'Enkaz toparlanamaz halde'

2021-2022 Eğitim-Öğretim yılı ilk yarıyılı değerlendiren Eğitim- İş Antalya Şube Başkanı Sadık Acar, “6 Eylül 2021'de yüz yüze ve tam zamanlı olarak başlatılan 2021-2022 eğitim öğretim yılı eğitimi geleceğe taşımak bir yana dursun, yıllarca geriye götüren uygulamalara sahne olmuştur. Pandemiye ilişkin neredeyse hiçbir tedbir almadan yüz yüze eğitime geçen MEB, okullarımızı virüsün kuluçka alanı haline getirmiştir” dedi.
'Enkaz toparlanamaz halde'

    Başkan Acar, “Eğitimde yaşanan yapısal sorunlar karşısında MEB’in somut ve çözüme dayalı politikalar geliştirmek gibi bir amacının olmadığı, eğitimde yaşanan ticarileşme, özelleştirme ve dinselleştirme uygulamalarının hız kesmeden devam edeceği görülmüştür. Daha önce defalarca söylediğimiz gibi eğitim sisteminde yıllardır yaşanan sorunların aşılmasının, çocukların nitelikli bir eğitime ulaşabilmesini sağlamak için bugüne kadar izlenen bilimsel olmayan eğitim politikalarını tamamen değiştirmekten geçmektedir. Yaşanan karanlık tablodan çıkışın tek yolu ise eğitimin eşit, parasız, bilimsel, laik ve kamusal niteliğinin arttırılmasıdır. Eğitim-İş olarak MEB'e çağrımızdır: Eğitimin paydaşlarından göstermelik olarak görüş almak yerine, fikirlerimize ve önerilerimize gerçek anlamda kulak vermelisiniz. Durum ağırlaşmakta, enkaz toparlanamaz hale gelmektedir. Ancak tüm bu karanlık tabloya rağmen, Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk'ün gelecek nesilleri emanet etmeye layık bulduğu öğretmenler olarak parasız, bilimsel, laik, çağdaş bir eğitim sistemi için işimiz, ekmeğimiz ve çocuklarımızın geleceği için mücadele etmekten onur duyuyoruz.”

 

“YETERLİ ÖĞRETMEN ATAMASI YAPILMADI”

    “Pandemiden önce açıkladığı raporlarla öğretmen açığı bulunduğunu itiraf eden MEB, bu koşullara rağmen yeterli öğretmen ataması yapmamıştır” diyen Başkan Acar, “2020-2021 eğitim öğretim yılı sonunda 38 bin öğretmenimiz emekli olmuştur. Milli Eğitim Bakanlığı önce 20 bin ardından 15 bin ek atamayla emekli öğretmenlerimizin yerini bile dolduramamıştır. Geçtiğimiz yıl 87 bin ücretli öğretmenimiz görev yapmıştır. Bunun en az 80 bini açık kadrodur. En az 140 bin atama yapması gereken Milli Eğitim Bakanlığı ataması gereken 140 bin öğretmenin yerine ücretli öğretmen çalıştırmaktadır. Bu durum hükümetin işletmeci zihniyetinin yansımasıdır” ifadesini kullandı.

 

Eğitim-İş geride bırakılan eğitim döneminde yaşananları ana başlıklar üzerinden şöyle sıraladı:

 

“MEB`İN BÜTÇESİ PARALEL EVRENDEKİ TÜRKİYE İÇİN BELİRLENMİŞTİR”


    “Milli Eğitim Bakanlığı bütçesi, salgın koşullarına rağmen 2022 yılı için 189 milyar 10 milyon TL olarak belirlenmiştir. Bu yetersiz bütçe: Yeni dersliklerin inşası için, gereken öğretmen atamaları için, taşımalı eğitim utancını bitirmek için, okulları pandemiye uygun hale getirmek için, köy okullarını aktif hale getirmek için, ihtiyaç sahibi çocuklara tablet/bilgisayar ve internet temin etmek için hazırlanmamıştır. Bu bütçe, "itibardan tasarruf olmaz" diyenlerin, tasarrufu eğitimden yapmaya kararlı olduklarını göstermektedir. Bu bütçe her bir öğrencinin bilimsel, laik, sağlıklı, adil ve kamusal eğitim aldığı, eğitim emekçilerinin mesleki ve maddi anlamda mağdur edilmediği bir düzen ihtiyacının yanından bile geçmemektedir.”  

 

“EĞİTİMİ DİNSELLEŞTİRME FAALİYETLERİ DEVAM ETMİŞTİR”

    “Eğitimi dinselleştirme faaliyetlerini afet/salgın demeden sürdüren, bunun için her krizi fırsata çeviren AKP ve Milli Eğitim Bakanlığı, tarikat ve cemaatleri milli eğitim sistemimize dahil etmeye devam etmiştir. ENSAR, TÜGVA ve İlim Yayma Vakfı gibi vakıflarla yakın ilişki içinde olduğu bilinen Din Öğretimi Genel Müdürü Nazif Yılmaz'ın Milli Eğitim Bakanı Yardımcısı yapılması, Milli Eğitim politikalarının cemaat ve tarikatlara teslim edildiğinin göstergesi olmuştur. AKP’nin, eğitim politikalarının oluşturulması ve uygulanması sürecinde önemli görevler verdiği tarikat ve cemaatlerin eğitim sistemine ve ülkeye ne kadar zarar verdiği ise ortadadır. Bu kurumlar, açıkça çocuklarımızın ve ailelerinin dini yönden istismar edilmesine, Cumhuriyet değerlerine aykırı nesiller yetiştirilmesine aracılık etmektedirler.”        

