Demokrasi, insan hakları, ifade özgürlüğü, inançlara ve düşünceye saygı ne güzel kelimeler. Ne güzel geliyor kulağımıza. Girdiği her metni, her cümleyi daha bir anlamlandırıyor. Ama bir de yaşananlar, yaşadıklarımız var…

Nasıl bir tahammülsüzlük, nasıl bir ruh hali içinde olduğumuzun en küçük örneğidir; bir trafo binasındaki resmi hedef almak…

Antalya’nın metropol ilçesi Muratpaşa’da Mevdankavağı Mahallesi’ndeki bir trafoya resmedilen Gezi direnişinin simgesi haline gelen ‘kırmızı elbiseli kadına’ biber gazı sıkan polis karesinin rahatsızlık yaratması anlaşılır değil…

Milyonlarca insanın hak arama temelli başlayan masum bir direnişte sokağa çıktığı süreçte maruz kalınan şiddeti kareleyen bu karenin ‘polisi hedef aldığı’ söylemiyle tam da terörün tırmandığı bir süreçte gündeme getirilip, bir gece operasyonuyla yok edilmesi takdire şayan…

Hepimiz biliyoruz ki hedefte polisimiz yok…

Hepimiz biliyoruz ki amaç Gezi direnişini, şehitlerimizi unutturmamak…

Direnişte orantısız güç kullanan kamu görevlilerini en kibar haliyle resmeden bu karenin yok edilmesi ve tartışmaya açılması yakışmadı…

Ne bunu tartışmaya açanlara ne de üzerini boyayanlara…

Keşke medyaya yansıyan eleştirilerle harekete geçen özelleştirilen meşhur firma, aynı hassasiyeti sorumluluğundaki görevle ilgili de gösterse…

 Öyle ya mesele üç kuruşa devralınan ve büyük kar getiren bir kurumu yatırım yapmaktan kaçınarak vatandaşı rezil etmek değil…

Mesele trafoları güzelleştirirken ölümsüzleştirilmek istenen Gezi hatırasını silmek değil…

Mesele verilen hizmeti layığıyla vermek…

Mesele hizmetin karşılığı alınan ücreti hak etmek…

Mesele kamu görevi icra eden bir kurumu karşınıza almak değil…

Mesele işbirliğiyle, koordineli çalışabilmek…

Söyleyecek çok şey, yazacak çok satır var ama…

Bu kadar tahammülsüz bir ortamda daha fazla gerilime gerek yok…

Son söz; gelin birbirimize tahammülü öğrenelim…

Deneyelim, en azından…

Zor olmasa gerek…