'Enkaz toparlanamaz halde'

Başkan Acar, “Eğitimde yaşanan yapısal sorunlar karşısında MEB’in somut ve çözüme dayalı politikalar geliştirmek gibi bir amacının olmadığı, eğitimde yaşanan ticarileşme, özelleştirme ve dinselleştirme uygulamalarının hız kesmeden devam edeceği görülmüştür. Daha önce defalarca söylediğimiz gibi eğitim sisteminde yıllardır yaşanan sorunların aşılmasının, çocukların nitelikli bir eğitime ulaşabilmesini sağlamak için bugüne kadar izlenen bilimsel olmayan eğitim politikalarını tamamen değiştirmekten geçmektedir. Yaşanan karanlık tablodan çıkışın tek yolu ise eğitimin eşit, parasız, bilimsel, laik ve kamusal niteliğinin arttırılmasıdır. Eğitim-İş olarak MEB'e çağrımızdır: Eğitimin paydaşlarından göstermelik olarak görüş almak yerine, fikirlerimize ve önerilerimize gerçek anlamda kulak vermelisiniz. Durum ağırlaşmakta, enkaz toparlanamaz hale gelmektedir. Ancak tüm bu karanlık tabloya rağmen, Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk'ün gelecek nesilleri emanet etmeye layık bulduğu öğretmenler olarak parasız, bilimsel, laik, çağdaş bir eğitim sistemi için işimiz, ekmeğimiz ve çocuklarımızın geleceği için mücadele etmekten onur duyuyoruz.”
“YETERLİ ÖĞRETMEN ATAMASI YAPILMADI”
“Pandemiden önce açıkladığı raporlarla öğretmen açığı
bulunduğunu itiraf eden MEB, bu koşullara rağmen yeterli öğretmen ataması
yapmamıştır” diyen Başkan Acar, “2020-2021 eğitim öğretim yılı sonunda 38 bin öğretmenimiz
emekli olmuştur. Milli Eğitim Bakanlığı önce 20 bin ardından 15 bin ek atamayla
emekli öğretmenlerimizin yerini bile dolduramamıştır. Geçtiğimiz yıl 87 bin ücretli
öğretmenimiz görev yapmıştır. Bunun en az 80 bini açık kadrodur. En az 140 bin
atama yapması gereken Milli Eğitim Bakanlığı ataması gereken 140 bin öğretmenin
yerine ücretli öğretmen çalıştırmaktadır. Bu durum hükümetin işletmeci
zihniyetinin yansımasıdır” ifadesini kullandı.
Eğitim-İş geride bırakılan eğitim döneminde
yaşananları ana başlıklar üzerinden şöyle sıraladı:
“MEB`İN BÜTÇESİ PARALEL EVRENDEKİ TÜRKİYE İÇİN BELİRLENMİŞTİR”
“Milli Eğitim Bakanlığı bütçesi, salgın koşullarına rağmen 2022 yılı için 189
milyar 10 milyon TL olarak belirlenmiştir. Bu yetersiz bütçe: Yeni dersliklerin
inşası için, gereken öğretmen atamaları için, taşımalı eğitim utancını bitirmek
için, okulları pandemiye uygun hale getirmek için, köy okullarını aktif hale
getirmek için, ihtiyaç sahibi çocuklara tablet/bilgisayar ve internet temin
etmek için hazırlanmamıştır. Bu bütçe, "itibardan tasarruf olmaz"
diyenlerin, tasarrufu eğitimden yapmaya kararlı olduklarını göstermektedir. Bu
bütçe her bir öğrencinin bilimsel, laik, sağlıklı, adil ve kamusal eğitim
aldığı, eğitim emekçilerinin mesleki ve maddi anlamda mağdur edilmediği bir
düzen ihtiyacının yanından bile geçmemektedir.”
“EĞİTİMİ DİNSELLEŞTİRME FAALİYETLERİ DEVAM ETMİŞTİR”
“Eğitimi dinselleştirme faaliyetlerini afet/salgın
demeden sürdüren, bunun için her krizi fırsata çeviren AKP ve Milli Eğitim
Bakanlığı, tarikat ve cemaatleri milli eğitim sistemimize dahil etmeye devam
etmiştir. ENSAR, TÜGVA ve İlim Yayma Vakfı gibi vakıflarla yakın ilişki içinde
olduğu bilinen Din Öğretimi Genel Müdürü Nazif Yılmaz'ın Milli Eğitim Bakanı
Yardımcısı yapılması, Milli Eğitim politikalarının cemaat ve tarikatlara teslim
edildiğinin göstergesi olmuştur. AKP’nin, eğitim politikalarının oluşturulması
ve uygulanması sürecinde önemli görevler verdiği tarikat ve cemaatlerin eğitim
sistemine ve ülkeye ne kadar zarar verdiği ise ortadadır. Bu kurumlar, açıkça
çocuklarımızın ve ailelerinin dini yönden istismar edilmesine, Cumhuriyet
değerlerine aykırı nesiller yetiştirilmesine aracılık etmektedirler.”
