evlenmiş boşanmış bir kadınla evlenmesi yasaktı...Kadına İngiltere'de çok utanılacak bir kabahat,suç işlemiş kişi, cüzzamlı, vebalı ve düşman muamelesi yapıldı...Yüzüne tükürülmedi ancak onun persona non grata kişi olduğu ilan edildi...Kadını seven Kral Çin seddinden daha güçlü bir hoşgörüsüzlük, memnuniyetsizlik duvarıyla karşılandı...Kral ve sevgilisi yatla Akdeniz gezisine çıktıklarında uğrayacakları tüm ülkelere İngiltere hükümeti baskı uyguladı...İngiliz Dışişleri bakanlığı yetkilileri Kralla görüşeceklere katı kurallarını ilettiler ve şöyle dediler: Protokol kuralları gereği Wallis Simpson istenmeyen kişidir, bizim için yok hükmündedir...Kralı davet edebilirsiniz ancak İngiliz devletinin istenmeyen kişi ilan ettiği bayanı Kralla birlikte davet etmeniz protokol kurallarımıza göre yasaktır...Bu kuralı çiğnemeniz İngiliz devletine karşı saygısızlık ve hakaret olarak kabul edilecektir...


İngiliz devletinin Wallis Simpson'ı dışlama, izole etme , onu gözden uzak, gönülden uzak kişi haline getirme politikasına Mustafa Kemal Atatürk karşı çıktı ve Krala şunu söyledi: "Hanımefendi de bizim saygıdeğer bir davetlimizdir...Kendisini sizin yanınızda görmekten şeref ve memnuniyet duyarız..."


Kral ve büyük aşkı Atatürk'ün İngiliz protokol kurallarını çiğnemesinden dolayı çok memnun oldular ve Atatürk'e minnettar kaldılar...Churchill ve Atatürk Wallis Simpson'ı onaylayarak, ona hüsnü kabul ve saygı göstererek büyük bir aşk hikayesine herkesin saygı duyması gerektiği konusunda tüm dünyaya çok güçlü bir mesaj verdiler...Ancak Atatürk ve Churchill'in bu ilişkiye verdiği onay yeterli olmadı, Kral kadınla evlenmek isteyince tahtından indirilerek İngiltere'den kovuldu...


Sinan Korle (1914-1996) 1951'de Birleşmiş Milletler'de iş bulmuş ve 1965 1977 arasında Protokol Müdürlüğü yapmıştı...Korle anı kitabında (Cam Sarayda 40 Yıl) Wallis Simpson ve eşi eski İngiltere Kral 8. Edward ile tanışmasında çiftin Atatürk'ten övgüyle söz ettiğini yazmıştı...


Kraliçe 2. Elizabeth’in 325 Gün Kral Kalan Amcası 8. Edward’ın Eylül 1936’daki Üç Gün Süren İstanbul Ziyareti
Üzerinde güneş batmayan İngiltere Krallığı 1936 yılında üç kral birden gördü: Kral 5. George ölünce yerine büyük oğlu 8. Edward getirildi. Yeni Kral 8. Edward evlenip – boşanmış sevgilisi Wallis Simpson ile evlenmeyi umuyor ve kadını pahalı mücevherlere (zümrüt takılar, o dönemdeki değeri 250 bin İngiliz Sterlin olan ve bir zamanlar Timur soyundan gelen Hindistan imparatorlarına ait olan nişan yüzüğü ve diğer) boğuyordu! Yeni Kral’ın kendisiyle devlet işlerini görüşmeye gelen görevlileri saatlerce bekleterek sevgilisi Wallis Simpson’la yatak odasında oyalanması, Kral’a incelemesi, onaylaması ya da onaylamaması için gönderilen resmi belgelerin ya hiç açılmadan ya da üzerlerinde içki kadehlerinin izleriyle geri dönmesi o dönemin sıradan öyküleriydi. Üstelik, Wallis Simpson bugünkü İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth’in babası ve annesinden en çirkin biçimde söz etmekten çekinmezdi. Wallis Simpson’a göre bugünkü İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth’in babası “Bertie” aptaldı, annesiyse rüküş giyiniyordu.
8. Edward “David” daha önce evlenip – boşanmış Amerikalı sevgilisiyle evlenmeye kalkışınca yine aynı yıl içinde İngiltere krallığına son verildi ve onun yerine de bugünkü Kraliçe 2. Elizabeth’in babası 6. George Kral olarak getirildi. 6. George “Bertie”, 8. Edward’ın bir yaş küçük kardeşiydi…