 

“ÖĞRENCİLER EĞİTİMDEN KOPARTILDI”

    “Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ülkede lise çağındaki gençlerin yüzde 50’ye yakınının eğitimde yer almadığını açıklamıştır. 15-19 yaş grubundaki 6 milyon gencin, 1 milyon 249 bini ne eğitimde ne istihdamda yer almaktadır. 2012 yılında getirilen 4+4+4 sisteminin ardından açık lisede okuyan öğrenci sayısı 940 binden 1 milyon 389 bin'e yükselmişti. Aynı dönemde lise öğrenci sayısındaki artış oranı yüzde 15,8 olurken açık öğretim lisesinde okuyanların artış oranı yüzde 32,4 olarak gerçekleşmişti. Bugün ise açık öğretim lisesinde 1 milyon 452 bin 331 öğrenci bulunmaktadır. Açıköğretim ortaokulunda kayıtlı 128 bin 433 öğrenci sayısını da dikkate aldığımızda, toplam 1 milyon 580 bin 764 öğrenci örgün eğitimden kopmuştur. Bu durum, eğitime erişimdeki ciddi problemleri göz önüne sermektedir.”

“MEB ELİYLE YASAL ÇOCUK İŞÇİLİK”

    Milli Eğitim Bakanlığına (MEB) bağlı Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğünün ilgili kurumlara gönderdiği karara göre, 2021-2022 döneminden itibaren ülke genelinde çok sayıda mesleki ve teknik Anadolu lisesi (MTAL) bünyesinde mesleki eğitim merkezi (MESEM) açılacak.  Bu kararın ardından; İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri tarafından acele ve günlü olarak, Meslek Liselerine gönderilen yazı ile MESEM’lere öğrenci kaydı yapılması, okulların bulunduğu ilçe ve semtlerde öğretmenlerin, koordinatörlük görevlerini bırakarak esnafları gezmeleri ve bilgi toplamaları istenmiştir. Okul Müdürleri bunu kendilerine kutsal görev kabul ederek, örgün eğitimdeki tüm sınıflara MESEM’i cazip gösteren konuşmalarla, veliler okullara davet edilmişlerdir. MESEM programı her ne kadar, devamsızlıktan başarısız sayılanlar, sınıf geçemeyerek öğrenim hakkını tamamlayanlar için gibi gözükse de, mevcut durumda, örgün eğitimdeki tüm öğrencilere seçenek olarak gösterilmiştir. MESEM’lerin yaygınlaşması ile Örgün eğitim dışına itilmiş, yarınlarına yabancılaşmış, eğitimsiz, haklarını bilmeyen, kültürel açıdan eksik, kendine dayatılan hayatı kabullenen genç kitle oluşacağı, yoksul öğrenciler açısından zorunlu eğitimin 8 yıla ineceği, Türkiye’de “çırak” adı altında milyonlarca çocuğun ciddi bir emek sömürüsüne maruz kalacağı, 18 yaş altı çocukların çalıştırılmasının yasal hale geleceği, çocuklara 9-10-11. sınıfta asgari ücretin 1/3 ü, 12. Sınıfta ise 1/2’si oranında ödenecek ücretlerin devlet bütçesinden karşılanacak olması da çocuk işçiliği patronlar açısından da cazip hale getirmekte ve böylece bir çocuk işçisi ordusu oluşturulmaktadır.”

OKUL GİRİŞ-ÇIKIŞ SAATLERİ

    “Yaz saati-Kış saati uygulamaları nedeniyle gündemdeki yerini koruyan okul giriş-çıkış saatleri sorunu giderek büyümekte ve bir güvenlik zafiyeti oluşturmaktadır. Siyasal iktidarın saat ayarı uygulamasındaki akıl almaz tutumu başka yapısal çarpıklıklarla da beslenmektedir. Giriş-çıkış saatleriyle ilgili yapısal sorunun başında “ikili eğitim” gelmektedir. Ancak MEB ikili eğitimi sonlandırmak için de hiçbir adım atmamaktadır. Öte yandan 2012 yılında 4+4+4 değişikliğiyle birlikte örneğin ortaokulların günlük ders saatleri 6’dan 7’ye, ikili eğitim yapan bir okulda da günlük ders saati 14’e çıkartılmıştır. Buradaki asıl amaç seçmeli dersler adı altında belli bir inancın kodlanmasını sağlayan derslerin dayatılmasıdır. Bu dayatma ikili eğitim yapan bir okulda gün ağarmadan derslerin başlamasına ve gece karanlığında da derslerin son bulmasına neden olmaktadır.”  