“ÖĞRENCİLER EĞİTİMDEN KOPARTILDI”
“Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ülkede lise
çağındaki gençlerin yüzde 50’ye yakınının eğitimde yer almadığını açıklamıştır.
15-19 yaş grubundaki 6 milyon gencin, 1 milyon 249 bini ne eğitimde ne
istihdamda yer almaktadır. 2012 yılında getirilen 4+4+4 sisteminin ardından
açık lisede okuyan öğrenci sayısı 940 binden 1 milyon 389 bin'e yükselmişti.
Aynı dönemde lise öğrenci sayısındaki artış oranı yüzde 15,8 olurken açık
öğretim lisesinde okuyanların artış oranı yüzde 32,4 olarak gerçekleşmişti.
Bugün ise açık öğretim lisesinde 1 milyon 452 bin 331 öğrenci bulunmaktadır.
Açıköğretim ortaokulunda kayıtlı 128 bin 433 öğrenci sayısını da dikkate
aldığımızda, toplam 1 milyon 580 bin 764 öğrenci örgün eğitimden kopmuştur. Bu
durum, eğitime erişimdeki ciddi problemleri göz önüne sermektedir.”
“MEB ELİYLE YASAL ÇOCUK İŞÇİLİK”
Milli Eğitim Bakanlığına (MEB) bağlı Mesleki ve Teknik
Eğitim Genel Müdürlüğünün ilgili kurumlara gönderdiği karara göre, 2021-2022
döneminden itibaren ülke genelinde çok sayıda mesleki ve teknik Anadolu lisesi
(MTAL) bünyesinde mesleki eğitim merkezi (MESEM) açılacak. Bu kararın
ardından; İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri tarafından acele ve günlü olarak,
Meslek Liselerine gönderilen yazı ile MESEM’lere öğrenci kaydı yapılması,
okulların bulunduğu ilçe ve semtlerde öğretmenlerin, koordinatörlük görevlerini
bırakarak esnafları gezmeleri ve bilgi toplamaları istenmiştir. Okul Müdürleri
bunu kendilerine kutsal görev kabul ederek, örgün eğitimdeki tüm sınıflara
MESEM’i cazip gösteren konuşmalarla, veliler okullara davet edilmişlerdir. MESEM
programı her ne kadar, devamsızlıktan başarısız sayılanlar, sınıf geçemeyerek
öğrenim hakkını tamamlayanlar için gibi gözükse de, mevcut durumda, örgün
eğitimdeki tüm öğrencilere seçenek olarak gösterilmiştir. MESEM’lerin
yaygınlaşması ile Örgün eğitim dışına itilmiş, yarınlarına yabancılaşmış,
eğitimsiz, haklarını bilmeyen, kültürel açıdan eksik, kendine dayatılan hayatı
kabullenen genç kitle oluşacağı, yoksul öğrenciler açısından zorunlu eğitimin 8
yıla ineceği, Türkiye’de “çırak” adı altında milyonlarca çocuğun ciddi bir emek
sömürüsüne maruz kalacağı, 18 yaş altı çocukların çalıştırılmasının yasal hale
geleceği, çocuklara 9-10-11. sınıfta asgari ücretin 1/3 ü, 12. Sınıfta ise
1/2’si oranında ödenecek ücretlerin devlet bütçesinden karşılanacak olması da
çocuk işçiliği patronlar açısından da cazip hale getirmekte ve böylece bir
çocuk işçisi ordusu oluşturulmaktadır.”
OKUL GİRİŞ-ÇIKIŞ SAATLERİ
“Yaz saati-Kış saati uygulamaları nedeniyle gündemdeki
yerini koruyan okul giriş-çıkış saatleri sorunu giderek büyümekte ve bir
güvenlik zafiyeti oluşturmaktadır. Siyasal iktidarın saat ayarı uygulamasındaki
akıl almaz tutumu başka yapısal çarpıklıklarla da beslenmektedir. Giriş-çıkış
saatleriyle ilgili yapısal sorunun başında “ikili eğitim” gelmektedir. Ancak
MEB ikili eğitimi sonlandırmak için de hiçbir adım atmamaktadır. Öte yandan
2012 yılında 4+4+4 değişikliğiyle birlikte örneğin ortaokulların günlük ders
saatleri 6’dan 7’ye, ikili eğitim yapan bir okulda da günlük ders saati 14’e
çıkartılmıştır. Buradaki asıl amaç seçmeli dersler adı altında belli bir
inancın kodlanmasını sağlayan derslerin dayatılmasıdır. Bu dayatma ikili eğitim
yapan bir okulda gün ağarmadan derslerin başlamasına ve gece karanlığında da
derslerin son bulmasına neden olmaktadır.”
