"İnsanın amacı mutluluğa erişmektir. Mutluluğumuzu sağlamak içinse aklımızı kullanmamız gerekir. İyi ama bu aklı bu amaca erişebilecek bir güçle nasıl işletmeli? Aklımız pek dağınık. Aristoteles mantığı onu gereği gibi çalıştırmamıza yetmiyor. Aklımızı işletmek için yeni bir metot bulmalıyız. Bu metot, matematik metodu olmalıdır. Bir düşünceyi bu metotla bölüp parçalayarak o düşünceyi meydana getiren ana düşünceleri bulup ayırmak, sonra bu ana düşünceleri birleştirerek o düşünceyi yeniden kurmak (analitik geometri)... İnsanların bütün düşünceleri birbirlerine bağlıdır, birbirinden çıkar, başka bir deyişle, bir düşünceyi doğuran başka bir düşüncedir. Şu halde, sırayı titizlikle kovalarsam, doğru olmayan bir düşünceyi doğru sanmaktan sakınabilirsem (başka bir deyişle, düşünce zincirinin arasına yanlış bir düşünce karıştırmazsam), ne kadar gizli olursa olsun sonunda bulamayacağım hiçbir bilgi kalmayacaktır."

Konu Felsefe ve düşünme olunca, üstat Orhan HANÇERLİOĞLU'na başvurmadan olmaz. Bu alıntıyı da, düşünme sorununa değineceğim yazımın başına özellikle aldım. İnsanoğlu ilk çağlardan bu yana, düşünmemin önemini kavramışlar, bu konuda baya kafa yormuşlardır.  Ne zaman ki asıl olayın düşünmek değil,, doğru düşünmek olduğunu yüz yıllar sonrası anlamışlardır. Hoş, insanlığın var olduğu günden bu yana böyle düşüneneler ve sonuç alanlar olmuştur ama, bunun sistematiğini kurmak ise 16 ve 17 yüz yıllara kalmıştır.

Descartes bile, Tanrının varlığını kanıtlamak için genç bir subay iken Tuna Nehrinin kıyısında yukarıda ki alıntı gibi düşünmeye başlıyor 1619 yılını bir 10 Kasım günü.

Ve bunun sonucunda da, "DÜŞÜNÜYORUM, O HALDE VARIM" diyor. Tabi ki, kendi mantık kurgusunu, Tanrını varlığına kadar götürüyor. Bu, benim asıl değinmek istediğim konu değil.  Şimdi bir karar verme zamanı. İnsanlık tarihinin yüzyıllar süren serüveni içinde, en hızlı değişimini yaşadığı bir dönemi yaşıyoruz. Ve düşünmemin değil, doğru düşünmenin çok gerekli olduğu bir çağı yaşıyoruz.

Bilim bu kadar ilerlemiş, teknoloji dünyayı avuçlarımızın içine kadar getirmiş iken, hala düşünmemek, doğru düşünememek insanlığın bir ayıbı mıdır, yoksa işin doğası mıdır anlamadım gitti.

Bu Ülkede, ister sağcı olsun, ister solcu olsun, ister şu partiden, ister bu partiden olsun, insanlar kolay yolu bulmuşlar ve kendilerine bir DÜŞÜNECEK BİRİNİ bulmuşlar.

O, neye "doğru" der ise doğru, neye "yanlış" der ise o yanlış.

Hoş şimdi herkesin bilgi kaynağı ya yazılı ve görsel iletişim kanalları, ya da facebook gibi sanal iletişim araçları. İletişim kanallarını okumayı ve izlemeyi biz tercih ettiğimizden, bilgimiz de, tercihimiz de bu yönünde. Sanal ortam ise, programları gereği, bizim beğeneceğimiz, ilgimizin olduğu kişi ve konular ile sınırlı. Yani, kendi tercihimize uygun şeyleri okuyor, kendimize yakın kişi ve kuruluşlar ile de iletişim içinde oluyoruz. Peki, bütün dünya bunlardan mı ibaret. Bunların ya da bizim dışımızda bir dünya yok mu? Var, hem de o kadar çok ve kocaman ki, sormayın gitsin.

Şimdi ÜLKEMİZ açısından bir KARAR VERME, SEÇİM YAPMA zamanı. Hem de o kadar önemli ki!..

Gazeteler bakıyorum, TV'leri izliyorum güneşin bütün renklerinden;

Facebook gibi sanal aleme bakıyorum, benim gibi düşünenleri o yolluyor zaten. Ben ise, benim gibi düşünmeyeceğini sandıklarımı arayıp buluyorum ondan ona, o sayfadan öteki sayfaya "sörf yaparak". Ne demek ise!.. İşin ilginç tarafı, herkes biri birine gaz veriyor, kimsenin de, kimseyi anlamak gibi bir derdi yok. Herkesin doğrusu kendine. Eğer rehberiniz karga ise, vah halinize. Belki de bu yüzdendir iki yakamızın bir araya gelmemesi. Birlerin hep kral/kraliçe olup, birlerinin de hep maraba kalması. Gelinen noktada herkes, "adamını ya da madamını seçti", şimdi sıra, kimin adamın ya da madamın neye ve nereye gideceğini bilmediği o gayya kuyusuna yolculuğuna geldi. Gerek organizasyonların(Parti) merkezlerinden, gerek bu konuda akıl yoranların bilgi, düşünce ve araştırmalarından çıkan sonuçlara bakınca, hiç de hoş bir manzara görünmüyor. Ama sanal alemde ve iletişim kanallarındaki paylaşımlara bakınca, "Kuzguna yavrusu , Anka görünürmüş" örneği, herkes iktidarı adamları ile almış gidiyor. Alis Harikalar Diyarındaki masalda ki gibi "hangi yoldan gideceğini bilmeyen"ler ile nereye gidilecek, çok merak ediyorum. Çok şeyin değişeceğini sanarak, bir haziran pazar akşamını beklemek çok ilginç olsa gerek. Çıkarı olanlar, çıkarları doğrultusunda düşünmesi kadar doğal bir şey yok. Ortada bir ağa bir de maraba konumu var iken, marabanın kendini ağa sandığı rüya ne kadar sürer ki? O yüzden, düşünmek değil, analitik düşünmek gerek. Yoksa herkes için manzara pek de hayra alamet görünmüyor. Çoğu kişi kendi geleceği için seçim yaptığını, karar verdiğini sanıyor ama sonuçta hiç de kendi tercihi olmaması gereken "adam"ı ve "madam"ı seçtiğin 4-5 yıl sonra gördüğünde, kırmak istediği eli bir işe yaramayacak. Düşünüyorum, düşünüyorum, düşünüyorum ama "tarih tekerrüden ibaret"miş gerçeği ile yüz yüze kalıp, bir kez daha kahrolacak/mış/ım gibi, uykularım kaçıyor.

En iyisi düşünmemek/miş mi ne/