Birleşik Kamu-İş’in Antalyalı Genel Başkanı Mehmet
Balık, ‘krizin faturası işçilere çıkarılıyor” diyor..
Balık, tekstil sektöründen
örnekler verip, çok sayıda
tekstil fabrikasında toplu işten çıkarmalar yaşandığı vurgulayarak, kimi
fabrikalarda bazı bölümleri kapatıldığını söylüyor..
Lafı eğip
bükmenin anlamı yok, çok kaygı verici bir ekonomik kriz yaşıyoruz.
Krizin acı faturasını her zaman olduğu gibi
vatandaşın, dar gelirlilerin,bordro mahkumlarının ödeyeceğini söylemek içi ise
kahinlik olmaz..
Neden bu noktaya
geldiğimizi teknik olarak elbette yorumlamak haddimize değil..
Bu işi yürekli
ekonomistlere bırakmanın en doğrusu olduğunu düşünüyorum.
Hükümet, yandaş
basın ve iktidar yanlısı akademisyenler pembe bir tablo çizme çabası içinde
olsalar da sizi bilmem ama ben birkaç gün sonra doğacak torunumun, gençliğin,
bizden sonraki kuşağın geleceğine yönelik endişeler taşıyorum.
Hükümet, günü kurtaracak önlemleri devreye
sokarak, halkın moral motivasyonunu koruyacak mesajlar vererek piyasayı ayakta
tutmaya çalışsa da sıkıntı büyük..
Kriz neden
kapımızı çaldı ? sorusuna herkes yanıt bulmaya çalışıyor..
Yönetimsel
hatalar olduğunu söyleyenler var, hükümet ve yandaş medya suçu dış güçlere
bağlıyor, Türkiye’ye karşı ekonomik bir
savaş başlatıldığı düşüncesini vatandaşa dayatmaya çalışıyor..
Ekonomik krizin
kapımızın eşiğine kadar gelmesinde kuşkusuz israfın, savurganlığın payı büyük..
Bu konuda ulusal bir model geliştirmediğimiz
gibi, israfı ve savurganlığı önleyecek bilince de sahip değiliz..
Eskiler,’balık baştan kokar’ derler, yerden
göğe kadar haklılar..
En büyük israfı
ve savurganlığı kamu kurum ve kuruluşları yapıyor..
Bakınız en taze
örnek..
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın "Kamuda tasarruf tedbirlerine başladık, yıl sonu
rakamlarında göreceksiniz" açıklamasından saatler sonra Türkiye Büyük
Millet Meclisi(TBMM)66 lüks makam aracı satın almak için ihale açtı..
Her ekonomik kriz
öneminde, hazinenin açık verdiği her bütçe döneminde olduğu gibi, kuşku yo ki
bu krizin faturası da vatandaşa çıkarılacak..
Hükümet, iğneden ipliğe
kadar her şeye zam yaparak kara deliği kapatmaya, krizin etkilerini mümkün
olduğu kadar asgariye indirmeye çalışacak..
Faturayı vatandaşa çıkarmaktan çekinmeyen hükümetler,
kamudaki savurganlığa ‘dur’ demiyor, savurganlığı, insafı durduracak önlemleri
de almıyor..
Bakan Albayrak’ın
çağrısına ilk tepkiyi verenler arasında CHP’li
Kemer Belediye Başkanı Mustafa Gül bulunuyor..
Başkan Gül, belediye olarak tasarruf
önlemleri almaya başladıkları vurgulayarak, belediyenin kiraladığı makam
aracını iade ettiğini, makam aracı olarak kullanacağı bir otomobil aldığı ve
aracın akaryakıt parasını da cebinden ödeyeceğini açıkladı.
Kemer’de belediye
başkan yardımcıları da saat 17.00’dan sonra makam aracı kullanmayacak..
Bu fedakarlığı AKP’li bir belediye başkanı
yapsa gazeteler, televizyonlar, yandaş medya adeta kahraman ilan eder, günlerce
övgü yağdırırdı.
Tasarruf
önlemlerine uyan, makam aracını iade eden, parasıyla aldığı otomobili hem de yakıt
parasını da cebinden ödeyen Kemer Belediye Başkanı Mustafa Gül, diğerlerine
örnek olur mu bilinmez ?
Gül’ün şu sözleri
ise birilerine kapak olması açısından önem taşıyor :
“Halk burada
sıkıntı çekerken bizim o tür makam araçlarıyla gece gündüz cirit atmamızın çok
doğru olduğunu düşünmedik”
Kemer’in başkanı böyle örnek bir davranış sergilerken,
Antalya’da diğer belediye başkanlarının durumu ne ?
Pek çoğunun altında son model makam araçları var..
Koruma ordusu ile
sokağa çıkan belediye başkanları var.
Bir değil birkaç eskort kullananlar başkanlar da var
elbette..
Bir etkinliğe
gidilecekse, önceden öncü ekip gönderip, koltuğu garantiye aldıran başkanların
da olduğu biliniyor.
İlçe ve belde belediye başkanlarının bir bölümünün hafta sonlarında makam aracı ile denize,
alış verişe, pazara, yağlı pehlivan güreşine, futbol maçına, akraba, eş, dost
düğününe gittiklerini de söylemeye sanırım gerek yok.
Hal böyle iken krizin faturası neden halka, işçiye,
işsize, memura, emekliye, dar gelirliye,
küçük esnafa yükleniyor ?
Bilen varsa beri gelsin..