20 Ocak 1936 ile 11 Aralık 1936 arasında (toplam 325 gün) İngiltere kralı ünvanını taşıyan ve Temmuz 1936’da askeri bir tören esnasında suikast tehlikesi atlatan 8. Edward (1894 – 1972) daha önce evlenip – boşanmış Amerikalı sevgilisi Mrs. Wallis Warfield Simpson (1896 – 1986) ile birlikte 1936 sonbaharında Kraliyete ait Nahlin adlı yatla Akdeniz’de (özellikle Dalmaçya kıyılarında) geziye / tatile çıktı. O tarihlerde Kral 8. Edward ile Mrs. Wallis Simpson’ın mayolu fotoğrafları İngiliz gazeteleri haricinde tüm dünya gazetelerinde geniş yer buldu…


İngiltere Kralı İstanbul’da Üç Gün Geçirdi


İngiliz Dışişleri Bakanlığı yükselen Nazi Almanyasına ve lideri Adolf Hitler’e karşı Türkiye’yi yanına çekebilmek için bu tatili bir fırsata dönüştürmeye karar vermişti… İngiltere ve Fransa bu geziden iki ay kadar önce de (Temmuz 1936’da) Montrö anlaşmasına imza atarak, İstanbul ve Çanakkale Boğazları’nı Türkiye’nin egemenliğine bırakmışlardı… Bu ziyaret Türkiye’ye ilki (Montrö Anlaşması) kadar büyük ve önemli olmasa da yeni bir jestti… Türkiye, Almanya ile İngiltere ve Fransa arasında paylaşılamayan bir ülkeydi. Almanya da, İngiltere de, Türkiye’nin kalkınması için gereken dış borcu kendisinden almasını arzuluyordu. Kral 8. Edward İngiliz hükümetinin ısrarına direnemeyerek Akdeniz’de yol alan Nahlin adlı yatının yönünü İstanbul’a çevirtti… Kral’ın amacı hem tatil, hem de “eski düşman” Türkiye Cumhuriyeti’ne ve kurucusuna dostluk elini uzatmaktı…

Alman İmparatoru 2. Wilhelm’in 1889, 1898 (Sultan 2. Abdülhamit’e) ve 1917’deki İstanbul ziyaretlerinden sonraki belki de en önemli ziyaretlerden biriydi bu…

İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasına tamı tamına üç yıl vardı… Kral 8. Edward ve sevgilisi Wallis Simpson 4 Eylül 1936 Cuma günü Mustafa Kemal Atatürk’ün davetlisi olarak İstanbul’a geldi ve burada üç gün boyunca kaldı… Binlerce İstanbullu Mustafa Kemal Atatürk ve misafirlerini görmek için boğaz kıyılarında geceyi geçirmişti.


İngiltere Birinci Dünya Savaşı’ndan Önce Parasını Türk Halkının Ödediği 2 Dev Savaş Gemisini, Teslim Etmemişti, Gasp Etmişti!


Toplumsal hafızamızda İngilizlerle ilgili “Asılacaksan, İngiliz sicimiyle asıl!” gibi özlü ve güzel sözler bulunsa da İngiltere’yle ilgili çok kötü, berbat anılarımız da var… İşte bunlardan, İngilizlerin güvenilmezliğiyle, İngilizlere güven olmayacağıyla ilgili olanı: Türk halkının Birinci Dünya Savaşı öncesinde parasını son kuruşuna kadar peşin olarak ödediği 2 dretnot (dönemin en güçlü savaş gemisi) İngiltere tarafından Osmanlı İmparatorluğu’na teslim edilmemiş ve bu da hiçbir zaman milli hafızamızdan silinmemiştir… İşte İngiltere Kralı 8. Edward Mustafa Kemal Atatürk’ü ziyaret ederek bu çirkin olayın izlerini de silmeyi denedi.


“Endişelenmeyin, Vatanımızın Toprağı Temizdir”
Mustafa Kemal Atatürk, Kralı Dolmabahçe Sarayı’nın rıhtımında karşıladı. Kral tekneden sahile inerken sendeleyip elini rıhtıma dayamak zorunda kalınca Mustafa Kemal Atatürk’ün “Endişelenmeyin, vatanımızın toprağı temizdir,” dediği iddia edilmiştir. İlk gün Kral onuruna Dolmabahçe Sarayı’nda ziyafet verildi.


