Antalya’nın Efsane Başkanı Tonguç’un Unutulmayan Anısı

1973–1980 yılları arasında iki dönem boyunca Antalya Belediye Başkanlığı görevinde bulunan ve halkçı belediyecilik anlayışının öncüsü olarak anılan Selahattin Tonguç, 28 Temmuz 2025 Pazartesi günü akşam saatlerinde geçirdiği ani rahatsızlık sonrası Antalya Memorial Hastanesi’ne kaldırıldı. Yapılan müdahalenin ardından acil ameliyata alınan Tonguç’un, ameliyat sonrası yoğun bakım ünitesine kaldırıldığı bildirildi. Ailesi ve yakınlarından edinilen bilgiye göre Tonguç’un sağlık durumunun iyi olduğu kontrol amaçlı yoğun bakımda tedavisinin sürdüğü belirtildi. Ölümden dönen ve suikastlara uğrayan efsane Başkan Tonguç’un tekrar sağlığına kavuşması bekleniyor. Antalya için mücadele edeceği ve katkılar sağlayamaya devam edeceği düşünülen Tonguç için sevdikleri ve CHP ailesi şifa diliyor.
“BEŞİNCİ TAKLADAN SONRA ORTALIK SİMSİYAH OLDU”
Sosyal medya hesabından Tonguç’un 1966 yılına ait dikkat çekici bir anı paylaşıldı. Avukatlık mesleğinin ilk yıllarına dair bir trafik kazası ve ardından yaşadıkları şu ifadelerle aktarıldı;
"Antalya ve çevre illerde yeterli avukat yok. En az Antalya kadar da Burdur, Isparta ve ilçelerinde davalar alıyoruz. Bu arada bana Burdur’un ilçesi Bucak’tan epeyce bir dava geldi. Bu davalara giriyoruz. O gün Antalya'da sabah duruşmamız vardı, Süleyman Özgül’le beraber girdik. Öğleden sonra Bucak’ta on bir duruşmamız var. Oraya acele yetişmemiz gerekiyor. Yorgunluk durumuna göre ikimiz de kullanabiliriz ama Süleyman’ın bir ayağı topal. Şehirlerarası yol. Aracı ben kullanıyorum. Babamın eğri bacak Skoda kamyoneti var, onla gidiyoruz. 1966 Kışı. Dağbeli, Bademağacı ve Boğazköy’ü geçtik. Bucak’a varmadan 20km önce, Uğurlu Köyü civarında yol yapım çalışmaları. Stabilize dökülmüş. Ben de hızımı kesmemiş olmalıyım ki hızlı bir şekilde kum zemine girdik. Araba takla atmaya başladı. Birinci taklayı hatırlıyorum, ikinci taklayı hatırlıyorum, üçüncü takladan sonra ortalık simsiyah oldu. Araba beşinci takladan sonra dört tekeri üzerine düştü ve durduk. Kendime geldiğimde ilk düşündüğüm şu oldu: ölüm o kadar korkulacak bir şey değilmiş. Kaporta benim burnuma gelmiş. Her taraf hurdaya dönmüş. Derken geçen bir otobüs durdu. Millet çığlık çığlığa. İnsanlar beni içeriden çıkarmaya çalışıyor. Bu arada bir baktım yanımda kimse yok. Canımı kurtardım ama şimdi Süleyman yanımda olmadığına göre… Eyvah dedim, büyük bir vahamete kapıldım. Dışarıdan duyuyorum, kapıyı kırarak açmaya çalışıyorlar. Derken ayaklarımın arasından bir kıpırdama var. Bir baktım, benim can arkadaşım, kış günü pardösüyü kafasına sarmış, aşağıda boydan boya uzanmış Süleyman. Orda aşağıda! Süleyman yavaş yavaş doğrulup kalkınca, ben onu başından başlayarak bütün vücudunu yokladım. Bir yerde kan var mı falan… kan da yok! O da beni yokladı. Biz ikimiz bir gülme krizine tutulduk. Kahkaha atıyoruz! Dışarıdan duyuyorum: bunlar kafayı yedi diyorlar. Belli ki bunlar kafayı yedi. Levye yahut çekiç… Bir şeylerle kapıyı açıp beni dışarı çektiler ve biz çıktık demek ki. Anımsamıyorum. Ben sinir krizi geçirmişim, aralıksız kahkaha atıyorum. Hiç unutmam Remzi Pullalı, ilaç dağıtımcısı, bana birkaç tokat yapıştırdı. Sonra havada yakalayıp elini tuttum. Dur yahu Remzi! Şu kadar takla atmışız, ikimizde de bir sıyırık kan yok. Bundan daha güzel bir şey mi var. Bırak gülelim! Bir zaman sonra yatıştım."
