KONUMUZ ekonomik ya da politik babaların değil biyolojik babaların mutluluğu… İlk ikisinin mutluluğu yabancı bize. Onları nelerin mutlu ettiğini değil nelerin mutlu etmediğini bilebiliriz ancak.

BİYOLOJİK babaların havası çocuk yaşta başlar, ya da onlar dolduruşa o yaşlarda gelirler: “Sen erkeksin, soyu sen sürdüreceksin, bu ocak aslında sana minnettar….”  falan filan derler. Bir soyadıdır söz konusu olan. Onun da bilirsiniz ‘Bir yasalık ömrü’ var. Hoş o yasa yokken bile eşlerinin soyadıyla yaşayan babalar var ülkemizde.

AYAĞINA bastırmadan nikâh masasından kalkabilip, ekonomik durumunu garantiye aldıktan (gerçi yüzde doksanı) evliliği gerçekleştirdikten sonra başlar babaların tatlı beklentileri. Baba adaylığıyla birlikte yani. Günümüzde bir erkek babalığının mı yoksa bir damat babalığının mı daha onur verici olduğu tartışması yok. Herkes kendi payına düşen mutluluk pastasını keser; çünkü mübarek şey sipariş verilerek sağlanmıyor.

BİR gün okul çağı başlıyor çocukların. Başarıları, popülerlikleri, uslulukları, yaramazlıkları hatta Allah’ın belası oluşları bile onların, zevk verir babalara. Hep bir övünme fırsatıdır aradıkları. Zevkler ve renkler tartışılmaz ya: “Altta kalanın canı çıksın!” derler ya, türlü nedenlerle her durumdan bir mutluluk vazifesi çıkarılır, aranır ve Allah’ın izniyle bulunur.

KOVAN dolar bir gün. Oğul verme günü gelir. Kızsa da oğlansa da onların uçup gitme vaktidir vakit. O ne eritici, ne heyecan verici, ne mutlandırıcı bir telaştır. İnsan eş/dost çevresini hesabını tutmaya, listeler çıkarmaya başlar. Topluma karışacak yeni bir ailenin kurulma çalışmalarının kahramanıdır eşiyle birlikte baba. Jönlük bitmiştir artık. Karakterleri oynamaya başlarlar yavaşça. 

VAKTİYLE baba olmaktan mutluluk duyduğunu sananlar ‘babaların babası’ olurlar bir gün: “Bu torun sevgisi de bir başka oluyor canım!” la anlatır o zevki henüz tadamayanlara. Kısaca (değişimlere de uğrasa) sürer gider babaların mutluluğu.

ŞU gerçekleri anımsatarak bitirelim sözümüzü: Babaların yaşamında da her tez bir karşıtıyla, her güzellik bir çirkinlikle, her yumuşaklık bir sertlikle, her mutluluk ağır bir sorumlulukla dengeli değil midir? Varken değil onların değeri -kaçırılan fırsatlar gibi- genellikle yokken bilinir.