İstanbul Sokaklarında Yol Alan Atatürk ve İngiliz Kralı Kurşun Geçirmez Camlarla Kaplı Otomobil Kullanmaya Tenezzül Etmedi!


Ertesi gün, Mustafa Kemal Atatürk ve ziyaretçileri, kurşun geçirmez camlarla kaplı bir otomobil kullanmaya tenezzül etmeyerek, üstü açık bir otomobille İngiliz başkonsolosluğunu ziyaret etti. Atatürk ve İngiliz Kralı’nı taşıyan konvoyun geçtiği caddelerdeki, sokaklardaki evlerin pencerelerinde Türk ve İngiliz bayraklarının yan yana dalgalandığı görülüyordu. Gece minareler, Krala İngilizce “Hoş geldin” diyen mahyalarla aydınlatılmıştı.


Viski ve Rakı Muhabbeti!
İngiliz Başkonsolosluğu ziyaretinin ardından Atatürk ve Kralın da içerisinde olduğu heyet Osmanlı Padişahlarından kalan ve artık dökülmekte olan eski püskü Ertuğrul yatıyla (yerini Savarona alacaktı) Florya’daki Cumhurbaşkanlığı deniz / yazlık köşküne gitti. Burada Mustafa Kemal Atatürk misafirleri için yemek daveti verdi. Misafirlere viski ikram edildi. Kral, Mustafa Kemal Atatürk’e, “Türkiye’de genellikle rakı içildiğini biliyorum. Keşke benim için alışkanlığınızı bozmasaydınız. Ben de rakı içerdim,” diyecekti. Mustafa Kemal Atatürk bunun üzerine Kral’a karşılık olarak, “Doğru bilgilendirilmişsiniz. Bizde genelde rakı içilir. Fakat ben ve gerekse huzunuzda bulunan arkadaşım Ali Fuat Paşa (Cebesoy; 1882 – 1968), daha okul yıllarından başlayarak çeşitli vesilerle viski içmiş ve zamanla da buna alışmıştık,” dedi. Kral 8. Edward, İngiltere’ye döndüğünde Mustafa Kemal Atatürk’e en iyi cinsten kasalarla viski gönderecekti…
“Biz İnsanımızı Uşaklık Haricinde Her Türlü Görev İçin Eğitebiliriz”


Bu ziyaretle ilgili anlatılan anekdotlardan birine göre, Kral’a verilen yemek daveti esnasında garsonlardan biri elindeki büyük yemek tabağını yere düşürmüş ve Mustafa Kemal Atatürk bunun üzerine, “Biz insanımızı uşaklık haricinde her türlü görev için eğitebiliriz,” ya da “Milletime her şeyi öğrettim de,uşaklık etmesini bir türlü öğretemedim,” demek gereğini duymuştur…


5 Eylül 1936 akşam üzeri Mustafa Kemal Atatürk ve konukları İstanbul’da yaşayan İngiliz işadamlarının evlerinin bulunduğu Moda açıklarında yelkenli yarışlarını seyrettikten sonra baş başa Türk kahvesi içtiler… Ziyaretin unutulmaz anlarından biri de ay ışığıyla aydınlanan boğaz sularında Türk deniz kuvvetlerinin de katıldığı bir “Venedik Gecesi” düzenlenmesiydi…

Deniz Yoluyla Geldi, Demir Yoluyla Geri Döndü!
Mustafa Kemal Atatürk tarafından emrine tahsis edilen özel trenle ülkesine geri dönen 8. Edward, 1. Dünya Savaşı’ndan bu yana Doğu Avrupa ülkelerinin devlet başkanlarını ziyaret eden ilk İngiliz hükümdarı oldu. Kral bu Türkiye gezisinde, Duke of Lancaster takma adını kullanarak, İstanbul’da rahatsız edilmeden golf oynamak istediğinde bu isteğe İngiliz Dışişleri Bakanlığı ve Ankara Büyükelçisi Sir Percy Loraine karşı çıkmıştır.


Kral anılarında bu ziyaretle ilgili olarak şunları yazmıştır: “Mustafa Kemal Atatürk benim için çok katı olmayan oldukça esnek bir gezi programı hazırlamıştı. Böylesi de çok iyi oldu. Birlikte geçirdiğimiz zaman dilimleri sırasında, ülkesinde zamanımızın en şiddetli sosyal değişimlerini uygulamış olan bu sert devrimci komutanı inceleme fırsatını buldum. Karşılıklı Almanca konuşarak anlaştık. Bana Türk kadınlarına seçme ve seçilme hakkını armağan ettiğini, fesi kaldırdığını anlattı… Mustafa Kemal Atatürk’ün yüz hatları kalemle çizilmiş gibiydi ve kendisi bugüne kadar gördüğüm en keskin bakışlara sahipti.”


