Günlerin
bir önemi kalmadı artık. Pazar da aynı kefe de, sallanan Salı'da. Tek fark
içine koyacağın anlam ve yaşanılırlık. O kadar.
--Bugün
için Dünya nüfusu 7.809.297.312 (7 milyar 809 milyon 297 bin 312), Türkiye'de
de, 83.154.997 (83 milyon 154 bin 997) kişi.
--Peki
bunun sizin için bir anlamı var mı? Çok anlamsız ama yok!..
--Peki,
sizi ilgilendiren ne? COVID-19 pandemisi dolayısıyla dünyada, ülkede, yaşanılan
köy-kasaba-şehir ve semtte, yetmedi en son da apartmanda kaç kişi koronavirüslü
ve bana bulaşır mı?
--Son
derece insani bir düşünce ve kaygı.
--Peki
burada neler yapılması gerekiyor ve neler yapılıyor?
--Bir
sonra ki tümceyi okudan isterseniz siz düşünün, yaşadığınız yerde, ülkede neler
yapılıyor, öncelik ne ve nelerde, kim ve kimlerde
--Siyasiler,
tüccarlar bu gibi konularda söze başlarken, "ÖNCE İNSAN" diye söze
başlar. Önce insan da, hangi insan. Hani insanın aklına da gelmiyor değil.
"İnsan yerine konulan insan" mı, yoksa ... ...
--Neyse
haddimiz aşmayalım.
--Böyle
bir pandemi sürecinde bile "bütün önlemler" insan için alınsa bile,
insan odaklı imiş gibi görünse bile çok üzgünüm ki, öz de insan yok. Hani
insanın adı var ama kendi yok.
--Eeee
bizim gibi ülkelerde yaşayanların bunu çok iyi bilmesi gerek.
--Her
şey halk içindir, yurttaş içindir. Yollar, havaalanları, hastaneler hep halk,
insan içindir ama, parasını ödemek kaydıyla.
--Eee
yoksa. Bu da senin sorunun, girişten önce bir yan yol vardır ve orayı
arşınlarsınız. Eeee ama orası patika, yokuş, dere tepe. Bu senin sorunun. Çünkü
bu yolu sen yaptın. Sen buldun.
--Hani
ünlü bir öykü mü, masal mı yoksa gülmece mi bilemem ama, bizim yaşam kesitimiz
olan; Amerikalı "uzmanlar" gelip "NATO Yolu" yapacakları
zaman, kendileri bir takım teknik aletler kullanırken, bizimkilere sorarlar,
siz nasıl yapasınız diye.
--Bizimkiler
de, "bir eşek salarız, o gider, biz de arkasından. Yol olur" derler.
Hayal ya da gerçek. Bir eşeğin peşine düşerek biz de "yolumuzu
buluruz". Hayat bu ne diyeceksin.
--İşte
bu yüzden, kişisel olsa da, kurumsal olsa da çözümler iki türlü olur.
--İlki,
sonundan önce, bu uzak görüşlülük, öngörü sahibi olmak ve çağdaş yaklaşım
PLANLAMA ile olur.
--Kişiler
doğal olarak planlama yaparlar ya da öngörülü olur iseler, önceliğe
kendilerini, ailesini ve yakın çevresini koyarlar.
--Devletler
ve kurumlar ile bu önceliği kendilerini var eden, ayakta tutan, kendileri için
olmazsa olmazlardan yana kullanırlar. Bir başka deyişle, tercihler güçten,
hakim sınıf ve çevreden yana olur.
--Gelişmiş
ülkelerde bu örgütlü toplum demektir.
--Özellikle
kapitalizmin gelişme, büyüme ve geniş pazara ihtiyaç duyduğu 1950'lerle
birlikte, kapitalizm bir özgürlükçü idi bir özgürlükçü sormayın gitsin.
