'Haklarımızı çiğnetmeyiz'

Eğitim-İş Sendikası Antalya Şube Yönetimi tarafından yapılan açıklamada, “Öğretmenlerin kendilerine dayatılan tepeden inme meslek kanununa ve onun akıl almaz uygulamalarına karşı tek yürek olup gösterdiği güçlü tepki sonrasında basına konuşan Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, hatasından dönmek yerine gerçekleri çarpıtan açıklamalarda bulunmuştur. Meslek kanununa ilişkin ilk günden beri en güçlü karşı çıkışı sergileyen ve kanunun olası tahribatlarını defalarca anlatan Eğitim-İş olarak Bakan Özer’in gazeteci Fatih Altaylı’ya verdiği demeçteki manipülasyonları deşifre etmek boynumuzun borcudur” ifadesini kullanıldı.
“HODRİ MEYDAN DİYORUZ!”
Açıklamanın devamında, “Gazeteci Yazar Sayın Fatih
Altaylı’ya gazeteciliğin olayın taraflarına eşit söz hakkı tanıma ilkesini
hatırlatıyor, Bakan’ın demeçlerini her mecrada çürütmeye hazır olduğumuzun
altını çiziyoruz. Öğretmenleri bölmeye, öğretmenliği değersizleştirmeye yönelik
bu meslek kanunu, alaycı ifadelerle savunacak kadar kendinden emin bir profil
çizen Milli Eğitim Bakanı’na da onun seçeceği herhangi bir kanalda karşı
karşıya gelmeye ve tüm iddialarını dayanaklarla çürütmeye hazır olduğumuzu ilan
ederek, “hodri meydan” diyoruz! Eğitim emekçisinin kazanılmış haklarını da, Başöğretmen’imizden
gelen mesleki itibarımızı da kimseye çiğnetmeyiz! Yeni eğitim ve öğretim
döneminde sadece sözümüzle değil, alanlardaki pratiğimizle de bu itibar
saldırısına karşı duracağımızı, yine alanlarda olacağımızı ilan ediyoruz”
denildi.
“HAYAL DÜNYASINDA MI YAŞAMIŞ”
Sendika
Antalya Şube Yönetimi tarafından yapılan yazılı açıklamada “Yalanlar ve
gerçekler” denilerek şu bilgileri sıraladı: “Bakan Özer, öğretmenlerin bir
sınava tabi tutulması yerine lisansüstü ve doktoraya yönelmelerini sağlama
fikrine sendikaların karşı çıktığını iddia etmiştir. Bakan bu diyaloğu hayal
dünyasında mı yaşamış yoksa her zamanki gibi konuyu sadece yandaş sendikalarla
mı konuşmuştur bilemiyoruz ancak Eğitim-İş’in böyle bir tutumu olmamıştır.
Eğitim-İş her zaman lisansüstü ve doktoraya yönelen öğretmenlerin teşvik
edilmesi gerektiğini savunmuş, sadece bu yapılırken eşit işe eşit ücret ilkesinin
çiğnenmemesi gerektiğine dikkat çekmiştir. Ayrıca daha önce notunu düştüğümüz
üzere; bu yöntemde akademiye yönelmeyecek ya da çeşitli nedenlerle
yönelemeyecek eğitim emekçilerinin mağdur edilmesinin önüne geçilmesi elzemdir.”
“İTİRAZLAR SOMUT VE DAYANAKLI”
“Bakan Özer, alaycı ifadesi ve imalarıyla
öğretmenlerin meslek kanunu ve onun öngördüğü sınava körü körüne karşı
çıktığını ileri sürmektedir. Oysa öğretmenlerin itirazı çok somut ve
dayanaklıdır. Öğretmenler bir meslek kanununa değil, bu meslek kanuna karşıdır.