Kral 8. Edward, Mustafa Kemal Atatürk’ün doğum gününü sorduğunda aldığı cevap ise “19 Mayıs 1881,” oldu.


Bu ziyaretten sonra Türkiye kahvehanelerinin duvarları ülkelerinin bayrakları altında yan yana oturmuş Mustafa Kemal Atatürk ve 8. Edward fotoğraflarıyla süslenecek ve bu fotoğraflar çok çok uzun süre bu duvarlardan indirilmeyecekti.


Türk halkı Birinci Dünya Savaşı öncesinde yemeyerek içmeyerek biriktirdiği parayı peşin olarak ödeyerek satın aldığı 2 dev savaş gemisini teslim etmeyen İngiltere’yi böylelikle affetmiş oldu.

8. Edward’a gelince, sevgilisiyle evlenmesine İngiliz devletinin izin vermemesi üzerine İstanbul ziyaretinden yaklaşık üç ay bir hafta sonra İngiliz tahtını terk etti.


İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth’de 3 Kez Türkiye’yi Ziyaret Etti
Babasının öldüğü 6 Şubat 1952’den bugüne (yaklaşık 59 yıldır) İngiltere Kraliçesi ünvanına sahip olan 2. Elizabeth ilk kez 6 Mart 1961'de Türkiye'ye geldi ve 27 Mayıs 1960 darbesinin lideri Cemal Gürsel'le görüştü... 18 Ekim 1971’de Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın ve 13 Mayıs 2008’de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün davetlisi olarak Türkiye’yi ziyaret etti… Kraliçe’nin babası 6. George’un Londra’daki cenaze törenine katılan Cumhurbaşkanı Celal Bayar’da 14 Şubat 1952’de 2. Elizabeth tarafından kabûl edilmişti… 12 Temmuz 1988’deyse Cumhurbaşkanı Kenan Evren İngiltere’de 2. Elizabeth tarafından ağırlandı… Mayıs 2008’deki Türkiye ziyareti sırasında, 2. Elizabeth’e verilen hediyeler arasında Kraliçe’nin nefret ettiği, defterinden tamamen sildiği, amcası Kral 8. Edward’ın Eylül 1936’daki İstanbul ziyaretinden fotoğrafların da yer alması Kraliyet ailesinde ciddi bir hoşnutsuzluk yaratmıştı…


2. Elizabeth ve Eşine Diğer Hediyeler
2008 ziyareti sırasında, Başbakan Tayyip Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan, Ankara’daki İngiltere Büyükelçiliği İkametgahı’nda, Kraliçe 2. Elizabeth’e Sevan Bıçakçı’nın özel tasarımı olan “Cennet Bahçesi” adındaki yüzüğü, Kraliçe’nin eşi Edinburgh Dükü Prens Philip’e de (1921 doğumlu) kehribar tespih ve lüle taşından pipo hediye etmişlerdi.


“Mustafa Kemal Atatürk’ün Dış Politikası”
Soli Özel’in Habertürk Gazetesi’nde yayınlanan “Atatürk’ün dış politikası” başlıklı yazısından konumuzla ilgili bir bölüm: ”Ölümüne yakın Atatürk’ün Nazi Almanya’sına değil ayakta kalabilmiş ender demokrasilerden birisi olan İngiltere’ye yakınlaşmak istemesi de dünya sistemi içindeki tercihlerinin bence bir yansımasıdır..."


Yararlanılan kaynaklar:

Fateful Choices: Ten Decisions That Changed the World, 1940–1941 (London, 2007)

The Nazi Dictatorship. Problems and Perspectives of Interpretation (London, 1985)

Cumhuriyet’in Dış Politikası: Olaylar, Aktörler, Kurumlar 1923-2023; 
Hazal Papuççular ; Türkiye İş Bankası Yayınevi 

Atatürk ve İktisat - İktisadi Kalkınmada Etkinlik Sorunu ve Eklektik Model ; Profesör Doktor Yüksel Ülken; Türkiye İş Bankası Yayınevi 

İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye – Gündelik Yaşamda Devlet ve Toplum; Murat Metinsoy; Türkiye İş Bankası Yayınevi