Sanatçılar ve dostları (3.Bölüm)

 

Son iki yazım hayvanları ile bütünleşen ressamlar ile ilgiliydi.

Bu ressamların en önemlilerinden, Picasso ve Dali’den bahsetmiştim.

3.Bölümde de devam edelim kısa kısa değinelim istiyorum.

Yaşadığımız toplumsal koşulların dayattığı durum gereği çoğumuzun hayvan besliyor olması bu konuyu önemli kılıyor diye düşünüyorum. Süreç içinde bazı sanatçılar, belki de yaşadıkları fizyolojik ve psikolojik etkenler gereği kaçınılmaz olarak hayvanları hayatlarının ve çalışmalarının bir parçası haline getirdiler.

Peki kimlerdi hayvansever diğer sanatçılar.

Kuşkusuz bu sanatçılardan birisi Frida Kahlo idi. Yaşadığı “Mavi Evinde” papağan, köpek (Xoloitzcuintli türünden), birkaç maymun besliyordu. Her türlü hayvanı severdi aslında ve 143 tablosunun 55 ini hayvanlarından en az birini içeren otoportrelerden oluşmaktadır. En sevdiği hayvan Yaralı Geyik tablosunun konu mankeni, geyik Granizo idi.

Sembolizmle ayrılmaz bir parçası Avusturya doğumlu ressam Gustav Klimt de kedilerin sevgilisiydi. Stüdyosunda çalışırken sürekli beraberlerdi, tüm kediler ortamının bir parçası ve stüdyoda özgürdü. Avusturyalı Gustav Klimt’in en sevdiği kedisi Katze idi.

Henri Matisse (1869-1954) ise güvercinler ve akvaryum balıklarını severdi. Ancak kedilerin de hayatında önemli bir yeri var. En sevdikleri Minouche, Coussi veya La Puce.

Hayvanlarla özelliklede kedilerle büyüyen Paul Klee (1879-1940) için kediler ailesinin bir parçası idi.Durum böyle olunca da ilham kaynağı oldular ve 28 çalışmasına konu oldular.

Andy Warhol (1928-1987)’un New York'taki dairesinde 25 kedi ile yaşadı. Hepsini renklerinden ayırt edebiliyordu.

Ernest Hemingway ‘in ise hayatı boyunca birkaç kedisi olmuştu. Florida, Key West’te yaşadığında, bir kaptanın gemisinden Snowball (kartopu) adını verdiği bir kediyi aldı. Doğuştan gelen polidaktili denilen bir hastalığı olan snowballın 6 parmağı vardı.Bu gün bu soydan gelen kediler müze haline getirilen  evinde yaşıyor.

Yazar ve ressam Dante Gabriel Rossetti, farklı coğrafyaların hayvanlarını severdi. Avustralya keselileri olan vombatlardan özellikle etkilenmişti. Birisine Top adını vermiş ve evlat edinmişti. Ona ayrıcalıklar tanımıştı. Örneğin çevreden gelen bütün tepkilere rağmen, yemek sırasında masada yatmasına izin vermiş, hayvanı öldüğünde ağlamış ve ona bir kitabe bile yazmıştı. Ayrıca çizimlerinde onu ölümsüzleştirdi. Son hayvanı, Güney Amerika’dan getirdiği bir lama ve tukadır.

Charles Dickens’ın Kuzgunu Grip, ölümünden sonra onu dondurdu ve masasında ilham kaynağı olarak bulundururdu.

Charles Baudelaire’in yarasası, Alexandre Dumas’ın Akbabası Diyojen, Prenses Vilma Lwoff-Parlaghy’nin Aslanı Goldfleck, Flannery O’Connor’un Geriye Doğru Yürüyen Tavuğu,  Audrey Hepburn evcil hayvanı olan yavru geyiği sayabileceklerimiz arasında.

Tabii ki istersek daha çok sayıda sanatçı ve hayvanlarına değinebiliriz.

Aslında bizim için ulaşılmaz olan bu sanatçılar, kendi yaşamları sıradan düzenleri ve duyguları olan insanlar. Dolayısı ile belki hayat yalnızlaştırdığı ölçüde veya duygularının yönlendirdiği şekilde  hayvanları yaşamlarına alıyorlardı.

Dostluk ve sevginin iyileştirici gücü tartışılmaz. Hayvanlarla kurulan tertemiz, güvenilir, beklentisiz, yalın sevgi bağı iyileştirici etkileri ile birlikte, insanların kendi içlerine dönmelerine ve önemli bağlar oluşmasına (yapılan akademik araştırmalara göre) sebep oluyor. Psikoloji tedavisi, kişisel gelişim terapi sürecinde ve inanç şekillerinde de anda olan saf, temiz, beklentisiz sevgi alışverişinin gücünün iyileşme üzerindeki etkisi tartışılmaz. Eğer dikkatli bakarsanız her türlü duygu geçişini o gözlerde görmek mümkündür. Kedilerin sirius dan geldiği varsayımını düşünürsek iyileştirici etkileri tartışılmaz.

 Ünlü illüstratör Louis şizofreni tedavisi ve sonrasında kedilere olan düşkünlüğü zengin hayal gücü ile birleşince hastalığının ilerlemesini önlemiş bu durum sanatına yansımıştı. Onun kedi sevgisi şüphesiz ki sanat çalışmaları üzerindeki etkisi önemlidir.

Zor günler geçirdiğimiz bu günlerde ve her daim küçük dostlarınız hayatınızdan eksik olmasın.

İşte tam bu noktada dostlukla kalın. Hoşça kalın.