Mesleğimde esin kaynağım olan iki isimdir, katledilen iki demokrasi şehidimiz Uğur Mumcu ve Ahmet Taner Kışlalı. Tüm mücadeleleri laik, demokratik, tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’dir. Kalemleri de benzerdir, yürüyüşleri de. Maalesef sonları da…

 

    Bir gün Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü’nde katledildiği haberini aldığımda ant içtim Kışlalı’nın yolunda yürüyeceğime. Hiç çıkmadan o yolda devam ediyorum…

 

    Ve yolunu kaybeden içerdeki ve dışardaki hainlere de O’nun ve Mumcu’nun kaleminden seslenmek istiyorum. Yazmak istemediğimden değil, aslını inkar edenlere en edeplisinden ama en ağır sözleri, onlar kadar usturuplu yazamayacağımdan…

 

    “…Eğer Türkiye'de bir din devleti kurmak istiyorsanız, Mustafa Kemal'e saldırmanız elbette ki tutarlıdır. Eğer Türkiye'nin bir bölgesini ayırıp ırkçı bir devlet kurmak peşindeyseniz, Mustafa Kemal'e saldırmanın elbette tutarlı bir yanı vardır. Ama "çağı yakalama" arayışında görünürken aynı şeyi yapmaya kalkarsanız; belki -her garip şeyi yapanlara olduğu gibi­ bazı dikkatleri üzerinize çekersiniz, ama inandırıcı olamazsınız. (Ahmet Taner Kışlalı, Atatürk’e Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği, S. 15)

 

    “…Bir bakıyorsunuz; Marksist soldan ciddi bir düşünür, ‘Halka sorulsaydı dil devrimini kabul eder miydi?’ diye soruyor. (Sanki referandumla devrim yapılabilirmiş gibi...) Bir bakıyorsunuz; 60'lı yıllarda Atatürk'ün sosyalistliğini kanıtlamak için ter döken bir köşe yazarı, şimdi onu küçültmek için tüm kalem kıvraklığını kullanma telaşı içinde. Bir bakıyorsunuz; ‘orijinal’ olabilme uğruna, Atatürk'ü demokrasi karşıtı gösterebilmek için kendi düşüncelerine bilim kılıfı giydirme çabasına girenler var. Mustafa Kemal'i bilimsel olarak değerlendirebilmenin yöntemi açık: Hangi koşullardaydı? Ne yapmak istiyordu? Ne yaptı? Sonuç ne oldu? Hangi koşullarda yola çıktığını biliyoruz. Ne yapmak istediğini ise -en kıt zekalıların bile yanlış anlayamayacağı kadar­ açık söylemiş: ‘Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir. Biz cumhuriyeti kurduk, on yaşını doldururken, demokrasinin bütün gereklerini sırası geldikçe uygulamaya koymalıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nde de birbirini denetleyen partilerin doğacağına şüphe yoktur. Demokrasi maddi refah meselesi değildir. Böyle bir nazariyat, vatandaşların siyasi hürriyet ihtiyacını uyutmayı amaçlar. Bir ulusu oluşturan bireylerin her çeşit özgürlüğü güven altında bulunmalıdır." (Ahmet Taner Kışlalı, Atatürk’e Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği, S. 18)

 

    “Müslümanın, kimsesizi ve yoksuluna karşı Atatürkçülük taslayıp gericinin, yobazın iş ve sermaye çevreleri ile içlidışlı olanlarının karşısında da suspus olanlar... Bir yanda sahte Atatürkçüler, öbür yanda sahte Müslümanlar... Laiklik ilkesini savunmak için Atatürk gibi yürekli, Atatürk gibi inançlı olmak gerekir. İzinden gittiklerini söyleyenler gibi ürkek, kararsız ve inançsız değil.” (Uğur Mumcu, Cumhuriyet, 1 Mart 1987)

 

    Ve son söz de yine Mumcu’dan olsun…

 

    “Türkiye bugün ayakta duruyorsa, Atatürk döneminde atılan temellerin sağlamlığı nedeniyle duruyor.” (Uğur Mumcu, Cumhuriyet, 10 Şubat 1991).

 

    O yüzden gelin tez elden vazgeçin…

 

    Her şeyin sahtesi kötüdür. Dincinin de Atatürkçü’nün de…

 

    Dini de Atatürk’ü de siyasete meze etmeyin artık yeter…