İklim krizinin kente yansımaları 5 İklim krizinin kente yansımaları 5

TMMOB’a bağlı ve Antalya İl Koordinasyon Kurulu’nun (İKK) parçası olan Şehir Plancıları Odası Antalya Şube Başkanımız Funda Yörük ile beraberiz. Öncelikle misafirperverliğiniz için teşekkür ediyoruz. Aflar ve planlar gündemde. Benim en çok merak ettiğim konu meclislerin en büyük gündemi sizin de alanınız olan planlama ile ilgili. Meclislerin gündemleri itibariyle en çok plan tadilatı Antalya’da yapılıyor algısı içerisindeyiz. Acaba öyle mi? Yoksa diğer kentlerde de aynı mı? Önümüzdeki süreçte bir seçim var. İmar affına yönelik bir beklenti var. Oda başkanı olarak ne düşünüyorsunuz?

Ekibinize ve nezdinde size öncelikle teşekkür ederim. Söyledikleriniz doğru. Planlama, rantın en yüksek olduğu noktalar. Maalesef rant diyorum. Çünkü planlama rant demek değil. Ama maalesef planlama, rant getirir olarak bakılıyor günümüzde. Aslında planlama insanların yaşam alanlarını kolaylaştırmak, sağlıklı yaşamaları, kaliteli yaşayıp ulaşımda erişimlerini arttırmak amaçlı tespit eder yaparız. Ama maalesef planlamanın günümüzde geldiği nokta ‘Bu plan yapılınca ne kadar rant kazanılacak?’ gibi bir soru işaretine dönüşmesi mesleğim adına içler acısı. Planlamayla rantı eşit değerlerde bulmayı yanlış buluyor ve bu konuların bu noktaya getirilmesine de üzülüyorum.

Çok güzel söylediniz. Biz de sizin gibi bakıyoruz.

Planlama demek; İnsanların yaşam standartlarını kollayarak konforlu bir yaşam koşulu sağlamak.

Her plan tadilatı, eşittir rant demiyoruz zaten. Örneğin Batı Çevreyolu. Bir yol projesi bile rant projesi haline dönüşebiliyor.

Örneklemeniz doğru. Batı Çevreyolu. Bütün portakal bahçelerini iptal edelim oradan yol yapalım. Tabi ki de insanoğlu için yol lazım. Gittikçe de artıyoruz. Antalya nüfus artışında en hızlı yükselen kent. Yabancı ve yerli nüfusunda göç alan en fazla il. Üstelik bunların yüzde 80’i nüfusa kayıtlı da değil. O yüzden kent problemleriyle baş başayız. Çünkü oluşturduğumuz kentte yaşamasını planladığımız insan sayısının üç beş katı insan yaşıyor. Buna yaz ayı dahil değil. Yazın ayrıca göç alıp, üç beş ay dönemsel yaşayan insanlar ayrı, bir de yazın sürekli gelen ve değişen nüfusumuz var. Turizm nüfusumuz var. Bu yüzden birçok problemle karşılaşıyoruz.

Peki TOKİ’nin yabancılarla ilgili bir projesi mi var? Konyaaltı Belediye Başkanı Semih Esen Çakırlar bölgesinde böyle bir alan yaratılacağına dair konuşma gerçekleştirdi. Böyle bir alan var mı?

 TOKİ biliyorsunuz Antalya’da dört beş bölgede sosyal konut projesi ilan etti. Çakırlar bölgesinde de bir alan olduğu söyleniyor ama projeler, detaylı veriler kendilerinde de net olmadığı için şuan bir şey söyleyemiyorum.

1 Aralık Perşembe günü yapılan Konyaaltı Belediye Meclisi’nde Çakırlar TOKİ ile gündem maddeleri görüşüldü.

 İlk etapta hangi noktalarda olduğunu araştırdık. Serik bölgesi ve Konyaaltı bölgesinde vardı. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı bir kaç bölge ile ilgili Hazine’ye ait hızlı bir çalışma yürüttü. Alternatifli birkaç yer tespitleri vardı. Demek ki o Meclis’ten sonra kesinleşmiş olacak.