Yani öğretmene dahi sorulmadan, Saray’ın talimatıyla, bir teneffüs arasında
yazılabilecek kadar basit 12 maddeden ibaret bir metin olarak hazırlanan,
içeriğinde eğitim emekçisinin mesleki, özlük ve ekonomik sorunlarına dair
hiçbir iyileştirici hamle barındırmayan ve aksine öğretmenlerin kazanımlarına
saldıran bu meslek kanununa karşıyız.”
“DURUMU MASUMLAŞTIRMAYA ÇALIŞIYOR”
“Bakan Özer’in açıklamasında kurduğu mantıkta da
hatalar göze çarpmaktadır. “Sınav yapmazsak öğretmenlerin eğitimden ne aldığını
nasıl ölçeriz. Bu ayıp mı?” diyerek durumu masumlaştırmaya çalışsa da “ayıp”
olan; zaten uzman olan öğretmenlere, uzmanlık sıfatını ve mesleklerini icra
etmekten doğan haklarını şartlara, kriterlere, sınavlara bağlamaktır. Ayıp olan
adına uzaktan eğitim bile denilemeyen 180 saatlik bir video eğitim programı
yapıp, onun altyapısını bile çökmeyecek şekilde inşa etmeyi becerememektir.
Ayıp olan 180 saatlik donuk ve akıcılıktan uzak bu videolar ile sınava
hazırlanmak için adres gösterilen yazılı dokümanların birbirinden ne kadar
farklı olduğunu bile görememektir. Ayıp olan, örneğin 20 yıllık bir öğretmene
ezbere dayalı bir sınav ile “ne kadar öğretmensin” diye sormaktır. Ayıp olan,
eğitimci bile değilken Milli Eğitim Bakanı olan bir zatın, eğitimcilerin
“yeterliliklerine” dair ahkam kesmeyi kendine hak görmesidir. Ayıp olan
eğitimci olmadığı halde Milli Eğitim Bakanı olmayı kabul eden, Bakan yardımcısı
koltuklarına imamlardan hallice isimleri dolduran bir şahsın, liyakate önem
verdiği için sınav yöntemini seçtiğini ileri sürmesidir. Ayıp olan, “madem
uzmanlık bu kadar basit, bu 180 saatlik videoları eğitim fakültelerindeki
programlara dahil edip, hali hazırda uzman olarak mezun olmuş öğretmenleri
neden rahat bırakmıyorsunuz?”, “İlgili yasa 2004’te çıktığından bu yana 92 bin
382 uzman öğretmen, 338 de başöğretmenlik sıfatı dağıtıldı. Bu durumun eğitimde
ne fayda yarattığını gördünüz?”, “Madem öğretmenler ‘yetersiz’, yıl sonunda
onlara başarı belgelerini imzalayıp yollarken utanmadınız mı?” sorularını
havada bırakmaktır.”
“HATAYI UZAKTA ARAMASIN”
“Milli Eğitim Bakanı Özer’in “ahlayarak” yaptığı
açıklamasında diğer bir yanlış da “Bugüne kadar eğitim sistemimizin başarısını
veya başarısızlığını ve kalitesini hep öğrenci üzerinden ölçtük. Yani çıktıya
baktık. Bunca yıldır bu yöntemle eğitim kalitemizi artırdığımızı söyleyemeyiz.
Demek ki, farklı bir bakış açısı gerekiyor” deyip, yüzlerini o yüzden öğretmene
çevirdiklerini anlatmasıdır. Oysa eğitim sisteminin başarısızlığı, öğrenci de
eğitimci de değildir. Bakan Özer’in bakması gereken tek yer aynadır. Eğitimin
dağ gibi büyüyen ve kronikleşen sorunlarına arkasını dönen, öğrenci ve eğitim
emekçisinin sorunlarını görmezden gelen, eğitime dair önemli açıklamaları bile
Saray’dan izin almadan yapabilme iradesini gösteremeyen bir zatın, hatayı
uzakta aramasına ihtiyaç yoktur.”
Haber Merkezi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.