Herkesin her şeyi bildiği yerde iki kelam etmek anlamsız da yine de salaklık edip, iki kelam edeyim dedim.

Bir anım ile konuya gireyim.

Antalya'dan Allah’ın Osmankalfaları’ndan (köyüm) Ankara’ya gitmişsiniz. Derken, birileri de size "gel, sözünü ettiğin o projeleri burada uygula madem" demiş. (DÖSİM/DÖSEM projeleri)

Sen de gitmişsin, elinde proje dosyası ama, bu işler öyle olmazmış. Önce, birilerinin ‘Rahle-i tedrisatından geçmek’ gerekirmiş.

Bu Rahle-i tedrisatından geçilecek kişinin "alim" olması da gerekmiyormuş.

Neyse bir süre sonra, (beraber başlayacaktık ama benim teknik arızalarım sebebiyle geç de olsa) işe başladım.

Kişilerden, kurumlardan, resmi, özel yazılar geliyor da geliyor.

Ne ve nasıl yapılacağını üç aşağı beş yukarı biliyorsun da her birisi ayrı bir iş. Yenisi var, eskisi var.

Haydi yenisi sorun değil, sen başlatıyorsun, eskinin bir geçmişi gerek. Eee, birlikte çalışğın, çalışacağın arkadaşlarına, elemanlarına sor. Ne var bunda. İste, istediğin evrakları getirsinler.

Bürokraside o işler öyle olmazmış. Bana istediğim bilgi ve belgeler gelmiyor. İlk anda bir şey anlamadım ama, sonra jeton düştü. Yerine geldiğimi düşünen herkes (ki hiç ilgisi yoktu, zaman ile anlayacaklardı) benden bir şeyler gizliyor, eksik, yanlış yapmam için ellerini ovuşturuyordu.

Neyse, bir şekilde aştık sorunu, 6 ay sonra, "erkeklik ispatlama" yoluyla çözdüm. Bir gün tüm çalışanlara:

“Yarın bu birimin evrak kaydı da dahil, resmi yazışma, dosyalama, muhasebe kayıt, çek yazım vs ne var ise her şeyi ben yapacağım” dedim, dedim de. Yaptım da. Ama akşama kadar anam da ağladı. Yapmadığım, yapamadığım bazı şeyleri de bu kez ben onlardan gizleyip yapmış gibi gösterip, günü bitirdim.

Akşam oldu, herkeste bir telaş. Benim bu işleri tek başıma yapamayacağımı düşünmüşlerdi.

Ama yaptım. Bazılarını da yapmış gibi gösterdim.

Tabi, beni "ciddiye almayan" bazıları "tırstı". Ben, pek de öyle göründüğüm gibi saf ve salak değilmişim; anladılar.

Ve benim ile baş etmenin zor olduğunu gördüler.

Bürokrasi, çok enteresandır. Bunu görünce, Hacettepe Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde özel öğrenci statüsünde, YÖNETİMDE master/yüksek lisans bile yaptım.

Bu hikayeyi niçin yazdım. Beni, okuyan bazı eski iş arkadaşlarıma hoş bir anı olsun diye değil. Seçim ile kazanılan BELEDİYELERin yönetilmesinde karşılaşılabilecek sorunların farkındalığı için.

Seçip, başkan yaptığınız kaç yönetici vergi dairesi ve mahkeme kapısı dışında devlet ile işi oldu. Devlet için iş yaptı. Devlette çalışıp, devleti tanıdı. Çoğu, o ya da bu işte başarılı, bol para kazanmış, popülaritesi yerinde başarılı insanlar.

Ama devleti yönetmek, bürokrasi bir başka alemdir.

AKP bile, ilk geldiğinde şikayet ettiği bürokrasi ile anlaştı. Ve bugün bürokrasiyi tasfiye düşüncesinden vaz geçip, bürokrasiyi kendine göre düzenlemeyi seçti.

Kendi bürokratını yetiştirdi.

Yönetim bir savaştır. Öyle, ben seçildim geldim. Her şeyi yaparım diyemezsiniz. İşin içinde olmadan olmaz. Bugün Antalya ve birçok belediyede yaşanan sorun budur. Yönetim sorunu. Savaşı, elin askeri ile yapamazsınız. Bakın dosyalar ortalığa dökülmeye başladı.

Yönetimler, her şeyi mevzuata uygun, yasalara, yönetmeliklere uygun yapmak zorundadır ama, her şeyde ona uymaz ki. O zaman da birlikte yöneteceğin ilk ve ikinci kademe adamlar senin adamların olmalı. Yoksa, tüm çalışanları değiştirmeye gerek yoktur.

Yazdıklarımın martaval olmadığını bir anı ile bitireyim.

Bir Bakanlıkta çalışıyorum. Deniz Baykal Başbakan Yardımcısı. Ben Antalyalıyım. Ama Mesut Yılmaz'ın atadığı yönetici kadrosunda çalışıyorum. Mum dibine ışık vermezmiş. Geç anladım.

Bir gün, dönemin Bakanının odasında bir iş için sayın Bakan ile tartışıyorum (neyime giveniyorsam). Sonradan Milletvekili olan Osman Kaptan girdi odaya ve ilk olarak orada tanıştık. Ve benim bakan ile tartışmama, o da şahit olmuştu.

Ben bakana "gıcık"ım. Elimden gelen taşı koyuyorum.

Bir gün bana bir kişiyi işe almamı "emretti"/istedi. Ben de olmaz dedim ve ona bir gerekçe yazdım, söyledim. Kişiyi işe almadım.

Aradan birkaç gün geçti, bu kez bir başka birimin yöneticisi Genel Müdür Osman Kaptan bir kişiyi işe almamı rica etti.

Ben de lafı mı olur deyip işe aldım.

Aradan iki gün geçti, bakan beni aradı ve "Ben sizden, bir kişiyi işe almanızı rica etmiştim, 'kadro yok' demiştiniz ama, o kişiyi Osman Bey söylemiş, işe almışsınız" dedi. Haydi al başına bela.

Ben de o kişiyi işe almadım, "staj" için işe başlattım, dedim ve hemen gerekçelerini saydım.

Meğer, ömrü uzun olsun EROL ÇEVİKÇE, yakınlarda sonsuzluğa uğurladığımız o bakandan rica etmiş, ben reddedip olmaz deyince, Osman Kaptan’a rica etmiş. Osman Bey de benden rica edince, hemşehrimi mi kıracağım dedim ve işe almıştım.

YÖNETİM CİDDİ BİR İŞTİR. Şakaya gelmez.

Çok üzgünüm ki, CHP ve ittifakın bazı bileşenleri işin farkında değiller ama bu kafa ile gidilir ise ben 2023 yerel seçimlerinde;

1989 "DEJA VU" sunu görüyorum.

Oradan nasıl görünüyor bilemem ama siz bilirsiniz.