Çocukluğumuzda her şeyin bir ölçüsü varmış. Yemenin, içmenin, konuşmanın, oturmanın, kalkmanın yani aklınıza ne gelir ise.
--İlk okula en erken 6 yaşında
gidildiğine göre, 6 yaşında olan bir çocuğa öğretilen terbiye, adap, edep,
saygı, sevgi adil olma duygusuna kadar her şey ailede, Ana-Baba, Nine-Dede,
evin, ailenin ya da konu komşunun öğrettiği şeylermiş.
--Özgüven ise, bütün bu altyapı üstüne
bilgi ile donatılır, ama yine de "söz gümüşse, sukût altındır" diye
de kulağa, küpe sözler edilirdi.
--Yemeden, içmeden, oturup kalkmadan,
konuşmadan, görmezlikten gelmeye kadar her şeyin bir adabı, edebi, yeri, zamanı
ve şekli varmış.
--Tamam hali vakti yerinde bir köy
delikanlısısın ama öyle ulu orta istediğin gibi davranmak, konuşmak, yemek,
içmek yokmuş.
--Köy yaşamı, dayanışmalı bir yaşamdır.
Hısım akraba olun, olmayın konu, komşu herkes birbirinden bir şeyler alır
verir. Bunun varlıklı ya da yoksul olmakla bir ilgisi de yoktur.
--O yüzden “Komşu, komşunun külüne
muhtaçtır" denilir.
--İlk okula gidiyor muyum bilmiyorum.
Annem Babam evde olmazsa, Ninelerim olurdu. Bir gün bir komşumuz evin avlusunun
dışından Annemin, Babamın adını söyleyerek, seslendi.
--Küçük yerlerde hemen herkes birbiri
ile uzak yakın akrabadır ama, bu "hala, teyze, dayı, amca" gibi
hitaplar akrabalıktan çok yakın olmanın bir hitap tarzıdır.
--O gün, Annemin adı ile
"Hala", babamın adı ile de "Dayı" diye ünleyen köyün aşağı
mahallesinden birisi vardı.
--Köylerlerinde, herkesin sevsin sevmesin,
uysun ya da uymasın bir "lakab"ı vardır. O gün, O kişiye ben de,
herkesin söylediği gibi:
--"Hee, ne var, ne istiyon
Kel/Kör/Topal/Uzun" Ayşe/ Fatma/ Ali/ Omsan kim ise öyle seslendim. Çünkü,
köyün içinde, yolda, belde herkes ona ardından öyle hitap ediyordu, ben de öyle
seslendim.
--Balkondan, hemen bizimkiler duruma
"gel bakalım, ...Hanım, Bey" diye seslenip, el koydular ve gelenin
istediğini verdiler, o da gitti.
--Gitti gitmesine de, Annem-Babam bana,
"gel bakalım arkadaş", deyip çağırdılar. Babam kulağımı çekip,
"sen ne dedin, o eve gelene" dedi. Bir terslik vardı ama ne?
--"Bak, bu eve, avluya gelen
herkes, bu evin konuğudur, herkese de konuk gibi davran, bu bir. Ayrıca,
herkese de, "amca, dayı, hala, yenge, teyze, abla, abi diye hitap edeceksin".
--Haydi, herkes istediği gibi konuşuyor,
oturup kalkıyor, benim oturup kalkma kısıtlamalarımdan sonra, bir de hitap
kısıtlamalarım olmuştu.
--Çok daha sonra öğreniyordum ki bu ve
buna benzer kısıtlamalar, sözler, kulak çekmeler bana birer hayat dersi
oluyormuş.
--Yalan söylemek mi? Yakalanırsan,
"yandı gülüm keten helvası". Yalanın ağırlığına bağlı ceza. Yalan
olmazdı ama, yine de ara, sıra, pembesinden, sarısına masum yalanlar da
savurmak gerekiyordu.
--Camide diz kösüp, dersini dinlediğimiz
Cami imamlarımız da, bize iyi olmamızı, doğru, dürüst, adil olmamızı öğretir,
öğtlerlerdi. Yoksa, hem "Allah sevmez, hem de Peygamber sevmezdi. Şeytanın
arkadaşı olurmuşuz". diye öğretmişlerdi.
--Aynı toprakların çocuğu, İmam Hatip
Lisesi çıkışlı Ankara Hukuk Fakültesinin Değerli Öğretim Üyesi Prof Dr Ömer
Arbek dostumun, din, ahlak, edep, hukuk konulu çırpınışlarını görünce;
--Trakya'da bir İlahiyat Fakültesi
Dekanının kabadayı çıkışını nereye oturtacağımı bilemedim. Acaba sevgili
Ömer'in çırpınışları, bize öğretilenler ve bizim de yaşamımızda "adam gibi
adam olmak" için çabalarımız boşa mıydı?
--Televizyonlarda anlı-şanlı adamların,
kadınların "et yoktu, süt yoktu, hap yoktu,... yoktu, ... yoktu"
yanlarına alışmıştık ama;
--En son bir densiz de, "su bardağı
yoktu" deyince tepem attı.
--Bu doğru olabilir, ama onların evinde
yokmuştur. Kıçını yıkadığı eliyle avuç, avuç içiyormuştur. Ama Atatürk,
Paşabahçe Şişe ve Cam fabrikasını 1935'lerde kurmuştu. Evimizde, ninemin su,
çay bardakları hala anı olarak saklanır. Onlarda yok ise, bu onların
ninelerinin, dedelerinin sorunu. Yokluk ayıp değil de görgüsüzlük ve
yalancılık çok ama çok ayıptı
--Rüyasında, sakalında pire dolanan
Papaz, sakalını kesince, "neden kestin diyenlere":
--"Olur mu, Yol Olur" demişti ya, sanırım, bizler sustukça bu görgüsüz, terbiyesiz, seviyesiz ve hadsizlere yalan söylemek yol oluyor.