“EĞİTİMDE ÖZELLEŞTİRME DEVAM EDİYOR”
“AKP iktidarı döneminde, eğitimde piyasa merkezli
işletmeci anlayışı yerleştirilmeye çalışılmış, özel okullara yönelik doğrudan
teşvik uygulamalarında ciddi adımlar atılarak kamusal eğitim alanı
daraltılmıştır. Kamusal kaynaklar, eğitimin ticarileştirilmesi için özel
sermayeye aktarılırken kamusal eğitimin niteliği düşürülmüştür. MEB verilerine
göre, 2020-2021 eğitim öğretim yılı itibarıyla Türkiye’de 53 bin 620 resmi, 13
bin 501 özel okul bulunmaktadır. 2003’te özel okulların resmi okullara oranı
yüzde 2 iken, bugün bu oran yüzde 19’a yükselmiştir. Rakamlar AKP’nin eğitimi
kamusal bir hizmet olmaktan çıkarma amacını ortaya koymaktadır. Eğitimdeki
özelleştirme bir taraftan eşitsizlikleri artırırken bir taraftan da eğitimdeki
niteliği düşüren bir etki yaratıyor. Özel okulların oranı yüzde 19 iken, özel
okullarda okuyan öğrencilerin oranı yüzde 8’dir. Bu da okul ve öğretmen başına
düşen öğrenci sayısında inanılmaz derecede bir eşitsizliği resmetmektedir. Yani
okulların yüzde 81’inde öğrencilerin yüzde 92’si okumaktayken, geri kalanında
yüzde 8’i okumaktadır.”
“EĞİTİM ÇALIŞANLARI GELECEKTEN ÜMİTSİZ”
“Öğretmenler bu eğitim döneminde de kadrolu, ücretli,
sözleşmeli diye kademelendirilerek sömürülürken seçim öncesi AKP'nin defalarca
vadettiği 3600 ek gösterge rafa kalkmıştır. Öğretmen alımlarında KPSS’de
dereceye girmek dahi artık bir kriter olmaktan çıkmış ve mülakat denilen bu
garabet sistem temel belirleyici unsur haline gelmiştir. Siyasi iktidar
tarafından eğitimin paydaşlarına danışılmadan, öğretmenlerin haklarını ve
taleplerini dikkate almadan Öğretmenlik Meslek Kanunu taslağı hazırlanmış ve
apar topar Meclis’e sunulmuştur. Bu kanun taslağı öğretmenin koşullarını ve
öğretmenliğin niteliğini artırmaktan uzak olmakla beraber, milli eğitimimiz
açısından yeni sıkıntılara da yol açma potansiyeline sahiptir. Ekonomik olarak
zor durumda olan eğitim çalışanlarının öncelik olarak ekonomiyi temel sorun
olarak görmelerinin nedeni yukarıdaki görüşlerinden belli olmaktadır.
Katılımcıların yüzde 64,2'si düşük maaşları nedeniyle toplumdaki
saygınlıklarının yıprandığını aktarmıştır. “Öğrencilerimden ve
meslektaşlarımdan uzak kalmak mesleki motivasyonumu her zaman düşürüyor”
diyenlerin oranı yüzde 70,6’dır. Katılımcıların yüzde 77,6'sı pandemi sürecinde
teknolojik ihtiyaçlarının MEB tarafından karşılanmadığını kaydetmiştir.”
“ÖĞRETMEN BELGE DEĞİL ÇÖZÜM ODAKLI KANUN İSTİYOR”
“Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, “Bakanlık olarak tüm
öğretmenlerimiz ve idari personelimize okullarımızın yüz yüze eğitime devam
etmesindeki kararlı duruşları, sorumlulukları paylaşmaları ve emekleri
nedeniyle teşekkür etmek için başarı belgesi düzenleyerek ilettik” sözleri ile
tüm öğretmenlere başarı belgesi verildiğini açıkladı. Öncelikle belirtmek
gerekir ki Bakan beyin lütfu ile verilen belge mevzuatın lafzına aykırıdır.
Sayın Bakan’a, öğretmen ve yöneticilere ödül verirken aynı öğretmenler odasını
paylaştığımız ücretli öğretmenlere ya da eğitim öğretim süreci için birlikte
mücadele ettiğimiz diğer çalışanlara (memur, hizmetli…) neden ödül vermiyorsunuz?
diye de sormak istiyoruz. Sayın Bakan bir adım atacaksa, öğretmenlere içi boş
şekilde ödül vermek yerine, öğretmenlik mesleğini onurlandıracak, hak ettiği
yere gelmesini sağlayacak, ekonomik ve özlük hakları noktasında güçlü kılacak
adımlar atmalıdır. Eğitimin tüm aşamalarında laik, bilimsel, demokratik
yaklaşım öncü olmalı, parasız ve kamusal eğitim sağlanmalıdır. Öğretmenlik
mesleğini yakından ilgilendiren allanarak pullanarak kamuoyuna müjde olarak
sunulan ve içi tamamen boş Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun amaca uygun
çıkarılmasını sağlamalıdır.”
Akdeniz Gerçek Haber Merkezi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.