“YERYÜZÜNDE konuşulan 2796 dilden bugün ancak 118’i
devlet dilidir.” diyor Devlet Dili Olarak Türkçe kitabında A. Dilaçar ve
ekliyor: “Türkçemiz 15.yy’den beri hem devlet, hem uygarlık niteliğini
taşımasaydı Doğu Avrupa, Balkan ve Yakın Doğu dillerinin sözcük hazinesine
girip bin yıllarca bu bölgelerde bir ‘geçer bölge dili’ olabilir miydi?
İSA’DAN önce (3.yy) Göktürklerin, 6.yy) Uygurların,
(8.yy) Avar Türklerinin, (11.yy) Hazar Türklerinin, (14.yy) İdil Bulgar
Türklerinin devlet diliydi Türkçe.
“TÜRK Beyler Türk adını bıraktı. Çinli Beyler Çin adını
tutup Çin Kağanı’na itaat etmiş.” diyor Kültigin Kağan, anıtında. Moda dil Çinceymiş
o yıllar. Orhun Yazıtları’nda okuruz.
+Biz Anadolu kapılarındayken de: “Tanrı Türkleri yeryüzünde ‘ilbay’
kıldı; dünya uluslarının yönetim yularını onların eline verdi. Türk dilini
öğrenmek çok gerekli bir iş olur.” diyordu Kaşgarlı Mahmut. Bağdatlı Araplara
Türkçe öğretmek amacıyla yazdığı Divan-ü Lügat- it Türk eserini Abbasi
yönetimine bu amaçla armağan etmişti. Karahanlı diliydi o yıllar Türkçe. +
15.yy’nin ikinci yarısında yazdığı Muhakeme tül Lügateyn’de de Türk dilinin
Farsçadan üstünlüğünü kanıtlıyordu Ali Şir Nevai. Diyordu ki: “Türkün bilgisiz,
zavallı gençleri güzel sanarak Farsça şiir yazmaya özeniyor.” Yani
eleştiriyordu o zamanın yabancılaşma modasına kapılan genç şairlerini. +
Selçuklu sarayı da hor gördü Türkçeyi, İran etkisiyle. Gıyaseddinler,
Keyhüsrevler özel ad olarak girdi yaşamımıza, Karamanoğlu Mehmet Bey’e kadar. +
“Bugünden sonra divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste, meydanda Türkçeden başka
dil kullanılmayacaktır!” diyene kadar. + Osmanlılar da aşure bir dil edindiler;
dinde ve bilimde Arapça, sanat ve edebiyatta Farsça, günlük yaşamda Türkçe
sözcüklerin ağırlıkta olduğu bir dil… Tanzimat’la dilde kendine dönüş izleri
görülür. Meşrutiyet’le Ziya Gökalp çıkar ortaya. Ve akşam olur ve sabah olur 12
Temmuz 1932’ye ulaşır tarih. Türkçemiz bu kez de Türk Dil Kurumu’nu kuran
Atatürk yardımıyla kurtulur. Aynı yılın 26 Eylül’ünde yine Atatürk tarafından
Dolmabahçe Sarayı’nda toplanan 1. Türk Dil Kurultayı ile başlayan ve yıllarca
kutladığımız halde (artık bu yıllarda
anılamayan neredeyse unutulan ) Dil
Bayram’ımız şimdilik budur.
SON olarak 1950’de çok partili yaşama geçtiğimiz günle
başlayarak, yeniden Arapça ezanla birlikte, Anayasa dilinin Teşkilatı Esasiye
Kanunu’na dönüşüyle birlikte önce Osmanlıca sonra Amerikanca hastalığına
tutuldu dilimiz; okullarımız da ‘Anadolu Lisesi hastalığı’na… Tümünün Anadolu
Lisesi kapsamına alınması düşünülen İmam Hatip Liselerimiz bile neredeyse
Kuran’ı İngilizce okuyacak. Üniversitelerimiz fazladan bir yıl ‘Hazırlık’
okuyarak ‘Dil ve Kültür Dışalımı’ yapıyor Britanya’dan, ABD’den. Örneğin
Antalya’mızda bile (turizmin başkenti ya!) Türkçe görünmez oldu İngilizce’den.
Yıldızsız otellerde Türkçe yatamaz olduk, aşevlerimizde Türkçe yemek yiyemez olduk, helâlarımızda Türkçe (affedersiniz) ..çamaz olduk.
Ne olduk biz?..
BİR Kültigin mi, bir Kaşgarlı Mahmut mu, bir Ali Şir
Nevai mi, bir Karamanoğlu Mehmet Bey mi yoksa bir Atatürk mü beklemekteyiz?..
Tayyar ÜNAL
GÜZEL TÜRKÇEMİZ TİTİZLİĞİNİN SÜRMESİ DİLEKLERİYLE, SELAM
VE SEVGİLER!..