18. Yüzyılda ortaya çıkan feminizm, o günden bugüne
kimilerine göre çok yol aldı. Kimilerine
göre ise yolda kaldı…
Ama gerçek şu ki hala
dünyanın öncü ülkelerinde bile kadın-erkek eşitliği sağlanabilmiş değil…
Türkiye için baktığımızda peçenin arkasındaki Osmanlı kadınıyla başlayan feminist
hareketin o dönemdeki başarılarının Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet’le
taçlanan kazanımları sonrasında uzun bir duraklayış ve son yıllardan bugüne
gelen bir gerileyiş var…
Oysa Osmanlı’da Türkiye tarihinin kapatılan ilk siyasi
partisi olan Kadınlar Halk Fırkası
kurulmuştur…
“Muallime Mektepleri”
ile kadın öğretmenler yetiştirilmiştir…
Yüzlerce kadın örgütü
kurulmuştur…
Kadın yazarlar,
tiyatrocular, eğitimciler yetişmiştir…
Müslümanlığı kabulünden önceki Türk kadının yönetici
pozisyonu bu dönemde olmasa da saray
kadınlarının da yönetime etkileri bilinmektedir…
Ama asıl kazanımlar, bu geçmişten gelen mücadelenin Cumhuriyet’in kurucusu Gazi Mustafa Kemal
Atatürk tarafından taçlandırılması…
Milli mücadelede gösterdiği inanılmaz gayretiyle Türk
kadınına seçme ve seçilme hakkının tanınmasıyla Türkiye Cumhuriyeti döneminde kadınımız dünyanın aynası olmuştur…
Eğitimli, donanımlı her meslek dalında ilerleyen
kadınlarımız dünya basınının da ilgisini çekmiştir…
Dünya meclislerinde
Türkiye, kadın temsiliyle ikinci olmuştur…
O gün Türk kadını
yüzde 4.5 oranında temsille elde ettiği başarı öyküsünü maalesef bugün
yazamamaktadır…
Bugün kadınımız siyasi temsilde ilk 100’e dahi girmemektedir…
Kadına yönelik
şiddette ise maalesef dünya sıralamasında ön sıralarda yer bulmaktayız…
Kadın işsizliğinde
son araştırmalara göre dünya 3’üncüsü, Avrupa 1’incisiyiz…
İstismar, şiddet ve sömürüde artan dereceler bugün büyük
üzüntü kaynağımız olsa da yılmak yok…
Mücadeleye devam…
Geçmişten gelen haklarımızı korumak ve yükseltmek, bugün
tekrar geri plana atılmaya çalışılan kadının, eşit temsilini sağlamak
görevimiz…
Bunun için de her makam ve görevdeki kadın-erkek hepimizin
çok çaba harcaması gerekli…
Malumunuz hak, verilmez…
Alınır…
Toplumsal cinsiyet eşitliğini özümsemeliyiz…
Kadın hakkını, insan hakkı olarak görmeliyiz…
Ücretsiz aile işçiliği dönemini kapatmalıyız…
Doğuştan gelen cinsiyetin getirdiği özellikleri zayıflık ya
da üstünlük olarak görmenin ne derece ilkel bir düşünce olduğunu görmeliyiz…
Evet, bir 8 Mart’ta
daha eşit koşullarda, eşit yaşam diliyorum…
Kadın mücadelesinde
hayatlarını yitiren tüm kadınlarımızı da saygıyla anıyoruk…