BÖLGESEL PLANLAMA ŞART

Meclislerle ilgili düşünceleriniz nelerdir?

 Maalesef çok fazla plan değişikliğine maruz kalan alanlar var. Sadece Antalya’da değil. Bütün büyük kentlerimizde maalesef meclislerin en büyük konuları imar plan değişiklikleri. Bütün büyük kentlerde yoğun bir sorun. Çünkü nüfus arttıkça ihtiyaçlara binaen planlarla ilgili düzenlemeleri değerlendiriyoruz. Bazı tadilatlar haklı olsa da bazıları gerçekten ihtiyaç dışı ya da özel menfaat için yapılmış oluyor. Sürecin geldiği durum maalesef bu. Bu mevcut imar planları bu kadar cevapsız kalıyorsa bölgesel ve bütüncül çalışmalar yapılması gerektiğini düşünüyorum. Bu kadar tadilat, bu kadar sorunumuz varsa demek ki kent planlarının güncellenmesi gerekiyor demektir.

Siz teknik insanlarla sohbetlerimizde, haberlerimizde konuştuğumuz bir konu. Hatta belediye başkanları da aynı şeyleri ifade ediyordu. “Bütüncül plan diye.” Ama bakıyorsunuz bir adada tek bir noktada mısır patlağı gibi yeni bir bina yapılıyor. Oradaki bütüncül planı delmiş oluyor. Yukarıdan denetim olsa olmuyor. Bunların önünde durulamıyor gibi bir algı oluşuyor.

 Bu kadar plan değişikliğinin dayandığı nokta demek ki kentlerimizin planlarının güncellenmesi, alt yapıların yenilenmesi, planlamayı oluşturan verilerin de güncellenmesi gerekiyor. Yeni hali hazır haritaların yapılması lazım. Jeolojik etütlerin tekrar yapılması lazım. Kurumların yatırımları ile ilgili araştırmaların yapılması lazım. Devlet Su İşleri (DSİ), Karayolu gibi bizim ülkemizde bir sürü kentleri şekillendiren resmi kurum var. Bunların çevre önerileri ne olacak? Biz bunları planlara nasıl yansıtacağız? Bunlar planlarla örtüşür şekilde yapılmıyor. Örnek verirsek bir şehir plancısı olarak ben bilmiyorum, çizdiğim çalıştığım bir planlama bölgesinde Karayolu’na görüş sorarsam bana bildiriyor. Verilerle ilgili altyapıları iyi oluşturmak lazım ki, kentin sorunlarına da çözümler oluşturalım. Kente hep mekânsal olarak bakıyoruz. Maalesef sosyal ve demagojik açıdan da bakmak gerek. ‘Bu kent ne istiyor, bu insanlar burada nasıl yaşar’ diye düşünmeden şu evin içine şu insanı tıkarsak bu insan mutlu olur mantığı bu kent açısından içler acısı duruma geliyor. Bunları sıfırlayabilmek için önümüzde çok güzel bir fırsat var. Kentsel dönüşüm. Ama bizler kentsel dönüşümü yanlış anladık. Yapısal dönüşüme dönüştürüldü.