--1960'lar
ile birlikte bir de baktılar ki, bu özgürlükler fazla o zaman kişilere, toplumlara
hatta devletlere bile ayar vermek gerek.
--Ayar
vere vere o noktaya gelindi ki, eskiden FİLOZOF gibi devlet adamları olur iken,
şimdi işi "artisliğe" dönüştürler. Çap düştü anlayacağınız. Ya da
sizin çapınıza uygun hale getirildi.
--Bu
ise daha kolay yönetim, daha rahat ve "özgürce sömürü" demek olsa
gerek. Sessizce, ya da bu işten zevk alanların sayısını arttırarak, mutlu bir
tabaka yaratarak.
--Bu
Kor Ona Virüs pandemi süreci herkesin gözüne soka soka yaşanan olaylar
zincirleri ile dolu.
--Yurttaş/Vatandaş
kendisi için önlem istiyor ama muhatap bulmak için çok araman gerek. Ha etkili,
yetkili ya da "dayılı" mısın, o zaman sorun yok.
--Örgütlü
hakim sektörlerde misin, AVM'lerin var ve "hökümette de dayın mı var"
o zaman sorun yok. "Hallederiz abi"
--Yurttaş
mısın, "ALO ...." yı ara, sıra al gel.
--Kos
kocaman bir bölge hastalıktan kırılacak, olacaklar göz göre göre geliyor.
Olsun, yabancı "dö""vız" getirecek. Para önemli. Ne kadar
paran var o kadar adamsın. Hatta bazı enteller alınmasın, ya da kimse alınmasın
ama, hani espri diye derler ya "kıroyum ama, para bende" diye. İşte
öyle.
--Bu
kadar maval (yalan, uydurma) niye okundu. Şunun için.
--Arkadaş
ya aklını başına al artık.
--Şimdiye
kadar herkese ağalık yaptın yeter. Artık yolun sonu göründü. Harç tükendi, yapı
paydos, anla artık.
--Kendi
ömrünü birilerine ister şirinlik olsun diye, ister bir çıkarın için
kullandırmış olabilirsin. Hatta bunu eşini, dostunu arkadaşını, akrabanı bile
düşünmeden, oların bu onay, seçim ve tercihinden zarar gördüklerinin farkında
olarak ya da olmayarak yapmış olabilirsin. Artık gün yaşına sen sebep olduğu
çoluğunun, çocuğunun hatta torunun torbanın, senin bu tavır ve seçiminden zarar
gördüğü bir döneme gelindi.
--Fark
et artık bir şeyleri. Sen, kendini sorgulamadığın için seni bu sürece
sürükleyen sistemi de sorgulamıyorsun.
--Sana
anlatılan masallara inanıyor, kanıyor ve bunlar ile yaşıyorsun.
--Hani,
1940'larda yazılan ve İspanya iç savaşının anlatıldığı Ernest Hemingway'in
ÇANLAR KİMİN İÇİN ÇALIYOR romanında;
--Şair
John Donne'ın bir katedralde başrahip olduğu dönemdeki vaazlarından birindeki
konuşması kulaklara küpe olacak cinstendir:
--"Ada
değildir insan, bütün hiç değildir bir başına; anakaranın bir parçasıdır, bir
damladır okyanusta; bir toprak tanesini alıp götürse deniz, küçülür Avrupa,
sanki yiten bir burunmuş, dostlarının ya da senin bir yurtluğunmuş gibi, ölünce
bir insan eksilirim ben, çünkü insanoğlunun bir parçasıyım; işte bundandır ki
sorup durma çanların kimin için çaldığını;
--ÇANLAR
SENİN İÇİN ÇALIYOR!.."
--Anlıyor
musun. Son bir kere de senin dışında ki, birini düşün. Çünkü, o da seni düşünür
ise biz oluyoruz ve kurtuluyoruz bu bataklık düzeninden.
--O
zaman çıkıyoruz aydınlığa.
--Var
mısınız?