Sabırsızlıkla beklediği, üşüme hakkını kullandığı kış günlerine kavuştu masalcı. Ama herkes arşiv fotoğraflarını yeni sanıp “çok geziyorsun” derken evde kalmayı tercih eden masalcı, dar alanda kısa pas çalışmalarına devam ediyor.

Geçtiğimiz günlerde Toptancı hal civarında epey güçlü esen fırtınada, siyasal manevralarda yerinden yurdundan savrulan insanların öyküsünü salınan karabiber ağacı dallarında bulmaya çalıştı. Dilinde bir rebetiko şarkısı değil, bizden bir melodiyle… “Pencerenin perdesini havalandıran rüzgar..” oysa rebetiko, mübadele savrulan yaşam öykülerinin acıları ile yoğrulan dizelerdi.

Tam masalı yazarken o şarkının sözlerini ararken gözüne ilişen eski bir yazıda kaldı. Yazı, masalcının diyeceklerini aktarıyordu büyük oranda. Buyrun….

Kimin bestesidir bilmiyorum. İlk dinleyişinizde sevdiğiniz ve ikincisinde sözlerini farkında olmadan söyleyebildiğiniz şarkılar vardır... Benim için bu, o tür şarkılardan biri... İlhan Şeşen’e haksızlık yapmak istemem ama sanırım önce Leman Samdan dinlediğim için daha çok kadın sesine yakıştırdığım bir şarkı bu...

 "Pencerenin perdesini havalandıran rüzgâr / Denizleri köpük köpük dalgalandıran rüzgâr / Gir içeri usul usul beni bu dertten kurtar / Yabancısın buralara / Nerelerden geliyorsun / Otur dinlen baş ucumda / Belli ki çok yorulmuşsun / Bana esmeyi anlat / Esip, geçmeyi anlat..  "Hatırımda sözleri böyle kalmış.. Belki bir iki yerini atlamış olabilirim, ama önemi yok... Böyle bir şarkı var..

Fütursuz bir kendine güvenleri vardır ki insanlarda en çok sevdiğim özelliklerden birisi budur... Manasız bir kibirle karıştırmayın bunu... Kibirli değillerdir. Sadece kendilerine o kadar güvenirler ki eser, geçerler. Onları yakalamak için rüzgârla nasıl dans edilmesi gerektiğini bilmek gerekir. Öyle bodoslama üzerine gidemezsiniz.. Biraz yelken ipi tutmuş olanlar bilirler... Ama bir kez yakalamayı başardığınızda da içindeki enerjinin size doğru akıp geldiğini hissedersiniz..

 Euclid, iki nokta arasındaki en kısa mesafenin düz bir çizgi olduğunu söyler... Hayır, rüzgârla hareket ediyorsanız iki nokta arasındaki en kısa mesafe dümdüz bir çizgi değildir.. "Tiramola atmanız", zikzaklar çizmeniz gerekir... "Rüzgâr insanlarla" ilişki kurmak için de bu gerekir çoğu kez.. Nereye gideceğinizi önceden bilmeniz, karayı bir sağınıza, bir solunuza almanız gerekir.. Ama sonunda gideceğiniz yere varırsınız...

 Zikzaklar şarttır Bunları düşünmeme yol açan şey okuduğum bir kitap oldu. Richard Bode’nin "Ustam Rüzgâr" isimli kitabı. (Galata Yayınları, Çeviren: Suğra Öncü.) Antalya’da geçen çocukluk yıllarımda optimist denemişliğim var ama şöyle adam gibi yelkenleri olan bir teknem hiç olmadı. Bir sürü ilginç denizcilik terimini öğrendim de beni rüzgârın önünde sürükleyecek bir tekneye sahip olamadım.

Nedense en çok Mısır’a gitmek isterdim poyraz esmeye başladığında... Çocukların neyi, neden istediğini kim, ne zaman bilebilmiş ki? Mısır düşleri Bode’nin kitabını okurken kendi çocukluğuma gittim.. Bode de zaten bunu çocukları için yazmış.. Denize ve rüzgâra âşık bir adamın çocuklarına anlatmak istediği hayat dersleri bunlar.. Bu kitabı kızıma vereceğim. Yaşamın etrafında estirebileceği rüzgârlarla nasıl baş etmesi gerektiğini öğrenebilsin diye...

Mehmet Y. Yılmaz…

Şimdi sırada ne var? Richard Bode’nin "Ustam Rüzgâr" isimli kitabı alınacak. Önce masalcı okuyacak, sonra kızına verecek… Mehmet beyin bir bildiği vardır buraya taşırken değil mi?

rüzgar (10)rüzgar (9)rüzgar (8)rüzgar (7)rüzgar (6)