317320556_10224069174691283_1707283463068225916_n

Türkiye’nin en büyük kentsel dönüşümü Antalya Kepez bölgesinde yapıldı. Belki size de bu konuda özeleştiri yapmanız için bir şeyler söylemek istiyorum. Etrafımdaki meslek odası başkanlarına da hep söylüyorum. Lütfen siyasete girin. Siyasete giren üyeleriniz olsun. Güvenilir insanlar Meclis’te olsun. Haritacılar, şehir plancıları, jeoloji mühendisleri gibi. Sizler Meclis’te olmadıkça, sizler milletvekili olmadıkça, sizler belediye başkanı olmadıkça, bakın hep avukatlardan ve doktorlardan oluşan bir Meclis yapımız var. Sanki biz sağlığı uçurduk. Hukuk adalet sistemimiz muhteşem. Ona rağmen sorunlar halledilemiyor. O yüzden bence bu yapının evrilmesi gerekiyor. Bu teknik insanların yönettiği belediyeler, teknik insanların olduğu meclislerde en azından bir fren mekanizması olur. Sizin gibi direngen odalar olması gerekiyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Geçmiş dönemde teknik olan arkadaşlarımız siyasete katıldı. Gerçekten onlarla iletişimlerimiz daha kolay oldu. En azından şunu söyleyebildiler bize. Bu konu siyaseten bir karar. Bu konu teknik olarak böyle. Bunları konuşabildiğimiz aynı dilden olan insanların, tabi ki siyasette bir tık daha artıya götürür bizi. Ama maalesef bizim bazı teknik arkadaşlarımızda bu işlerin hilesini biliyorlar. Örneğin kasap bilemez binadan kaç tane daire çıkacağını ya da manav bilemez zemin katın su basman kodunun bilmem kaç olursa emsal harici ne olur. Bu konuyu teknik insanlar oluşturup onların önüne yaranmak için getiriyor. Kesinlikle teknik insanlar çoğunluk olmalı ama teknik, ahlaklı ve etik insanların olması önemli. Asıl teknik insan korkutucu olabilir. Siyasetçilerin bence siyasetten önce ahlaki değer sistemleri ile ilgili eğitimler almaları gerekiyor. Bizim en büyük sorunumuz bu ahlaksızlığın tırmanarak gitmesinin sebebi eğitim ve kültür sanat eksikliğimiz. Doğru yanlışı ayırt edemeyecek hale geldik. Hükümetin başındaki yanlış yapar mı diye düşünen bir halk var. Bu halk ekonomik sıkıntı yaşıyor. Her şeyden önce gelen maddiyatı kendisine tabi ki daha rahat yiyip içebilmek için kullanmak istiyor. O yüzden teknik kişilerin ellerini vicdanlarına koymaları gerekir. Bu sistemlerde kamu yararı, meslekte doğru yürümek ince bir çizgidir.

“BU MEMLEKET, ANTALYA BİZİM”

 İmar barışı, imar affı hakkında ne düşünüyorsunuz?

İmar barışı ve imar affı gibi insanların haksız, adaletsiz sistemlerini devletçe belgelendirilip, sanki doğru yapmışçasına onaylıyor, bizler meslek odası olarak reddediyoruz. Kesinlikle kabul etmiyoruz. Bu benim meslekte en hassas olduğum nokta. Çünkü serbest çalışan bir plancı olarak da baktığım zaman ben insanları doğru ve yapılaşmayı düzgün yapmaları yönünde yönlendirirken, birçok paraları teknik kişilere, belediyelere, başka kurumlara resmi harçları yatırırken vicdanen ‘aman yanlış yapmayalım’ diyerek ürküp adaletle doğruluk duygusuyla çalışan insanlar süreçlerini bir, bir buçuk yıl gibi süreçlerle tamamlarken birilerinin hiç kimseye hiçbir şey söylemeden kendince ‘devlet de beni destekliyor zaten’ diyerek ilerlemesini doğru bulmuyorum. İnsanları bu konuda hassasiyete çağırıyorum. Bu memleket bu Antalya bizim. Bu konu bizim günümüzü kurtarır. Yarınımızı kurtarmaz. Yarınımız için çok büyük yanlışlar yapıyoruz, bu yapı kayıt belgeleriyle beraber. Hiçbir kontrolü olmayan. Yeni yaşanan büyük depremlerden akıllanmıyoruz bu süreçte. Teknik olarak hiçbir kontrolü yapılmamış yapılara belgelendirmeler yapıyoruz. Bununla ilgili çıkacağını duyduğumuz bir yasa tasarısı var. Şimdiden ‘Yapmayın, canımızı acıtmayın. Geleceğimize engel olmayın’ demek istiyorum. O yüzden kentlerimize eğer güzellik katmak istiyorsak onun için savaşıyorsak bir taraftan da devletin bu konuda desteklerini çekmesini bekliyoruz.

Songül BAŞKAYA

317488226_10224069174811286_8560227015277105474_n