Ocak ayının ilk yarısında  Antalya ve çevresinde kuvvetli yağmurlu günler yaşadık. Sel, yıldırım, kuvvetli rüzgar ve fırtınanın  etkisine kaldık. Ardından güneşi bol günler geldi. Hava şahane, deniz şahane.

Kış günü dayanamayıp denize girenlerimiz de var. Çocuklarımız, parklarda, Rus ve Ukraynalı çocuklarla güle oynaya güzel havaların  tadını çıkarıyorlar. Antalya Diplomasi Forumu Mart toplantısında gelip bu çocukları seyretmeli, barışın nasıl sağlanabileceğini izlemeli.

Çoğumuzun yüzü  gülüyor. Keyfi yerinde.  Yüzü gülmeyenler de var. Endişeli, kaygılı olanlarımız da var. Son yılların en sıcak Ocak ayı yaşanıyor ülke genelinde. Türkiye’nin büyük bir kısmı kuraklığın etkisinde. Yağışın olmaması özellikleri çiftçileri kaygılandırıyor.  Bu gidişle tarım sektöründe ciddi sorunların yaşanabileceği belirtiliyor. Barajların  doluluk oranlarındaki düşüş kuraklığın yarattığı bir diğer  sorun.

Hava sıcaklığının mevsim normallerinin üzerinde seyretmesi ağaçların da dengesini bozdu. Bu güzel havalara aldanan kimi ağaçlar kimi yerlerde çiçek açtı. Meyve verdiğini görenler de var. Ağaçların aldanmasının  meyve verimini olumsuz etkileyebileceği belirtiliyor. Aldananlar sadece ağaçlar değil. Arılar da sıcak havalardan etkilendi. Uzmanlar, kuraklık ve sıcak havaların arı nüfusunda düşüşe neden olduğunu belirtiyor.  Öte yandan, Türkiye’nin tahıl ambarı olarak bilinen İç Anadolu’da beklenen yağışlar düşmediği için tehlike  çanları çalıyor. Çiftçiler yağmur duasında.

 Ayın sonuna doğru sıcaklığın kırılarak yağışların başlaması bekleniyor. Ancak kuraklık her daim kapıda. Her daim hazırlıklı olmak gerek. Yağışların yetersiz kalması, kuraklığın devam etmesi halinde riskin büyüyeceği  göz ardı edilmemeli, ona göre önlemler alınmalı.

Şunu unutmayalım: Ülkemiz yarı kurak bir iklim kuşağında yer alıyor. Su kaynaklarımız  eşitsiz dağılmış durumda. Su zengini bir ülke değiliz. Suyu dikkatli kullanmalıyız. Aksi takdirde gelecekte bölgesel su sorunları yaşayan bir ülke konumuna düşebiliriz. Su israfını en aza indirecek önlemler almalıyız. Toplum olarak bu konuda bilinçli davranmalıyız. Konunun uzmanlarına göre, su kullanımı bilinci seferberliği başlatılmalı. Öncelikle su kullanımı alışkanlıklarımız gözden geçirilmeli. Su yönetimi anlayışı keza gözden geçirilmeli. Yasal ve kurumsal alt yapı düzenlenmeli. Politikacılar su gibi ulusal güvenliğimizi ilgilendiren konularda hamaseti bırakıp  toplumsal ve ulusal çıkarlarımızı ön planda tutmalılar.

 Başka öneriler de var. Örneğin, “ Kuraklığı önlemenin etkili yolu bulutları tohumlamaktır. En deneyimli ülke Tayland’dır. Pirinç  üretici bir ülke. Suya ihtiyacı var. Yağış olmadığı zaman üretim ve milli gelir düşüyor. Birleşik Arap Emirlikleri de çölde bu yöntemi uygulamaktadır. Bu ülkelerle işbirliği sağlanmalıdır. Acilen. ” Diye yazmış sosyal medyada Mülkiye’den sınıf arkadaşım  Çevre Bakanlığı eski Müsteşarlarından  Firuz Demir Yaşamış.  

Suyu, çiftçisinden, esnafına, sanayicisine, ev kadınına kadar herkes çok tasarruflu kullanmalı. Su ve gıda insan yaşamı için stratejik öneme haiz. İç ve dış güvenlik kadar, su güvenliği ve gıda güvenliği de milli güvenlik açısından üzerinde önemle durulması gereken konular. Şunu unutmayalım: Su ve gıdanın bulunmadığı yöre de hayatta yoktur. Suyumuza sahip çıkalım, suyun kıymetini bilelim, gıda güvenliğini sağlayalım.