Sabah uyanınca gazetelere gazetelere göz atın, tv izleyin, sokağa çıkın her şey
olağan. Herkes mutlu, sorun yok. Bazı meydanlarda bir iki "başı
bozuk" kendini bilmez gösteri falan yapıyor ama onlara kulak
asmayın. Zaten bir iki tv kanalı ya da bir iki gazete haber yapıyor
onları. Onlar, parası Amerika tarafından verilen, sizlerin huzurunu bozmaya
çalışan anarşistler. Ülkenin de sanayileşmesini, ilerlemesini istemezler. Camiye
gitmezler, namaz niyaz ile de işleri yoktur, yani sizin gibi değiller. Boş
verin onları. Zengin bebeleri. Çanları sıkılıyor. Hepsi de gavur
üniversitelerinden. Ne yazsan, ne söylesen, meramın anlatılmaz bunlara. Ankara'da
Gölbaşı Mogan ve Eymir göllerine gittim. Hani bir çay içip bir şeyler;
etrafımda yeşillikler arasında göl sularının sakın kıpırtılı dalgalarını da
izler, bir az nefes alırım diye. Göller ölmek üzere. Her tarafı yosunlar
ile kaplanmış. Kıyıdan gelip giden tekneler adeta yara yara gidiyorlar otların
arasından. Gölü görmeyeyim deyip kafanı kaldırsan karşı dağlara doğru, o da ne?
Her taraf garip garip yükselen binalar ile dolu. Gökyüzünü görmek için
neredeyse uyku pozisyonunda yaslanmanız gerek sandalyenize. Antalya sahilleri
temiz kalsın diye bir kampanya başlamış. Yine başı bozuk, ülkenin kalkınmasını
engellemeye çalışanlar gösteri yapıyorlarmış.
Hatta ben de gördüm facebook cumhuriyetinde paylaşımlara da başlamışlar.
Konyaltı sahilinde, Varyanttan başlayarak Boğacay, Liman, ve Beldibi göynük
sahillerine kadar rezidans, turistik tesis yapacaklarmış. Ülkenin ve
Antalya'nın yüksek menfaatleri için.
Komik mi desem ne desem şaşırıyorum. 1990'lı
yılların başında, o yılların Liberal ANAP'ı, merkez sağ DYP'si ve sosyal
demokrat SHP-CHP'si sahillere ilişkin politikaları: Türkiye, İtalya, İspanya gibi
betonlaşmasın idi. Gele gele geldik, 2010'lu yıllara. Hayatında otel yüzü
görmemiş, poposunu denize sokmamış adamlar turizmci oldu çıktılar. Önceleri
mücahit idiler, halkımızın yüzde35'lik teveccühleri ile TBMM'de yüzde 65'lik
bir temsil ile işe başladılar ve her biri ünlü bir müteahhit olup
çıktılar.
Bir de TV kanalı kurup ya da satın aldıktan sonra gel keyfim gel. Ne istersen
anlat, halkımız zaten dinlemeye çoktan hazır. İstanbul'u kötü yönettik özür
dileriz. Milli eğitimde son 15 yıldır, hiç iyi şeyler yapılmamış, düzelteceğiz.
Ankara'yı, İstanbul'u talan etmişler!.. Bizi, ...., ......, ..... kandırdılar.
Allah bizi affetsin. Hala akıllanmak için; sistemin yasallaştırılmış
şaibeli yollarından gidilerek kazanılan o parala bitmez sanıyor iseniz
yanılıyorsunuz. Hazıra dağ dayanmaz.(Anadolu özlü sözü) O sitelerin aidatlarını
bile ödeyemeyeceğiniz zaman gelince şafağınız atmasın.
Oğlunuz, kızınızın çalışacağı fabrikalar, atölyeler kurulmadığı/ yapılmadığı
gibi olanlar da birer birer kapanıyor. İşsiz kalmaya başladıklarında, hayatın
harçlık vermeden ibaret olmadığı hepiniz anlayacaksınız. Yıllardır ne zaman ve
hangi camiye gitsem, çıkışta bir bağış mendili ve kutusu. Ülkenin en çok
bütçeden ödenek ayrılan kuruluşuna bağlı camilerin ne bitmez tükenmez sorunlar
varmış ya. Sahiden, bu zenginler zekat ve fitrelerini nerelere veriyorlar Allah
aşkına.
Sokakta insanların yüzü gülmüyor.
Trafikte herkes gergin. Dilenmek neredeyse olağan hale geldi. Devlet iğneden
ipliğe her şeyden haraç mezat vergi topluyor. Köprüden geçende de geçmeyen de
alınan haraçlardan sonra bile, ahali köprü ortasına padişahca konulan
becericiden şikayet yerine, arttırılmasını istiyor. Binilen otobüslerde herkes
üst üste, yenisini, bir fazla seferini istemek yerine, ya kavga ediyorlar, ya
da kendi kıçlarını nasıl daha iyi istif ederiz diye uğraşıyor ahali. Ülkenin
her yeri yangın yeri olsa da, her hanede bir dram yaşansa da, betonlardan nefes
alınacak yer, görülecek gök yüzü, bakılacak deniz kalmasa da, Ahval
berkemal!.. (her şey yolunda)!..