Bugün kısa ama bir o kadarda uzun bir yolculuğun kıstası olsun istedim.

Ben bir insan değilim bir dinamitim der Nietzsche ECCO Home de.

Dinamit akıl ve delilik arasında patlıyor onun için. Aslında günümüz koşulları da, hepimiz için böyle değil mi?

Toplum olarak abartıya gitmeyi, denge merkezinden uzaklaşmayı seviyoruz. Çılgınlığımız sanırım buradan geliyor.

Hayatın oluşturduğu dengeler de böyle değil mi?

Aslında hayat kendisi kuruyor dengelerini.

İnsan olmak için de oluşması gereken dengeler mi var.

Ufak tefek dokunuşlar ve kendimizi geliştirdiğimiz, etkinleştirdiğimiz ölçüde o dengenin içindeyiz.

Şimdi neyin resmini yapmak için oturmalıyız tuvalin başına.

Ya da gönlümüzde gördüğümüz nedir? Dışa vurmasını beklediğimiz.

Hangi figür hangi imge hangi, leke hangi renk, hangi kural resmimizi dengeye götürecek.

Peki, iç dünyamızı dengeye götürecek olan nedir?

Bizi ifade ediyor dediğimiz, kendimize ait olduğunu düşündüğümüz üslup gerçekten iç dünyamızda var mı? Olmalı mı?

Cezanne’da, Monet’de, Da Vinci de bol miktarda, Mehmet Siyahkalem'de ve Van Gogh'ta vardı.

Hatta Van Gogh’ta ve Dali'de fazlasıyla vardı. Üslupları bilinçaltı birikimleriyle özdeşleşiyordu.

Ne saçma değil mi diye düşünebilirsiniz. Ama kısa ve öz ifade etme sınırı ile yazıyorum.

Denge kuvvetlerin ve ağırlıkların eşitliği ilkesine dayandığından sanatta denge kesinlikle her şeyi aynı düzeye getirerek eşitlemek anlamında ele alınmamalıdır der Gençaydın. Üretim psikolojik dengesizlikte mi, travmada mı başlıyor.

Aslında bilinçaltı terapilerin de amaç psikolojik olarak her şeyi dengeye getirmek değil mi? Psikolojik olarak dengeye giren fiziksel olarak da dengeye girer bakış açısı ile bakmaya çalışarak, kötü ve fazla olanı atmak, olabildiği sürece yerine iyi, temiz ve güzel olanı koymak. Amaç dengede kalmak. Bu durumu sağladığınız müddetçe sağlıklı, huzurlu ve mutlusunuz. Yaşam bu şekilde değil mi aslında.İnsanın boşlukta uyum ve denge arayışı.

Uzayda boşluk, derinlik, sonsuzluk ve denge. Sonsuzluk, derinlik ve boşluk içinde bulunduğunuz ruh hali, ayrıca metafizik ve materyalist bakış açısına göre değişmiyor mu? İç dünyanız da derinlik ve denge. Kendinize ait olanı fark etme değil mi aslın da.

Peki, hangi açıdan fark ediş. Bu değerlendirmeyi size bırakıyorum.

Resimde, tasarım ilkelerinde, sunumda ki denge, travmanın tuvale yansıması durumu sanat yapıtını oluşturuyor ise,denge konusunu rutin den çıkarak tartışmamız gerekmez mi?

İçinde bulunduğumuz dengesiz koşulları, duygusal duygu durumunuzu çözümleyerek kalite standartlarınızı belirleyerek, yaşam sürecinizi düzenlediğinizde çözüm sizin için kaçınılmaz olacaktır.

İşte tam bu noktada üretimle ve dengede kalınız. Hoşçakalınız…