“O GÜNDEN SONRA ÖLÜMDEN HİÇ KORKMADIM”
Kazada mucizevi şekilde kurtulduğunu vurgulayan Selahattin Tonguç, yaşadığı travmatik olayın ardından ölüm korkusunu tamamen yendiğini şu sözlerle aktarıldı;
"O zaman öyle heyecanlıyız ki mesleğimizi en iyi şekilde yapmaya. O tarafa giden bir araca Süleyman’la rica ettik, bizi Bucak Adliyesi’ne bırakıver diye. Ben Süleyman’a dedim ki, ‘sen git durumu izah et ve duruşmalara gir. Ben arabayı çıkarırım yahut burada bırakırım çekici gelir, Bucak’a varırım. Bir şekilde buluşuruz.’ Ben arabayı çalıştırmaya uğraştım, hemen çalıştı. Ama her tarafı yamuk yumuk olmuş. Cam çerçeve yok. Derken millet de yardım etti ve Skoda’yı yolun üzerine çıkardık. Yavaş yavaş Bucak’a gittim. Süleyman, Adliye’de. Ben Adliye’ye gidecek gücü kendimde bulamamışım ve oto tamircilerin orada bir yerde oturdum, çay içiyorum. Bir baktım, Antalya'dan kardeşim, akrabalar, yeğenler. Bir şekilde duymuşlar kazayı. Doluşmuşlar bir arabaya önce hastaneye gitmişler, yok yanıtını alınca, ‘Bunlar çok ağır kaza geçirdiler herhalde. Burdur'a gidelim.’ demişler. Bir de Burdur'a gitmişler. E orda da kimse yok. Araçla, Bucak Belediyesi’nin önünden dönüş yaparken beni gördüler. Şimdi bir de Süleyman'ı aramaya başladık. Süleyman duruşmaya girmiş. Üçüncü duruşmada olayın büyüklüğünü vahametini anlamış ve bayılmış. Süleyman’ı da hastanede bulduk. Bizim Eğribacak’ı bir şekilde çalıştırdık. Erkek kardeşim o arabaya geçti. Süleyman Özgül’ü de yine benim kullandığım arabaya aldık. (Kahkaha.) Aynı gün akşamına döndük. Ben de olayım vahametini tam tepeye, Çubuk Geçidi’ne çıktığımız anda anladım. Birden ayağımı gazdan çekmişim. Kardeşim hasarlı araçla arkadan bizi takip ediyor. Benim arabadakiler gülüyorlar bana. Bugünkü gibi değil, bir yanı uçurum. Çubuk Beli’ni ve devamını birinci vitesle zar zor inmişim. Kendimi ancak Antalya'ya geldikten sonra toparlayabildiğimi hatırlıyorum. O günden sonra bende olaylara karşı müthiş bir direnç ve ölüme karşı müthiş bir rehavet olmuştur. Gençliğimde 1966’da Bucak’a giderken geçirdiğimiz o trafik kazasından sonra, ölümden hiç korkmadım.",
"BİRKAÇ SUİKAST GİRİŞİMİ ATLATTIM"
Anısında sadece trafik kazası değil, siyasi yaşamı boyunca maruz kaldığı tehlikeleri de aktarılan Tonguç’un, "Başkanlığım süresince birkaç suikast girişimi atlattım. Bir kez Antalya Belediyesi’nin karşısındaki büfenin arkasında pusuya yatmış eli silahlı birini buldular, bir kez Ankara’dan gelen bir ülkücü grup, evimin kapısını çalıp beni bulamadıkları için ve eli boş dönmemek için gidip bir avukatı da bulamayınca ne yazık ki onun karısını öldürdüler. Bir kez kahveme siyanür koydular, bir kaç kez üstüme araba sürdüler, Aspendos Antik Tiyatrosu’ndaki Antalya Film Festivali Ödül Töreni’nde Yılmaz Güney’in iki filmine büyük ödül açıkladığımızda sahneyi taş yağmuruna tuttular, iki ya da üç kez evim kurşunlandı. CHP Antalya İl Binası’na bomba atıldı. Halkı yatıştırmak için orada da en öndeydik" dedi.
“ÖLÜMÜ HİÇ AKLIMA GETİRMEDİM”
Kazanın yaşandığı güzergâh olan Uğurlu Köyü’nden yıllar sonra bile geçerken ayağını gazdan otomatik olarak çektiğini Tonguç, "Korkarsan üzerine gelirler. Ben ölüm korkusunu yendim. Her şeye rağmen korumam yoktu hala yok. Tek başıma Yağca Köyü’nde, dağ başında 50 metrekare bir evde yılın yarısını geçirebiliyorum. Sonraki yaşamımda da ölümü hiç aklıma getirmedim. Bu hep böyle devam etti. Ne ölüm korkusu ne bir şey… Antalya’dan kuzeye giderken, yolum oradan, Uğurlu Köyü’nden çok sık geçiyor. Ne zaman oradan geçsem, hiç farkına varmadan gazdan ayağımı çekerek yavaşlıyormuşum. Oradan gayri ihtiyari ağır ağır geçiyormuşum. Arkadaşlar söylerler, farkında bile değilim" diyerek anısı aktarıldı.
Kaynak:Tayfun Akyatan
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.