“EĞİTİMDE ÖZELLEŞTİRME DEVAM EDİYOR”

    “AKP iktidarı döneminde, eğitimde piyasa merkezli işletmeci anlayışı yerleştirilmeye çalışılmış, özel okullara yönelik doğrudan teşvik uygulamalarında ciddi adımlar atılarak kamusal eğitim alanı daraltılmıştır. Kamusal kaynaklar, eğitimin ticarileştirilmesi için özel sermayeye aktarılırken kamusal eğitimin niteliği düşürülmüştür. MEB verilerine göre, 2020-2021 eğitim öğretim yılı itibarıyla Türkiye’de 53 bin 620 resmi, 13 bin 501 özel okul bulunmaktadır. 2003’te özel okulların resmi okullara oranı yüzde 2 iken, bugün bu oran yüzde 19’a yükselmiştir. Rakamlar AKP’nin eğitimi kamusal bir hizmet olmaktan çıkarma amacını ortaya koymaktadır. Eğitimdeki özelleştirme bir taraftan eşitsizlikleri artırırken bir taraftan da eğitimdeki niteliği düşüren bir etki yaratıyor. Özel okulların oranı yüzde 19 iken, özel okullarda okuyan öğrencilerin oranı yüzde 8’dir. Bu da okul ve öğretmen başına düşen öğrenci sayısında inanılmaz derecede bir eşitsizliği resmetmektedir. Yani okulların yüzde 81’inde öğrencilerin yüzde 92’si okumaktayken, geri kalanında yüzde 8’i okumaktadır.”

“EĞİTİM ÇALIŞANLARI GELECEKTEN ÜMİTSİZ”

    “Öğretmenler bu eğitim döneminde de kadrolu, ücretli, sözleşmeli diye kademelendirilerek sömürülürken seçim öncesi AKP'nin defalarca vadettiği 3600 ek gösterge rafa kalkmıştır. Öğretmen alımlarında KPSS’de dereceye girmek dahi artık bir kriter olmaktan çıkmış ve mülakat denilen bu garabet sistem temel belirleyici unsur haline gelmiştir. Siyasi iktidar tarafından eğitimin paydaşlarına danışılmadan, öğretmenlerin haklarını ve taleplerini dikkate almadan Öğretmenlik Meslek Kanunu taslağı hazırlanmış ve apar topar Meclis’e sunulmuştur. Bu kanun taslağı öğretmenin koşullarını ve öğretmenliğin niteliğini artırmaktan uzak olmakla beraber, milli eğitimimiz açısından yeni sıkıntılara da yol açma potansiyeline sahiptir. Ekonomik olarak zor durumda olan eğitim çalışanlarının öncelik olarak ekonomiyi temel sorun olarak görmelerinin nedeni yukarıdaki görüşlerinden belli olmaktadır. Katılımcıların yüzde 64,2'si düşük maaşları nedeniyle toplumdaki saygınlıklarının yıprandığını aktarmıştır. “Öğrencilerimden ve meslektaşlarımdan uzak kalmak mesleki motivasyonumu her zaman düşürüyor” diyenlerin oranı yüzde 70,6’dır. Katılımcıların yüzde 77,6'sı pandemi sürecinde teknolojik ihtiyaçlarının MEB tarafından karşılanmadığını kaydetmiştir.”

“ÖĞRETMEN BELGE DEĞİL ÇÖZÜM ODAKLI KANUN İSTİYOR”

    “Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, “Bakanlık olarak tüm öğretmenlerimiz ve idari personelimize okullarımızın yüz yüze eğitime devam etmesindeki kararlı duruşları, sorumlulukları paylaşmaları ve emekleri nedeniyle teşekkür etmek için başarı belgesi düzenleyerek ilettik” sözleri ile tüm öğretmenlere başarı belgesi verildiğini açıkladı. Öncelikle belirtmek gerekir ki Bakan beyin lütfu ile verilen belge mevzuatın lafzına aykırıdır. Sayın Bakan’a, öğretmen ve yöneticilere ödül verirken aynı öğretmenler odasını paylaştığımız ücretli öğretmenlere ya da eğitim öğretim süreci için birlikte mücadele ettiğimiz diğer çalışanlara (memur, hizmetli…) neden ödül vermiyorsunuz? diye de sormak istiyoruz. Sayın Bakan bir adım atacaksa, öğretmenlere içi boş şekilde ödül vermek yerine, öğretmenlik mesleğini onurlandıracak, hak ettiği yere gelmesini sağlayacak, ekonomik ve özlük hakları noktasında güçlü kılacak adımlar atmalıdır. Eğitimin tüm aşamalarında laik, bilimsel, demokratik yaklaşım öncü olmalı, parasız ve kamusal eğitim sağlanmalıdır. Öğretmenlik mesleğini yakından ilgilendiren allanarak pullanarak kamuoyuna müjde olarak sunulan ve içi tamamen boş Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun amaca uygun çıkarılmasını sağlamalıdır.”

 

Akdeniz Gerçek Haber Merkezi

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.